Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Aramızdan Ayrılışının 23. Yılında Anılarla Alparslan Türkeş – 5

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

İkinci M.C.’den Ecevit’in “Güneş Motel Hükümeti”ne

5 Haziran 1977 Seçimlerinde, hemşehrilerimin ısrarı, Denizli İl Teşkilâtının gizli teâmül yoklaması ve Alparslan Türkeş’in onayıyla Denizli’de birinci sırada MHP Milletvekili adayı oldum. Denizli’deki donanımlı ve idealist arkadaşlarımızla çok planlı ve sıkı bir çalışma yaptık. Çoğu memur olan bu arkadaşlarımız hem seçim bütçesinin büyük kısmını karşıladılar, hem de mesleklerini riske atarak seçim çalışmalarına katıldılar. Bu seçimde MHP, Denizli’de oylarını bir önceki 1975 ara seçimlerine göre üç kat artırarak yüzde 9 oranında 9 bin kadar oy aldı. Bu seçimde MHP ise Türkiye genelinde yüzde 6.4 oy alarak 16 Milletvekili çıkardı.

Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, bu seçimde yüzde 41,5 oy alarak tarihinin en yüksek oy oranına ulaştı ve 213 milletvekili çıkardı. CHP’nin bu başarılı sonucu almasında, Ecevit’in Başbakanlığı döneminde Kıbrıs’a yapılan 1974 Barış Harekâtı’nın ve oluşan “Karaoğlan” imajının büyük etkisi olmuştu. Fakat hükümet kurabilmesi için gerekli 226 milletvekili çıkaramadığı için hükümeti kuramadı. 

Bunun üzerine 41. Hükümet yine Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’nda, “2. Milliyetçi Cephe (M.C.) Hükümeti” olarak kuruldu. Bu hükümette yer alan MHP, 5 bakanlık aldı. Alparslan Türkeş Başbakan Yardımcısı, Sadi Somuncuoğlu Devlet Bakanı, Gün Sazak Gümrük ve Tekel Bakanı, Cengiz Gökçek Sağlık Bakanı ve Agâh Oktay Güner Sanayi ve Ticaret Bakanı oldu.

2. M.C. Hükümeti 31 Aralık 1977’de gensoruyla düşürüldü. Böylece Türkiye’de gensoruyla düşürülen ilk hükümet oldu. Yerine Bülent Ecevit, 5 Ocak 1978’de, 211 CHP, 2 Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Adalet Partisi’nden ayrılan 11 milletvekili ile 42. Hükümeti kurdu. Ecevit’in bu hükümeti, AP’nden ayrılan 11 milletvekili ile İstanbul Florya’daki Güneş Motel’de pazarlık yapıp her birini Bakan yaparak kurmasından dolayı,  siyaset tarihimize “Güneş Motel Hükümeti” olarak geçti.

Bu hükümet, iş başına gelir gelmez Eğitim Enstitülerinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin eğitimini durdurdu. Bunların yerine üç yıllık Eğitim Enstitüsü öğretimini üç aylık öğretime dönüştürerek, “Hızlandırılmış Eğitim” adı altında ucube bir sistemi devreye soktular. Çoğunluğu sol görüşteki öğrencileri bu okullara doldurarak öğretmen yaptılar. Aynı anda Cumhuriyet tarihinin devletteki en büyük memur kıyımı yapıldı. Bu kıyımdan en çok etkilenen de eğitim camiası oldu. Bütün ülkücü yönetici ve öğretmenler ile “bunlara yardımcı oldunuz” diye onlarca memur ve hizmetli sürgün edildi. Atatürk Eğitim Enstitüsü de bu kıyımdan en büyük payı aldı. 60 kadar yönetici öğretmen ve memur uzaklaştırıldı. Bunların bir kısmı sürgün yerlerine gitti, bir kısmı emekli oldu, bir kısmı da istifa etti.

İşte bu süreçte Atatürk Eğitim Enstitüsü bünyesinde kurduğumuz “Dokuz Işık Yayınevi’ni devam ettirmek mümkün değildi. Çünkü sürgün edilen arkadaşların sürgün edildikleri yerlere gidebilmeleri için paraya ihtiyaçları vardı. Çoğunun eşi çalışmıyordu. Bunun üzerine 1978 yılı Mart ayında yayınevini kapattık. Kalan kitapları Anda Dağıtım satın aldı. Bir buçuk yıl önce 6500 lira veren her arkadaşımızın hissesine 12 bin 500 lira düştü. Böylece kısa sürede 10 kitap yayımlayarak davamıza hizmet veren arkadaşlarımız, aynı zamanda zor günde işlerine yarayan bir tasarruf da yapmış oldular.

Alparslan Türkeş beni Hergün’e yönlendirdi

Bu süreçte ben de Sinop Lisesi’ne sürgün edildim. 25 Nisan 1978’de Sinop’a gittim. Şehir dışarıdan, özellikle Güneydoğu’dan getirilen sol militanlarca işgal edilmişti. Sinop Lisesi’nin Sinop’un yerlisi olan Orhan Görgün adında AP tandanslı vatansever bir müdürü vardı. Kendisini ilk defa o gün tanıdım. Odasına girip kendimi tanıtınca “Hocam seni burada çalıştırmazlar. Sen gelmeden İstanbul’dan senin ismin sol militanlara gönderildi. Sen bana 10 günlük bir izin dilekçesi ver. Ben Validen onayını alırım. Git, tayinini başka yere yaptırabilirsen yaptır” dedi. Memuru çağırdı ve göreve başlattı. Beni Öğretmenler Odasına bile sokmadan kapıdan uğurladı. Bunları beni korumak için yaptı. Sinop’ta benim otelde kalmamı riskli gören ve benim gibi Sinop Eğitim Enstitüsü’nden Konya’ya sürgün edilen Asım ismindeki asker arkadaşım o gece evinde misafir etti.

Sinop’ta 24 saat kaldıktan sonra Ankara’ya gittim ve MHP Genel Merkezi’nde liderimiz Türkeş’i ziyaret ettim. Durumu anlattım ve istifa etmek zorunda olduğumu söyledim. Bunun üzerine dedi ki: “Sakin, İstanbul’a git Ali Sahir Nariç’le görüş, Hergün gazetesinde işe başla.” Ali Sahir Nariç, MHP’nin yayın organı Hergün gazetesinin imtiyaz sahibiydi. İstanbul’a döndüm ve kendisiyle görüştüm ve 1978 yılı Mayıs ayı başında Hergün gazetesinde Haber Müdürü olarak işe başladım. Aynı zamanda haftada üç gün “Ülkücünün Gündemi” başlıklı köşemde güncel yazılar yazıyordum. Haber Servisinde Üstün İnanç ve Nazif Okumuş en yakın mesai arkadaşlarımdı. Haber servisimizde Ali Odabaş gibi çok genç idealist bir kadro vardı. Ben onların hem müdürü, hem ağabeyi, hem de hocasıydım.

Gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Veyis Sözüer’di. Yanında da Cihat Dilerge isimli deneyimli bir gazeteci ağabeyimiz vardı. Genel Yayın Yönetmeni Enver Altaylı, Başyazarı Taha Akyol’du. S. Ahmet Arvasi ve Necmettin Hacıeminoğlu da gazetenin en önemli yazarlarıydı. Dış Haberler Servisi’ni yazar Nejat Muallimoğlu, Kültür-Sanat Servisi’ni şair Mehmet Zeki Akdağ yönetiyordu.

O tarihlerde Ecevit Hükümeti ile ülkücü bürokrat ve memur kıyımı son sürat devam ediyordu. CHP’nin şemsiyesi altında toplanan bütün sol fraksiyonların ülkede estirdiği terör iyice azmıştı. Her gün birkaç ülkücü şehit oluyordu. Meşru müdafaa durumunda ülkücüler de kendilerini savunmaya çalışıyorlardı. Marksist-Leninist solu bölerek Maoculuk fraksiyonunu oluşturan Doğu Perinçek’in çıkardığı Aydınlık gazetesinde her gün birkaç ülkücü öğretmen, polis veya MHP’li yönetici hedef gösteriliyordu. Bunların birkaçı birkaç gün sonra sol militanlarca infaz ediliyordu. Hergün gazetesinde her gün gözyaşları içinde ülkücü şehitlerin haberlerini veriyorduk. Hergün gazetesi MHP’nin günlük yayın organı ve ülkücülerin mücadelesinin tek sesi idi. Hergün’ün 40 bin civarında tirajı vardı. Bu tiraj, o tarihler için iyi tirajdı ve etkisi 100 binden fazla satan gazetelerden fazlaydı. Hergün gazetesi yayınından rahatsız olan sol terör örgütlerinin en önde gelen hedeflerindendi. Her gün telefonla tehditler alıyorduk. Kurulan birkaç tuzağı Allah’ın yardımıyla atlattık.

Türk Gençlik Vakfı ve Dokuz Işık

Türkiye tarihinde 1970-1980 yılları arası önemli sosyal hareketliliklerin yaşandığı bir dönemdir. O dönemde Türk gençliği, çeşitli ideolojik hareketlerin ve aşırı sol terör odaklarının kıskacındaydı. Türk gençlerini millî ve manevî değerlerine yabancılaştırıp, yozlaşmış bir toplum oluşturmayı amaç edinmiş olan dış kaynaklı ideolojik hareketler, Türk gençliği üzerinde etkisini hissettirmek maksadıyla çeşitli faaliyetler yürütmekteydiler. Özellikle millî ve manevî değerlere düşman olan materyalist ve dışa bağımlı sol örgütler, milliyetçi ve ülkücü gençliği yok etmek için her türlü faaliyeti gösteriyorlardı. Bu sebeple, millî ve manevî duyguları hayatlarının temel prensibi olarak kabul etmiş olan bir grup aydın, 1978 yılında Millî Hareket Dergisinin ve Yayınları’nın sahibi Ahmet Büyük Karabacak’ın öncülüğünde ve Seyit Ahmet Arvasi’nin başkanlığında Türk Gençlik Vakfı adıyla bir vakıf kurdular.

Vakıf senedinin 3. Maddesine göre Türk Gençlik Vakfı’nın amacı; Türkiye’de çağdaş ve en ileri öğretim talim, terbiye ve maarif sistemlerinin tatbikini sağlamak, Türk İslam Ülküsüne hizmet etmek ve bu gaye ile gerekli maddî ve manevî şartlar ve imkânları hazırlamak, mütevelli heyetince belirlenecek her dereceden eğitim kurumlarına para, burs, ders eğitim malzemesi, öğretim üyesi, memur yardımında bulunmak, talebe yurtları açmak, bu yurtların ihtiyaçlarını temin etmek, yurt dışına ihtisas ve ilim tahsil etmek için öğrenciler göndermek, Türk İslam Ülküsüne hizmet gayesi ile çeşitli yarışmalar düzenlemek, ülkücü şehitlerin ailelerine ve yoksullara yardım dağıtmaktı. Vakfın amacı mütevelli heyetince, “Türk-İslâm Ülküsü’ne hizmet eder” diye özetlenmişti.

Türk Gençlik Vakfı’nın kurucu mütevelli heyetinin görev dağılımı şu şekildeydi: S. Ahmet Arvasi Başkan, Ahmet Büyükkarabacak II. Başkan, Gavsettin Koçak Genel Sekreter, Ali Serçek Muhasip, Abdülkadir Sezgin Üye. Vakıf Mütevelli heyeti, Vakıf Müdürlüğüne Sakin Öner (ben) getirildi. Vakfın iktisâdî teşebbüsü olan 250 ortaklı Marmara Tüketim Kooperatifi’nin müdürlüğünü ise Cihat İzgi yapıyordu.

Hayatını Türk kültürüne hizmete adamış olan ve Türk gençlerine eserleriyle çok kıymetli bir kültürel miras bırakmış olan S. Ahmet Arvasi’nin 1988 yılında vefat etmesi üzerine; milliyetçi fikir ve siyaset adamı İsmail Hakkı Yılanlıoğlu vakıf başkanlığına getirildi ve bu görevini 1994 yılına kadar sürdürdü. 1994 yılında vakıf başkanlığı görevini Ahmet Büyükkarabacak’a devretti.

Türk Gençlik Vakfı kurulduğu tarihten itibaren ülkücü şehitlerin ve hapisteki ülkücülere ve ailelerine, ülkücü öğrencilerin kaldığı yurtlara her türlü maddi ve ayni yardım yapıldı. İhtiyaç sahibi ülkücü öğrencilere burs desteğinde bulunuldu.

Vakıf bu arada çeşitli kitaplar yayımlamaya karar verdi. Yayımlanan ilk kitap da Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde kurduğumuz Dokuz Işık Yayınevi’de ilk altı maddesini kitaplaştırdığımız Dokuz Işık’ın tamamının bir kitap halinde basımıydı. Burada bir defa daha ifade etmeliyim ki, Alparslan Türkeş’in talimatıyla benim koordinatörlüğüm ve editörlüğümde dokuz akademisyenin çalışmasıyla ortaya çıkan Dokuz Işık kitabındaki fikirlerin ve ifadelerin tamamı Türkeş’e aittir. Biz sadece Türkeş’in kitaplarının tamamını ve beyanatlarını, Dokuz Işık’ın maddelerine göre tasnif ettik. Rahmetli Türkeş’in yoğun siyasî faaliyetlerinden dolayı bu çalışmayı yapması mümkün değildi. Bu sebeple bu göreve bu yüce davaya gönül vermiş olan bizler talip olduk ve başardık.

Dokuz Işık basıldıktan sonra birkaç kitap ile 08.12.1978 tarihinde Ankara’ya gittim ve Bahçelievler’deki MHP Genel Merkezi’nde Alparslan Türkeş’i makamında ziyaret ettim. İlk kitabı ve telif hakkını takdim ettim ve 500 adet kitabı da parti yararına satılmak üzere ambarla genel merkeze gönderdiğimizi söyledim. Önce bir forma ve sonra 100 sayfa olan Dokuz ışık, hacimli bir kitap haline gelmişti. Benim de davaya hizmet için düşündüğüm bir projem hayata geçmişti. Kitap çok hoşuna gitti, çok duygulandı ve ilk kitabı bana imzaladı. İthaf yazısında bu memnuniyetini şöyle ifade etmişti: “Değerli ülkücü arkadaşım Sakin Öner’e yaptığı büyük hizmet için takdir, teşekkür ve sevgilerle. 8.12.1978 Alparslan Türkeş