Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Aramızdan ayrılışının 23. yılında anılarla Alparslan Türkeş-1

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Aramızdan ayrılışının 23. yılında anılarla Alparslan Türkeş-1

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Kurucu Genel Başkanı olan Alparslan Türkeş, Cumhuriyet dönemi siyasî hayatımızın en önemli simalarından biriydi. Onun önemi, klasik bir politikacı olmasından çok, bir misyon adamı olmasından kaynaklanıyordu. O, Tanzimat’tan bu yana ilmî, fikrî ve edebî bir hareket olarak toplum hayatımızı etkileyen Türk milliyetçiliği düşüncesini, siyasi platforma taşımıştır. Bu yönüyle Türkeş, siyaset adamı olmasının yanı sıra aynı zamanda bir düşünce ve inanç adamıydı.

25 Kasım 1917 tarihinde Lefkoşa’da dünyaya gelen ve 4 Nisan 1997 tarihinde Ankara’da aramızdan ayrılan Alparslan Türkeş’in hayatı, Türk milliyetçiliği düşüncesinin siyasi iktidara taşınması mücadelesiyle geçmiştir. Bu mücadele sırasında sık sık yargılanmış ve hayatının değişiklik dönemlerinde mahkûmiyetler ve sürgünler yaşamıştır. Bu süre içinde 1965-1969 yılları arasında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, (1969-1980) ve (1993-1997) yılları arasında Milliyetçi Hareket Partisi ve 1987-1993 yılları arasında Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanlığı yapmıştır. Ayrıca yine bu süre içinde 1965’te Ankara, 1969-1973 ve 1977’de Adana ve 1991’de Yozgat Milletvekilliği yapmıştır.

Alparslan Türkeş’in adını ilk defa 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin yapıldığı zaman duydum. O zaman Türkiye’de televizyon yoktu, tek iletişim kanalı devletin resmi radyosuydu. Gür ve dâvûdî sesiyle ihtilâl bildirisini radyodan okumuştu. Fakat ihtilâl içindeki rolünü ve “İhtilâlin kudretli albayı” olduğunu daha sonra öğrendim. Çünkü o zaman henüz on üç yaşındaydım ve Sandıklı Ortaokulu’nun birinci sınıfındaydım.

27 Mayıs-13 Kasım ve 14’ler

Yıllar sonra dava büyüklerimizden merhum Dündar Taşer bir sohbeti sırasında, liderin vasıflarını anlatırken, Alparslan Türkeş’i örnek göstererek “İhtilâl sabahı Millî Birlik Komitesi üyeleri olarak bir salonda büyük bir masanın etrafında toplanmıştık. Kimse masanın başındaki başkanlık koltuğuna oturmaya cesaret edememişti. En son Türkeş geldi ve masanın başına oturdu” demiş ve ardından “kişi, yerini kendi tayin eder” demişti. Orgeneral Cemal Madanoğlu’nun korktuğu için, ihtilâl bildirisini radyodan okumak istememesi üzerine, Türkeş’in Madanoğlu’na “Paşam eğer korkuyorsanız sizi bir odaya hapsedelim, ihtilâl başarısız olursa ‘ben karşı çıkmıştım’ dersiniz” dediğini ve sonra çıkıp okuduğunu yine rahmetli Dündar Taşer’den işitmiştim.

Küçük yaştan beri politikaya meraklıydım. İlk çocukluk yıllarından itibaren evimize gazete alınırdı. Ayrıca radyonun haber saatlerini hiç kaçırmazdım. 13 Kasım 1960 tarihinde “14’ler” adı verilen Türkeş ve arkadaşlarının (Alparslan Türkeş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Muzaffer Özdağ, Rifat Baykal, Fazıl Akkoyunlu, Ahmet Er, Dündar Taşer, Numan Esin, Mustafa Kaplan, İrfan Solmazer, Şefik Soyuyüce, Muzaffer Karan ve Müner Köseoğlu) diğer Millî Birlik Komitesi üyeleri tarafından tasfiye edilerek yurt dışında çeşitli ülkelere müşavir ünvanıyla sürgün edildiklerini, radyo ve gazetelerden öğrenmiştim. O tarihte Bandırma’da Şehit Mehmet Gönenç Lisesi’nin Ortaokul bölümünün ikinci sınıfındaydım.

“14’ler Olayı”nın ne olduğunu, niçin ve nasıl yapıldığını birkaç yıl sonra, bazı “14’ler”den öğrendim. Millî Birlik Komitesi içindeki bazı üyeler, ihtilâlden hemen sonra, en geç iki ay içinde seçim yaptırıp iktidarı sivillere devretmek düşüncesindeymişler. Bu “siviller” kavramı ile kastettikleri, “İnönü ve CHP”ymiş. Türkeş ve arkadaşları ise, “Önce ülkenin ihtiyacı olan reformları yapalım, sonra demokrasiye dönme çalışmasını yapalım. Memlekette bir Demokrat Parti gerçeği var. Bu partiyi tutan vatandaşlar her fırsatta İnönü iktidarını istemediklerini dile getiriyorlar. Bu vatandaşları MBK etrafında Millî Birlik Partisi adıyla bir siyasi parti halinde organize edip, ondan sonra seçime gitmek, daha demokratik olacaktır. Bu husus da halk oyuna sunulduktan sonra gerçekleştirilmelidir” görüşünü ileri sürmüşler. Bu görüşler, Eylül 1960 başında Millî Birlik Komitesi’nde 11’e karşı 26 oyla kabul edilmiş.

Türkeş, 27 Mayıs ihtilâli ile ele geçirilen iktidar vasıtasıyla Türkiye’nin temel meselelerini çözme yolunda bazı teşebbüslerde bulunmayı önemli bir fırsat olarak görmüştü. Türkeş, milliyetçi ruh ve heyecan ile Türkiye’nin tarihî gelişimi içinde çözümlenememiş temel meseleleri çözeceklerine samimiyetle inanmıştır. Türk Kültür Birliği Teşkilâtını ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nü kurması, eğitim seferberliği, yedek subayların eğitim hizmetlerinde kullanılması, Türkeş’in bu inancının ürünleriydi. Türkeş daima “Millî eğitim davası çözülmeden hiçbir davanın muvaffak olmasına imkân yoktur” düşüncesindeydi.

Fakat CHP’lilerin teşviki ile CHP yanlısı MBK üyeleri, 13 Kasım günü sabah bir baskınla MBK’nin 14’ler adı verilen Türkeş ve arkadaşlarını evlerinden alarak 14 ülkedeki büyükelçiliklerimiz nezdinde ihdas edilen müşavirliklere gönderdiler. Türkeş, 13 Kasım Hareketi’ni, 27 Mayıs’ı arkadan hançerleme şeklinde değerlendirmiştir. Türkeş Hindistan’ın Yeni Delhi şehrinde müşavir olarak görevlendirildi. Oradan bile devlet ve hükûmet başkanı Cemal Gürsel’e mektuplar göndererek idamlara engel olmaya çalıştı.

22 Şubat 1963’te yurda dönen Türkeş, kendisine demokratik mücadele ile Türkiye’nin kaderine etkili olma yolunu seçti. Bu yolla milliyetçileri demokratik bir çatı altında örgütlemeyi ve böylece milliyetçiliği halka ve gençliğe yaymayı hedefledi. Bu maksatla 31 Mart 1965 tarihinde Mehmet Altınsoy, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu ve arkadaşlarının daveti ile 10 arkadaşı ile birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne üye oldu. Türkeş 21 Nisan 1965 tarihinde Parti Genel Müfettişi oldu. 30 Temmuz-1 Ağustos 1965 tarihinde Ankara Kızılay’daki Büyük Sinemada Gökhan Evliyaoğlu’nun Divan Başkanlığını yaptığı CKMP Genel Kurulu’nda CKMP Genel Başkanı oldu.

10 Ekim 1965 seçimlerinde CKMP, % 2.2 oy alarak “millî bakiye” seçim sistemi ile 11 Milletvekili çıkardı. Bu milletvekillerinden biri de, CKMP lideri Alparslan Türkeş’ti.

CKMP, milliyetçi gençliğin cazibe merkezi

Liseye Van Atatürk Lisesi’nde başladım. İki yıl okuduktan sonra babamın 1964 yılı yazında Yozgat’a tayin olması üzerine Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi’nde okudum. Millî ve vatanî duygularımı önce ailemden, sonra Van ve Yozgat’tan aldım. Yozgat’ta Taha Akyol’la tanıştım. Cemil Çiçek sınıf arkadaşımdı. Onlar o zaman Alparslan Türkeş’i destekliyorlardı. Ben de milliyetçiydim, ama siyasi tercihim yoktu.

1964-1965 öğretim yılında Yozgat Lisesi’nden mezun oldum ve o yaz yapılan üniversite giriş sınavlarında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Mezun olduğum 6 Edebiyat D sınıfından o yıl aynı fakülteyi 11 kişi kazandı. Birlikte İstanbul’a geldik. Artık milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasi hareketlerle ilgilenen bir gençtim.

İstanbul’a geldiğimde gördüğüm manzara şöyleydi: 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nden ve özellikle 1961 Anayasası’nın kabulünden sonra, toplumun gençlik, işçi, aydınlar ve basın gibi dinamik kesimlerinde sosyalizm bir moda olmuştu. Milliyetçiliğin, muhafazakârlığın esamisi okunmuyordu. Bizim gibi kendini milliyetçi ve mukaddesatçı olarak tanımlayan gençlerin sayısı çok azdı ve bunlar solcu gençlik tarafından horlanıyor, itilip kakılıyorlardı. Gençliğinden beri milliyetçi mücadelesi ile tanınan Türkeş’in CKMP Genel Başkanı olması, bu gençlik için büyük ümit olmuştu. Bu gençlik, Türkeş’in karizmatik kişiliği sebebiyle, her gün genişliyor, büyüyordu. CKMP, milliyetçi gençliğin buluşma noktası, sığınma limanı ve cazibe merkezi olmuştu.

Van’da okurken iki yıl Yeşil Van gazetesinde muhabir ve köşe yazarı olarak çalıştım. On yaşında şiirle başlayan edebiyatla ilgim, lise yıllarında nesirle devam etti. İstanbul’a, gazetecilik alanında epey deneyim kazanmış biri olarak gelmiştim. Gazetecilik merakım peşimi İstanbul’da da bırakmadı. 1965 sonbaharında Hüseyin Avni Alpay ve Mehmet Emin Alpkan tarafından çıkarılan Babıâlide Sabah isimli milliyetçi ve muhafazakâr günlük gazeteye Kasım ayında muhabir olarak girdim.

(Devam edecek)