Alihan Limoncuoğlu

Tüm yazıları
...

Çin Etkisi-I

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Alihan Limoncuoğlu

“Çin büyüyor” “Çin Amerika Birleşik Devletleri’ni geçmek üzere” “Çin Amerika Birleşik Devletlerini geçti” “Bütün büyük şirketler Çin’e taşınıyor” “Çin’de yeni şehirler kuruldu” “Çin virüsü” “Çin aşısı” gibi başlıklar ile uluslararası haberlerin gündeminin odak noktalarının birinde hep Çin diye bahsedilen Çin Halk Cumhuriyeti var.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin özellikle son yirmi yılda büyük bir iktisadi atılım gösterdiğini söylemek kesinlikle yanlış olmaz. Gayri safi milli hasılalar kıyaslandığında Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nin ardından ikinci sırada gelmekte ve üçüncü sırada olan Japonya’nın iki buçuk katından daha büyük bir ekonomiye sahip durumda olduğu görülebilmektedir. Aynı zamanda kısa sürede neredeyse tamamen kırsal bir toplumdan, şehirleşmeye başlayan Çin’de şu anda altı tanesi on milyonun üzerinde, on sekiz tane beş milyonun üzerinde insan yaşayan şehir bulunmaktadır. Çin ile ilgili en önemli faktörler nüfus kalabalığı ve de hızla büyüyen ekonomisi olarak görünse de aslında bu görece gelişimin nelerin üzerine inşa edildiği ve bu gelişmelerin üzerine neyin inşa edildiği de bu gelişme kadar önemli olduğu kanaatindeyim. Bu yazıda, bu gelişmelerin üzerine neyin inşa edildiğini bir sonrakinde de bu gelişimin neyin üzerine inşa edildiğinden bahsedeceğim.

Türkiye’de ana akım medyada maalesef Çin Halk Cumhuriyeti neredeyse eleştirilemez bir konumda olduğu için Çin genel itibariyle pozitif bir biçimde gösterilmektedir. Türkiye’deki büyük kanallarda Çin neredeyse eleştirilmez konumdadır. Bunun sebeplerinin duygusal (!) olduğu konusunda hiç kimsenin bir şüphesi olduğunu düşünmüyorum. Günümüzde, Çin’in kötü yönlerini ve Çin devletinin insanlık dışı politikalarını sadece alternatif medyadan veya sosyal medyadan takip etme imkânı mevcut. Bunun sebebi Çin’in medya yöneticilerine hediyeler vermesi, gezilere götürmesi olabilir mi? Bence mümkün.

Her ne kadar “Çin iki bin yıldır emperyalist değildi, şimdi mi olacak?” gibi dünyanın en kötü argümanı ile geçiştirilmeye çalışılsa da Çin’in bayağı bayağı emperyalist bir devlet haline geldiği ortadadır. Kazakistan’ın doğusunda gözü olduğu birçok Çin videosunda Balkaş Gölü de dâhil olmak üzere Kazakistan topraklarının bir kısmının Çin topraklarının içinde gösterildiğinden dahi anlaşılabilir. Çin, gene Hindistan ile sürekli sınır çatışmaları başlatmaktadır ve sadece 2020 yılı içinde Hindistan’ın üç yüz kilometre kare toprağını işgal etmiştir. Japonya ile de Güney Çin Denizi ve Pasifik’teki birçok ada konusunda ihtilaflıdır. Ama bunlar sadece Çin’in yakın komşuları üzerindeki planları.

Çin’in asıl uyguladığı dış politika stratejisi, borç tuzağı diplomasisi olarak adlandırılmaktadır. Borç tuzağı diplomasisinin bir parçası olarak, alacaklı ülke kasıtlı olarak borçlu bir ülkeye aşırı kredi verir ve böylece borçluyu bir borç tuzağına sürükler. Bu, borç geri ödeme yükümlülüklerini yerine getiremediğinde borçlu ülkeden ekonomik veya siyasi tavizler alma niyetiyle yapılır. Kredilerin koşulları genellikle kamuoyuna açıklanmaz ve de ödünç alınan para genellikle alacaklı ülkeden müteahhitlere ödeme olarak harcanır. Bu terim birçok ülkenin kredi uygulamalarına ve Uluslararası Para Fonu (IMF) için de kullanılmış olsa da, en yaygın olarak Çin Halk Cumhuriyeti ile ilintili olarak kullanılmaktadır. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin bir parçası olarak yapılan ikili anlaşmalar, özellikle Çin’in gelişmekte olan ülkelere altyapı kredileri ve bunun sonucunda Pekin’in stratejik hedeflerine ulaşmak için birikmiş borçlarını kaldırılmayı vaat etmesi bu politik stratejinin uygulandığını kanıtlar niteliktedir.

Tacikistan’ın, Çin’e borçları karşılığı toprak satmak zorunda kaldığı, Sri Lanka’nın doksan dokuz yıllığına Çin’e ülkenin en büyük limanını kiralamak durumunda kaldığı, Ekvador’un çıkarttığı petrolün yüzde seksenini 2024’e kadar Çin’e borç karşılığı önceden verdiği bir durumda borç tuzağı diplomasisin oldukça etkili bir araç olduğu ortadır. Özellikle pandemiden sonra ekonomik durumu çok da iyi gitmeyen Türkiye’nin de bu tuzağa düşmemesi için azami dikkati göstermesi gerekmektedir.