Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİ SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ

EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİ SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ

Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri Musa Akkaş ile geride bıraktığımız eğitim-öğretim dönemini ve haziran ayında yapılan merkezî sınavları konuştuk.

2020-2021 Eğitim-Öğretim dönemi sona erdi. Geride bıraktığımız bu dönemi değerlendirir misiniz?

2020-2021 Eğitim-Öğretim yılı salgının yarattığı tahribatla sona erdi. Ne yazık ki bu eğitim-öğretim yılında çocuklarımız sağlıklı bir şekilde yüz yüze eğitim alamadı. Okullar bir açılıp bir kapanırken, eğitim-öğretim faaliyetleri ağırlıklı olarak çevrim içi yürütüldü. Öğretmenlerimiz ise yine fedakarlıklarıyla, azimli ve özverili çalışmalarıyla, uzaktan eğitim sürecine hızlı şekilde uyum sağlamalarıyla takdir kazandı.

Bilindiği gibi bu dönemde yoğun bir aşılama çalışması sürdürülüyor. Eylül ayına kadar toplumumuzda ciddi bir aşılanma oranına ulaşılacağını düşünüyoruz. Bu minvalde önümüzdeki eğitim-öğretim yılından umutluyuz. Beklentimiz; geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın öğretmenleri ile birlikte yeniden okullarında yerlerini alması, okul bahçelerinin çocuk sesleri ile dolup, taşması, öğrenme kayıplarının telafi edilerek, aynı zamanda yeni dönemde sağlıklı bir eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürülmesidir.

Haziran ayı içerisinde gerçekleştirilen YKS ve LGS’de ülkemizin dört bir tarafından milyonlarca öğrenci ter döktü. Uzaktan eğitim metodunun hâkim olduğu sınav öncesi dönem ve bu bağlamda, yapılan iki önemli sınavı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmadıkça ne LGS’de ne YKS’de öğrencilerin başarılı olmasını sağlayamayız. Bilindiği gibi LGS sonuçları açıklandı ancak sonuçlar ne yazık ki başarı oranının düşük olduğunu ortaya koydu. Gerek testlerdeki doğru cevap sayısı ortalaması gerekse öğrencilerin yüzde 62,17’sinin 200-299 puan aralığında yer alması, sadece yüzde 5,61’inin 400-500 puan aralığında bulunması ülkemizdeki eğitim sisteminin, okullardaki imkânlardan kaynaklı nitelik farkının, müfredatın yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Öte yandan elbette salgın nedeniyle öğrencilerin yüz yüze eğitimden mahrum kalması sınav sonucuna yansımıştır. Yine bu yıl sınava katılım oranı yüzde 83 düzeyinde olması da dikkat çekicidir. Buna yüz yüze eğitim alamadığı için yeterli düzeyde hazırlanamadığını düşünen adayların sınava girmemesi ve bazı il milli eğitim müdürlüklerinin ilin başarısını düşürmemesi için hedefi olmayan öğrencilerin LGS’ye katılmaması yönündeki telkinlerinin de etkili olduğunu düşünüyoruz. Peki LGS’de başarı oranını artırmak için önerimiz nedir?

Her bölgede, ilde, ilçede, semtte, mahallede okullar arası eğitim farklılıklarını ortadan kaldırmak çok önemlidir. Aynı mahallenin bir okulunda öğretmen açığı varken, diğer okulda öğretmen açığı yoksa ya da bir okulda spor salonu, bilgisayar odası, atölye, kütüphane varken, diğer okulda yoksa, bir okulda sınıflar kalabalıkken, diğer okulda sınıf mevcudu 20 ise bu eğitimde eşitsizliği kaçınılmaz kılmaktadır. Yapılması gereken mesleki ve teknik eğitimi teşvik etmek, bu okulları özendirecek tedbirler geliştirmek, lise sayısını ve dolayısıyla kontenjanları artırmak, okulları gerekli alt yapı ve teknik imkânlarla donatıp, eğitimin en önemli enstrümanının yani öğretmenin okullarda eksiksiz sayıda yer almasını sağlamaktır. Sınav sonuçlarında da görüldüğü üzere ailelerin sosyo-ekonomik durumu iyileştikçe çocukların başarı oranı artıyor, dezavantajlı durumdaki çocuklarımızın ise şansı azalıyor, o halde eğitimde fırsat eşitliğini tam anlamıyla sağlayarak sosyo-ekonomik durumu yeterli olmayan ailelerin çocuklarını destekleyebiliriz. Tüm bu hususlar hayata geçirildiğinde LGS’de başarılı olamayan öğrencilerimiz kendi mahallesindeki okullara diğer okullarla eşit imkânlara sahip olduğunu bilerek gönül rahatlığıyla yerleşecektir.

Öte yandan şu uyarıda da bulunmak istiyoruz. Hatırlanacağı üzere geçmiş yıllarda LGS tercihlerinin ardından bazı Anadolu liselerinde kontenjanın iki katı hatta daha fazla öğrenci kayıtları olmuş bu nedenle okullar ikili öğretime geçmiştir. Bazı liselerde de öğrenci alımı kontenjanların çok altında kalmıştır. Bu yıl da benzer sorunların yaşanmaması için MEB mutlaka tedbir almalıdır. Öğrencilerin tüm hayatının tek bir merkezi sınava göre tayin edilmesi doğru değildir.

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, “Telafide Ben De Varım” adı altındaki telafi eğitimleri 5 Temmuz itibariyle başladı. Bakanlığın planladığı telafi eğitimleri nedir ve öğrencilerimiz, salgın boyunca mahrum kaldıkları eğitimleri bu proje kapsamında alabilecekler mi?

Bu eğitim-öğretim yılının en büyük sorunu hiç şüphesiz ki, yüz yüze eğitim yapılamamasıdır. Öğretmenler fedakârca görev yapsa da öğrencilerde öğrenme kaybı oluşmaması için büyük çaba sarf etse de ne yazık ki online eğitim yüz yüze eğitimin yerine geçmemektedir. Çocuklar bu dönemde akranlarıyla sosyalleşememiş ve buna bağlı olarak sosyal ortamı online alanlarda yaratmış ve dolayısıyla dijital bağımlılık artmıştır. Çocuklarımızda dikkat ve motivasyon, ders disiplini azalmış, online derslere katılımda da düşüş gerçekleşmiştir. Bu süreçte ders notları ile ilgili esnek yaklaşımlar öğrencilerin derse ilgisini kaybetmesine yol açmıştır. Elbette olağanüstü bu süreçte koşulların olağan olmasını beklemek hayalperestlik olur.

Çocuklarımızın iki ay sürecek yaz tatili başladı. Ebeveynlerin çocuklarının bu yaz dönemini dolu dolu ve verimli geçirmesini sağlamaları önemlidir. Çocuklarımızın dijital dünyadan uzak tutularak, kültürle, sanatla, sporla vakit geçirecekleri ve bol bol temiz hava alarak özgürce oynayabilecekleri ortam yaratmaları ve bu anlamda hazırlanmış olan okullarımızın imkânlarından faydalanmaları çocuklarımızın hem beden hem ruh sağlığı açısından çok önemlidir.

Okullarımızda 4 Temmuz tarihinden itibaren telafi eğitimleri de başladı. Türk Eğitim-Sen olarak bu eğitimleri önemsiyoruz. Çocuklarımızın hem sosyal, duygusal hem de akademik anlamda gelişimleri açısından bu eğitimler çok önemlidir. Ailelerin bu konuda duyarlı davranması, çocuklarını telafi eğitimine göndermelerini doğru buluyoruz.

Üniversite sınavının ardından gündeme gelen, üniversite sınavı kalkmalı mı, kalkmamalı mı tartışmaları önümüzdeki yıllarda bu sınava girmesi muhtemel olan öğrencilerimiz başta olmak üzere Türk milletinin merak konularından biri haline geldi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

YKS de tıpkı LGS gibi salgının yarattığı olumsuz tahribatın gölgesinde yapıldı. Çocuklarımız bu sınavlara zor psikolojik koşullar altında hazırlandı. Buna rağmen sınavlarda, özellikle YKS’de soruların zorluk derecesinin arttığına dair görüşler öne çıktı. Çocuklarımız okullarda sağlıklı bir şekilde yüz yüze eğitim alamamışken, sınavın zorluk düzeyinin artması çocuklarımızın moral ve motivasyonlarını bozdu. Bunun ardından da üniversite sınavının kaldırılması tartışmaları alevlendi. Öncelikle Türk Eğitim-Sen olarak üniversite sınavlarının kaldırılması gerektiğini yıllardan beri ifade ediyoruz. Çünkü çocuklarımızın kaderinin ve tüm meslek hayatının birkaç saatlik tek bir sınava bağlı olması hem onlar için stresli ve yorucu hem de motivasyonlarını düşürücü bir durumdur. Bu noktada üniversiteye girerken ölçme değerlendirme yapılmasın demiyoruz. Elbette eğitimin her aşamasında kademeler arası geçişte sağlıklı bir ölçme değerlendirme yapılmalıdır. Ancak öğrencilerin tüm hayatının tek bir merkezi sınava göre tayin edilmesi doğru değildir. Tek bir merkezi sınavı kaldırmak için de belli şartların olgunlaşmış olması gerekir.

Şöyle ki; mesleki ve teknik eğitimi güçlendirmek, öğrencilerin okullarını bitirince iş sahibi olmalarını sağlamak, yani onlara istihdam garantisi vermek, bu alana yatırım yapmak, nitelikli hale getirerek başarılı öğrencilerin mesleki okulları tercih etmesini sağlamak çok önemlidir. Ayrıca meslek liselerinin binaları, ekipmanları, alt yapısı bölgenin ve sektörlerin ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmalıdır.

Mesleki teknik eğitimin özendirilmesinin yanı sıra ikinci öncelikli husus eğitimin her kademesinde öğrencilerin sağlıklı yönlendirilmesinin sağlanmasıdır. Öğrenciler bilinçsiz ya da hedeflerinden uzak şekilde sadece üniversite okuyarak diploma sahibi olmak için motive edilmemeli, doğru bir stratejiyle yeteneğine, ilgisine, hedeflerine uygun şekilde yükseköğrenime yönlendirilmelidir.

Son olarak kademeler arası geçişte sağlıklı bir ölçme değerlendirme yapılmalıdır. Bu değerlendirmeler hem akademik yeterlilikleri ölçecek hem de öğrencinin ilgi ve yeteneklerini keşfedecek ve destekleyecek nitelikte olmalıdır.

Yeni eğitim-öğretim döneminin 6 Eylül tarihinde açılacağı açıklandı. Okullar açılacak ama sizce bizi hangi sorunlar beklemektedir?

Telafi eğitimlerinde öğretmen sayısının yeterliliği de büyük öneme haizdir. Bilindiği gibi öğretmen atama sayısının yetersizliği bu eğitim-öğretim yılının en öncelikli sorunlarındandır. Şayet önlem alınmazsa yeni eğitim-öğretim yılında bu sorun daha da katlanacaktır. Bilindiği gibi 2021 yılı için 20 bin kontenjan belirlenmişti. Sendikamızın yaptığı araştırmaya göre ülkemizde norm kadro açığı 109 bin 616’dır. Ki bu açık, yüz yüze eğitim yapılmamasına rağmen oluşan bir açıktır. Öte yandan öğretmen açığı yukarıda da belirttiğimiz üzere hiç de sağlıklı ve verimli olmayan bir yöntemle yani ücretli öğretmenler eliyle giderilmeye çalışılmaktadır.

Ayrıca 2019-2020 eğitim öğretim yılı sonunda emekli olan ve 2021 Temmuz’da emekli olacak öğretmenlerimizin sayısı 40 bin civarında olacaktır. İşte tüm tabloya baktığımızda öğretmen fazlalığının olmadığı gibi, 20 bin atama sayısının da emekli öğretmenlerin yerini dahi doldurmayacağını görüyoruz. Bizim ülkemizin genç mezunlar açısından inanılmaz bir potansiyeli bulunmaktadır. Pırıl pırıl gençlerimiz eğitim fakültelerinden mezun olup devlet kapısında mesleklerini yapmayı beklemektedir. 500 bini aşkın atama bekleyen öğretmenimiz varken bu potansiyeli değerlendirmemek ve öğretmen açığının devam etmesine göz yummak doğru değildir. Yapılması gereken öncelikle yeterli sayıda öğretmen ataması yapmak –ki bu bize göre en az ücretli öğretmen sayısı kadar olmalıdır- ardından atama bekleyen öğretmenlerimizi örneğin; destekleme ve yetiştirme kurslarında, etütlerde, telafi eğitimlerinde ya da pansiyonlu okullarda belletici öğretmen olarak değerlendirebilmeliyiz.

Diğer Söyleşiler