Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Önlem paketlerinin uygulamada bir karşılığı yok

Önlem paketlerinin uygulamada bir karşılığı yok

Ekonomist Halil İbrahim Bayrakçı ile yeni ekonomik tedbirleri, BDDK kararlarını, işsizlik problemini ve dövizdeki durmak bilmeyen yükselişi konuştuk.

Yaklaşık bir aydır yayılmaya devam eden virüs salgınından ülke ekonomimizin fazlasıyla etkilendiği görülüyor. Geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşan ekonomik önlemleri içeren kanun teklifini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle kanun teklifinde neler olduğunu hatırlayacak olursak özetle devlet, turizm ve benzeri yerlerde kira alacaklarını belirli bir süre ile ertelemiş vaziyette. Bunlara ek olarak belediyelerin Devlet Su İşleri’ne ödemesi gereken borçlarını ertelediğini de görmekteyiz. Yani devlet, bu kanun teklifinde belediyeler, yerel yönetimler ve kendi kiracısı olan turizm ve diğer harici şahısların ve tüzel kişilerin borçlarını bir ile üç aylığına, altı aylığına ertelemiş vaziyette. Kanun teklifinin özeti bu diyebiliriz.

Seyahat acentalarından yıllık aidat alınmayacağı söyleniyor. Zaten şu anda çoğu seyahat acentaları batmış vaziyette. Herhangi bir turizm faaliyeti yok ve seyahat acentasının aidat giderleri, gelirlerinin binde biridir yani devlet binde bir oranında katkı yapmış vaziyette. Özetle söylemek gerekirse bu kanun teklifi bize gösteriyor ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakikaten çok büyük, inanılmaz derecede her alana yayılmış ama gücü kalmamış vaziyette. Çünkü millete, özel sektöre sunabileceği bir imkân yok. Ancak zorlamayla bir şeyler yapmaya çalışıyor çünkü kaynak olacak ki kaynağı harcayabilesiniz. Kaynak olmayınca zaten milletin ödemeyeceği borçları, gelir olmadığı için ödeyemeyeceği vergi borçlarını veya kiralarını erteliyor zaten fiilen de ödeyemeyecekti. Salgının ne kadar süreceğini bilemiyoruz. 3 aylık, 6 aylık yapılan bir ertelemenin ne faydası olacak? Bu bize şunu gösteriyor; maalesef ki gücümüz yok. Kaynağımız ve rezervimiz olmadığı için bize de pek bir faydası olmayacak.

Hükümetin Covid-19 salgını nedeniyle özel bankalar için yapmış olduğu kredi düzenlemesi ve 18 Nisan tarihli BDDK kararları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle felaket diyebilirim. Biz BDDK’yı 2001 yılında niye kurmuştuk? Kuruluş sebebi şu idi: O dönemin bankaları kaynaklarından daha fazla kredi dağıtıyorlardı. Hususi kredi kullandırılıyordu. Bu kurum, denetlesin ve düzenlesin diye kuruldu. Denetlemesi ve düzenlemesi için kurulan bu kurum şu anda bankaları yönetmeye çalışıyor. Niçin yönetmeye çalışıyor? Bankaların yaptığı iş kredi dağıtmaktır, kredi toplamaktır. Özetle kredi sisteminde kendi istediği müşteriye kredi vermektir, talepte bulunanlara kredi dağıtmaktır. Bu yeni çıkarılan yönetmelikte bankalara diyor ki ne kadar aktif büyüklüğün var ise topladığın yabancı mevduatlarını, Türk Lirası mevduatlarını hepsini bir tarafa koyacağız. Oraya konulan paradan ne kadar kredi olarak kullandıysan bunları ayrı yazacağız diyor. Mevduat bankaları için %100 oranında tutturman gerekiyor, diyor. Eğer tutturamazsan, mesela 100 lira para toplamışsın ama 95 liralık bir kredi dağıtmışsın sende kalan 5 lira için sana ceza keseceğim, diyor.

Bankaların amacı zaten kredi dağıtmaktır. Bankaların şu anda kredi verememesinin sebebi kredileri toplayamayacağını bilmesi, çok riskli olmasıdır. Bir de kamu bankası ve özel banka ayrımı yapılmış vaziyette. Kamu bankası kredi verdiğinde, kredi geri dönmediğinde, zarar ettiğinde hazineden bu karşılanıyor. Kimse kamu bankasına bu zararı neden verdiği için hesap sormuyor. Özel bankalarda böyle bir durum söz konusu değil. Özel bankalara da zorla kredi dağıttırılacaksa bu bankaların zararı da hazineden karşılansın o zaman. Bu bankalar zarar ederse onun cebine de parayı koymak zorundasın.

İlk olarak bu düzenleme açık bir tehdit olmuş. Bankaları cezalandırmaya çalışmanın bir takım sıkıntıları olacak. Öncelikle bankalar kredi dağıtmaktan vazgeçecekler ve herkese kredi vermeyecekler. Yabancı parası olanların faizini azaltmaya çalışacaklar. Faizler çok düşürülecek ve faizler düştükçe de yabancı parayı bankalarda tutmanın anlamı kalmayacak. Bu faiz %1 civarına çekildiğinde bu parayı bankada tutmanın bir anlamı kalmıyor. Bu tehdidin farkına varılmalı. Eğer halkımız yabancı paraları çekmeye devam ederse ekonomimiz açısından sarsıcı olacak ve sistemde bunu ödeyebilecek kadar yabancı paramız yok.

İkinci olarak, özellikle yabancı bankaların bir kısmı Türkiye’deki faaliyetlerini daraltma yoluna gidebilirler. Zaten para kazanmıyor ve para kazanmadığı sistemde üstüne bir de ceza ödemek istemeyebilir. Yabancı sermaye bu riske girmeyip bankacılık sisteminden çekilebilir.

Üçüncüsü ve en kötüsü; kimsenin bahsetmediği bir şey var. Şu anda bankacılık sistemimiz kısmî rezerv sistemidir. Peki, bu sistem nasıl çalışıyor? 10 lirayı bankaya yatırıyorum 9 lirayı bankacılık sistemi tekrar kredi olarak veriyor. 9 liraya verilen kredi de bankacılık sistemi içerisinde kalacağı için kredi verilen kişi de tekrar 9 lirayı bankacılık sisteminin içine yatırıyor. 9 lirayı tekrar bankaya yatırdığımızda bir lirasını çıkardığımızda 8 lirayı yine kredi olarak kullanıyor. Kısmi rezerv sisteminde banka parası dediğimiz bir yapı vardır. Yaklaşık 10 katına kadar 1 liralık yatırmış olduğunuz mevduat, piyasaya kredi olarak dönebilir. Bunun tam tersini düşündüğümüzde sistemden para çıkmaya başladığı zaman sistemin içerisinden 1 lira mevduat çıktığında yaklaşık 10 katına kadar bir kısmını piyasan alabilir. Bu çok büyük bir tehdit olabilir.

Bankalara tehdit etme veyahut onu yönetmeye çalışmanın sonuçlarını piyasada yabancı paraların yastık altına çekilmesi olarak görebiliriz. Bu düzenlemeyi kaş yapayım derken göz çıkarmaya yönelik bir düzenleme olarak görüyorum.

Yaşadığımız süreçle birlikte artış gösteren işsizlik sorunundan milletimizin büyük bir kısmı zarar görmekte. Var olan gelir dağılımı ve hanelerimizin durumu ne şekildedir?

Gelir dağılımı aslında düzeliyor gibi gözüküyor. Neden? Çünkü zengin olan üst kısmın varlıkları şu anda hızlı bir şekilde değer kaybediyor. Yani hızlı bir şekilde iki uç nokta kâğıt üstünde birbirlerine yaklaşıyormuş gibi gözüküyor. Böylelikle yapı çöküyor. 5 milyon dolar değeri olan villa bugün 2 milyon dolar değil, satılmıyor çünkü. Veyahut borsadaki hissesi dün 100 lira ise bugün 50 lira. Gelir dağılımında istatiksel anlamda bir düzelme varmış gibi gözüküyor. Çünkü kesimler birbirine yaklaşıyor. Yani aslında bu hep beraber fakirleşiyoruz demek. Zenginimiz de fakirleşiyor, fakirimiz daha da fakirleşiyor. Yatırım yapacak olan parası olan insandır. Şimdi bu insanların parası da kalmıyor. Parası olan insanın varlıklarının eridiği bir ortamda bu adamlar nasıl yatırım ve iş yapacaklar? Devlet, geçici işsizlik fonu, maaş yardımı gibi faaliyetler yapıyor. KOBİ’ye kredi kullandırıyor ama işçileri çıkartmayacaksın diyor. Buradaki mantık şu; bu insanın zaten işi olsa, satacak malı alacak müşterisi olsa zaten hiçbir işçisini çıkarmaz. Ya işgücünü daraltacak ya da şirketi kapatacak.

Böyle bir ortamda ne işsizlik problemini çözebiliriz ne de hanelerimizin gelir problemini çözebiliriz. Dağıtılan ihtiyaç kredileri ve benzeri faaliyetler belki 1 haftalık belki 1 aylık hane halkına rahatlama sağlar. Başka bir işe yaramaz.

Vergi gelirlerinde tarihi düşüş oranları ile karşılaşmaktayız. Vergi gelir oranı bu kadar düştüğünde bunun ne gibi sonuçları olur?

Vergi gelirlerinde görülen düşüş normal çünkü insanlarda ödeyecek gelir yok. Bu korona virüsü salgını ile gelen bir şey değil önceden beri devam eden bir süreçti. Vergi istatistiklerine baktığımızda 2013’ten beri sürekli düşüş gösteriyor. En son KDV’de bile %45’lik tahsil oranı vardı. Bunu ödemediğiniz takdirde hapis cezası vardı ama buna rağmen insanlar bunu ödemiyor, sermaye olarak kullanıyordu.

Vergi gelir oranlarının düşündeki en büyük sebep 2008’den beri sürdürülen politikalardır. Bizi getirdiği nokta budur ve biz bunu engelleyemiyoruz. Korona virüsü salgını bunu hızlandırmıştır sadece.

Vergi gelir oranı bu kadar düştüğünde bunun sonucu ne olur? Bizi ilgilendiren kısmı bu. Devletin temel geliri vergidir lakin biz gelirsiz bir devlet yarattık. Peki geliri olmayan devlet ne yapar? Tabii ki borçlanır. Şu anda dışarıda borçlanılacak bir yapı yok. İçeriden borçlanması için de devletin iç borçlanma senetleri dağıtması lazım. Fakat iç borçlanma senetlerinin likit olarak bile kabul edilmediği bir noktaya geldik. Çünkü devlet iç borçlanma senetlerinin hem faiz oranı çok düşük hem de enflasyonun çok yüksek olduğunu düşünüyorlar.

Peki, devlet üçüncü yol olarak ne yapar? Başka bir silaha sarılır, o da para basma yetkisidir. Para basarak da insanlara gizli bir vergi koyabilirsiniz. Bu da vergidir. Şu an da Türkiye bu noktaya doğru gidiyor. 

Yani üç yolu var. Birincisi dış borçlanma, ikincisi iç borçlanma senetleri ve üçüncüsü de para basma yoludur. İlk iki ihtimalin olma imkânı çok azaldığı için devletin kendine gelir yaratmak maksadıyla yapabileceği tek bir şey kaldı, para basmak.

Hububat ithalatında sıfırlanan gümrük vergileri neler ifade etmektedir?

Hububat ithalatında gümrük vergilerinin sıfırlanması ve benzeri durum, bir tek şeyi gösteriyor; demek ki Türkiye’de çok ciddi bir kıtlık ve açlık tehlikesi var. Çünkü hububat ithalatında vergilerin sıfırlanması bir daralmanın, bir sıkıntının olduğunu gösteriyor.

Özellikle Akdeniz bölgemizde seralarda yetiştirilen ürünler ihracata gidemeyeceği için çok büyük oranda iç piyasaya verilecek. İç piyasaya verildiği için de bu yaz meyve ve sebze türevlerinde suni bir fiyat düşüklüğü yaşayacağız. Ama bu malların satışı bittikten sonra bu insanlar zarar etmiş olacak ve gelecek sene aynı ürünleri ekmeyecektir.

Tarım politikamız sonucu ithalatına mecbur kaldığımız mercimek, kuru fasulye ve nohut gibi ürünler var. Mesela mercimeği Kanada’dan ithal ediyoruz. Bunlar ithal edilirken döviz kullanmak zorundayız. Şu anda dövizimiz çok azaldığı için bunda da çok büyük bir kısıtlama olacak.

Hükümetin yapması gereken, hububatın ithalatındaki gümrük vergisini sıfırlamak yerine bunun üretiminin planlanması idi. Mesela mercimekte ne kadar ithal ettiğimiz belli, içerde ne kadar talebin olduğu da belli. Daha önceleri kendi ihtiyacımızı karşıladığımız gibi ihracatını da yapıyorduk. Demek ki bu kapasite var. Hükümetin yapması gereken bu üretimi planlamak ve bu üretim için çiftçiye destek vermek. Ama bizde tam tersi bir durum var. “Gümrük vergilerini sıfırlayalım, böylelikle piyasa dengelenir” şeklinde kolaycı bir anlayış var. Bu, şunu gösteriyor; bu yaz suni bir şekilde iyi geçen ama önümüzdeki sene itibariyle özellikle kış aylarından itibaren gıda fiyatlarında çok hızlı bir yükseliş bizi beklemekte. Kapasitenin yetmemesi sebebiyle de yer yer kıtlıkla, karaborsa ile mücadele edeceğimizi düşünüyorum.

Son olarak, altın ve dövizde de yükseliş devam ediyor. İlerleyen süreçte ekonomik anlamda milletimizi neler beklemektedir, devletimizin alması gereken önlemler yeterli midir, neler olmalıdır?

Bu bir global kriz. Bizim haricimizdeki korona virüsünün vurduğu ülkelerin korona virüsünden etkilenerek üretimleri düştü. Çünkü fabrikalarını çalıştırmıyorlar. Bu ülkeler salgın bittiği zaman işçilerini toplayacak, tekrar fabrikasını çalıştırmaya başlayacak. Bizdeki sıkıntı şu, bizde çalıştıracak fabrika yok. Salgın bitse bile reel olarak kapasite oranlarımız sanayide çok düşük. Korona virüsü salgınından önce de zaten üretim kapasitemiz hızlı bir şekilde düşüyordu.  

Enerji fiyatlarındaki düşüklüğünün sebebinde de Rusya ve Suudi Arabistan’ın arasının bozulması ve talepteki düşüklük var. Lakin bunların hepsi geçici fiyatlar, tekrar yükselecek. Çünkü en düşük petrolün bile maliyeti 12-13 dolar. Petrol üreticileri bir şekilde kendi aralarında anlaşarak fiyatları yükseltirler. Peki biz ne yapacağız? Şu anda bizim yapabileceğimiz bir şey yok. 

Devletin iki temel gücü vardır. Biri ‘Hard Power’ dediğimiz kaba güç, bir de ‘Soft Power’ dediğimiz yumuşak güç yani ikna edici güç. Bizde Soft Power, yumuşak güç dediğimiz şey kalmadığı için açıkçası milletin devlete, devlet kurumlarına, hükümete güveni kalmadığı için kurumlarda da hızlı bir çöküş var. Bu yumuşak gücün kalmaması devletimizin elinde ne imkân varsa onunla iş görmesini gerektiriyor. Devletin neyi var diye baktığımızda (rezervleri, etki alanları, yapabilecekleri...) o da yok. Açıklanan ekonomik istikrar paketlerine baktığımızda da içleri bomboş. Demek ki devletin iç sınırları içerisinde kuvvetli bir rezervi, kapasitesi kalmamış. Dış ilişkilerimiz nasıl diye bakarsak o noktada da çoğu ülke ile anlaşmazlıklar yaşıyoruz.

Böyle bir kriz durumunda devletimiz insanlara umut verecek, psikolojik olarak tedavi edebilecek, yol gösterebilecek, bir vizyon ortaya koyabilecek imkanlardan maalesef mahrum. Çünkü ne içeride ne dışarıda böyle bir kapasitesi yok. Şu anda ne yaparsak yapalım maalesef ne içeride ne dışarıda insanlarımıza güven verecek, burada yatırım yapın denebilecek bir ortam yok. Onun için ne önlem alınırsa alınsın bu önlemlerin etkisi başka bir ülkede 10 olacakken bizde 1 bile olmuyor.

Özetle, açıklanacak herhangi bir önlemin anlamı yok. Çünkü bu önlem paketinin bizde bir karşılığı yok. Siyasi inandırıcılık problemimizin değişmesi gerekiyor. Güven problemimizin değiştirilmesi gerekiyor. Siyasi süreçlerde çok büyük sıkıntılarımız var. Karar alamıyoruz. Bunların değiştirilmesi gerekiyor.

Diğer Söyleşiler