Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Muhtemelen Suriye üçe veya dörde bölünecektir

Muhtemelen Suriye üçe veya dörde bölünecektir

Emekli Tuğgeneral Fahri Erenel ile Irak ve Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmeler hakkında konuştuk.

ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve başlamasının ardından ABD’nin özellikle Suriye hakkındaki tutumları da merak konusu haline geldi. ABD’nin, geçtiğimiz günlerde Deyrizor bölgesindeki El Ömer petrol yataklarının yanında yeni hava üssü kurmaya başladığı da söyleniyor. ABD’nin Biden sonrası stratejik düşüncesi, Suriye özelinde nasıl gelişecektir?

Biden’ın hem başkan seçilmeden önceki söylemlerine hem de görevlendirdiği kişilere baktığımızda ve zamanında Obama’nın yardımcısı olduğunu düşündüğümüzde Obama dönemindeki politikaların devam edeceği ancak Trump dönemindeki bazı kazanımları da sürdüreceği görülüyor. Özellikle buradaki iç savaşın sona erdirilmesi ve ABD’nin hâkimiyetinin kurulması öncelikli geliyor fakat Obama’nın bu kararından vazgeçmesi ile birlikte Suriye iç savaşının geldiği bu nokta, Rusya’nın olaya müdahil olması ve Türkiye’nin PKK ile mücadele için Suriye’ye girmesi ABD’nin öngörmediği hususlardı. Trump, bir ara asker çekme kararı almıştı fakat CENTCOM itiraz etmişti ve bunun üzerine bu karar geri çekilmişti. Biden yönetime geldiğinde ise askeri geri çekmeyeceğini ve PKK-PYD’yi DEAŞ ile mücadele adı altında kullanmaya devam edeceğini açıklayarak kendine göre bir gerekçe icat ediyor. Bu gerekçesinde de 100.000’in üzerinde neredeyse tamamını PKK-YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri dediğimiz yapılanmayı silahlandırarak, eğiterek ve lojistik açıdan belirli bir seviyeye getirerek tamamen kendi komutası altında bir güç haline getirdi. Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı bütçe ayırarak ciddi bir şekilde destekledi. Hâlâ bu unsurlara destekleri devam etmektedir. Dolayısıyla ABD’nin sadece Deyrizor bölgesine değil son birkaç gündür de Haseke bölgesine de yoğun bir şekilde lojistik nakliyatları var çünkü bu bölgede Rusya ile çok sık karşılaşmaya başladılar. ABD’nin deniz piyade unsurlarından bir kısmı bu bölgeye nakledildi. Daha önce de özel kuvvetlerden birtakım unsurları da getirmişlerdi.

Biden, Trump’ın aksine bu bölgeye güçlerini takviye ediyor. Aynı zamanda bu bölgedeki Suriye Ulusal Kürt Konseyi ile PKK-PYD arasındaki anlaşmazlığı çözebilmek için bir toplantı yapılması ve aralarındaki anlaşmazlığı gidermeleri yönünde çağrıda bulundu. PYD de Amerika istediği için bu toplantıya katılacağız ve anlaşmanın yollarını bulacağız dedi. Yani ABD’nin bu konuda Fırat’ın doğusunda artık nihai etkisini hissettirebilmek için birtakım girişimlere başladığı kesin. Bir yandan da DEAŞ unsurlarının yeniden canlandığını söyleyebiliriz. Son 15 günde rejim askerlerine ve Rus askeri konvoyuna DEAŞ unsurlarınca saldırılar düzenlendi. Bu unsurların ABD tarafından helikopterlerle Irak tarafına taşındığını ve Irak’ta birtakım eylemlerde bulunduğunu da biliyoruz. Yani DEAŞ’ın Amerika tarafından yeniden canlandırılarak PKK ve PYD’ye verdiği desteğin sahada niçin karşılığı olduğunu da göstermeye çalışıyor. Yani bir yandan DEAŞ’ı canlandırarak gerek Suriye gerek Irak’ta kendisinin El-Kaide ve Hafter gibi imal ettiği bu unsuru yeniden canlandırarak yaptığı hamlelere meşru bir gerekçe oluşturmaya çalışıyor. Irak’taki üslerine de sürekli olarak takviyeye devam ediyor. Trump’ın son dönemlerinde Irak’taki asker sayısı 4000’in altına düşmüş, Suriye’de de ciddî şekilde azalmıştı. Bölgedeki diğer askerî üslerinden bu bölgelere sürekli olarak personel ve zırhlı araç takviyesi var. Bu durum, ABD’nin bu bölgede kalıcı olacağını ve kendi politikasına göre bu bölgeyi şekillendireceğini açıklar niteliktedir. Yani Amerika’nın nihai amacının Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti oluşturmak olduğunu söyleyebiliriz.

Rusya’nın Suriye’deki hava üssü olan Hmeymim’in kapasitesini arttırmaya yönelik birtakım çalışmalar yaptığı gündeme geldi. Rusya buradaki hava üssünü büyüterek ne planlamaktadır?

Hmeymim, Rusya’nın Suriye’deki iç savaşın başlamasından itibaren hep takip ettiği bir hava üssüdür. Suriye-Rusya ilişkileri 1950’lerden beri çok olağanüstü durumda. Suriye ordusunun neredeyse tamamı Rus silahları ile donatılmış vaziyette ve eğitimleri de Rusya ile hemen hemen müşterek. Dolayısıyla 2015 yılında Suriye’nin talebi üzerine müdahil olduğunda hiç ummadığı anda Lazkiye ve Hmeymim’e sahip oldu. Hmeymim, jet uçakları ve İHA’lar için uygun bir üs ancak ağır bombardıman uçağı gibi stratejik uçakların inebilmeleri için yeterli bir alan yok. Rusya artık kalıcılığını pekiştirdiği için stratejik anlamda bu üssü geliştirmek ve daha önemli bir hale getirmek istiyor. Dolayısıyla yapılan bu hamleler artık güney komşumuzun Suriye değil, bir tarafta ABD diğer bir tarafta ise Rusya olduğunu vurguluyor. Türkiye açısından baktığımızda, Rusya ve Amerika arasında bugüne kadar dengeli olarak izlenen politikadan da belki ayrılma noktasına gelinecektir. Çünkü bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin güneyinde NATO’nun birinci öncelikle tehdit ettiği Rusya’nın stratejik bir üssü bulunmakta. Bu duruma hem NATO’nun bir tedbir alması lazım hem de Amerika’nın dur demesi lazım. Artık sadece Suriye iç savaşına müdahil olmak insanî bir girişim olmasının ötesinde stratejik bir husus olmaya başladı. Bu yüzden Türkiye için ciddî bir tehdit olduğunu düşünüyorum.

Türkiye güneyden Rusya tarafından da çevriliyor. Türkiye-Rusya ilişkileri iyi yönde gelişiyor ama tarihte 17 kereden fazla bu iki ülkenin savaştığını asla göz ardı etmememiz gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye ve Rusya ilişkileri Lavrov’un da dediği gibi stratejik ortaklığa değil stratejik iş birliğine dayalı. Yani kısa süreli, dönemsel ilişkiler konusunda iş birliği yapan iki ülke. Stratejik ortaklık ise daha uzun dönemli bir terim. Bu yüzden de Hmeymim hava üssündeki gelişmeleri çok yakından takip etmeliyiz. NATO tarafından da mutlaka buna bir çözüm getirilmelidir.

ABD Dışişleri Bakanlığından bir heyetin Suriye’nin kuzeydoğusuna gelerek terör örgütü PYNK ve Barzani’ye yakın olan Kürt Ulusal Konseyi arasındaki birtakım iş birliklerini gerçekleştirmek adına hareket ettiği haberleri mevcut. Türkiye’nin bu noktada, Suriye ve Irak’la yakınlaşan ABD’yi de göz önünde bulundurarak atacağı adımlar neler olmalıdır?

Türkiye, Irak’ın kuzeyinde gerekli adımları attı. Şu anda Kandil merkezli PKK’nın terör eylemleri yok denecek kadar azaldı. Sadece sınır bölgesinde uzaktan taciz ya da uzak emniyet timlerine zayıf hava şartlarında bir takım taciz ve kısa süreli eylemlerde bulunmaya çalışıyorlar. Ciddî bir şekilde darbe almış durumdalar. Şu anda Kandil dâhil olmak üzere Erbil’in doğusunda Türkiye’nin 20’ye yakın üs bölgesi bulunmakta. Yani bu bölgenin neredeyse tamamının Peşmergelerin değil Türkiye’nin kontrolünde olduğunu söyleyebiliriz. Bundan dolayı PKK terör örgütünün batıya doğru hareket ettiğini görmekteyiz.

Sincar’ın gündeme gelmesinin en büyük nedeni PKK’nın kendine yerleşim yeri araması ve Suriye’ye geçiş noktası olan bu yeri elde tutabilmek. Esasında bu sadece PKK’nın değil ABD’nin de isteği. Amerika da kendisine yandaş olan bir unsurun burada bulunmasını istiyor çünkü bu bölge Irak ve Suriye’nin kuzeyi arasındaki bir oluşumun da en önemli mihenk taşlarından birini oluşturuyor. Yapılan Sincar Anlaşması’nın yerine gelmeyeceği biliniyordu ve gelmedi de. Bu bölgenin PKK tarafından Amerika’nın da desteği ile tahkim edilmesi halinde aynı hareketler bu sefer Haseke üzerinden Türkiye’ye yöneltilebilecek. Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar’ın yaptığı ziyaretin de bu odakta olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’nin, Irak Merkezi Kuvvetleri ile Sincar’a bir operasyon yapma ihtimali zayıf. Irak Merkezi Kuvvetleri bunu yapabilecek yetenekte değil. Irak’ın daveti üzerine Amerika bu bölgeye tekrar geri gelmeye başladı. Amerika’ya rağmen Irak Merkezi Kuvvetleri’nin Sincar’da Türkiye ile ortak bir operasyon yapmaları asla beklenmemelidir. Dolayısıyla bu bölgeye yönelik bir kara harekâtı ciddi sonuçlar doğuracaktır. Çünkü burada; İran yanlısı Haşdi Şabi, Amerika ile destek içerisinde olan PKK, Peşmergeler, Irak Merkezi Kuvvetleri, Yezidiler ve çok daha fazla aktör bulunmakta. Geçici hava harekâtı icra edilebilir ama başka unsurlarla bu bölgeye bir operasyon yapmak çok riskli olur. Türkiye’ye yönelik tehdidin boyutuna göre İHA vb. araçlarla hava harekâtı veyahut MİT’in Türk Silahlı Kuvvetleri ile beraber özellikle lider kadrolara yönelik nokta operasyonlar yapılabilir.

Esas sorun Suriye’de yaşanmakta. Barış Pınarı Harekâtı bölgesinin bu süreç içerisinde Fırat Nehri ile birleşecek şekilde genişletilmesinde fayda var. Özellikle sözde özerk yönetimi denilen Kobani’yi canlandırma hevesleri var. Amerikalı bir general bu bölgenin bağımsızlığa kavuşmasının yıl dönümünde bir mesaj yayınladı. Millî Savunma Bakanlığımızın açıklamalarına göre bu bölgeye yapılan sızma girişimleri artıyor ve bu bölgede her gün 3-5 terörist etkisiz hale getiriliyor.

Yaşanan gelişmelerin ardından, ayrı ayrı stratejiler geliştiren ve amaçlara sahip olan birçok devletin ve çeşitli örgütlerin de içerisinde bulunduğu Suriye topraklarının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Suriye’de bulunan bütün aktörler Suriye’nin toprak bütünlüğünü ilk ilke olarak koyuyor. Anayasa görüşmelerinde de Suriye’nin toprak bütünlüğü ifadeleri var. Ancak şu anda fiilen sahada gördüğümüz üzere 23 milyon nüfuslu Suriye’den geri kalan 11,5 milyon insan var. Bunun da 6,5 milyonu Suriye içinde yerinden edilmiş. Bundan sonra nitelikli insanların hiçbiri Suriye’ye geri dönmez. Eğitim-öğretim ve ekonomi bitmiş durumda. Ekonomik kaynakları ve az da olsa petrolleri Amerika’nın, Potasyum yatakları ve limanları tamamıyla Rusya’nın, İran’dan aldığı borç karşılığı birçok şirketi İran’ın kontrolünde olan bir ülkenin tekrar bütünlüğünü sağlaması asla söz konusu olamaz. Bu yüzden muhtemeldir ki Suriye üçe veya dörde bölünecektir. Bu bölünme, kuzeyinde çok parçalı devlet yapısının olmasını isteyen İsrail’in işine gelecektir. İsrail ve Amerika için de aynı Rusların Stalin döneminde yaptığı gibi böl-parçala-yönet stratejisi açısından uygundur. Buna Rusya da ses çıkarmayacaktır çünkü Rusya, Fırat’ın batısı ile alacağını aldı. Fırat’ın doğusuna kuvvetle asker yığılıyor. Dolayısıyla bundan sonra Suriye’nin asla eski Suriye olmayacağını ve Suriye’nin bağımsız devlet şekline kavuşabileceğini düşünmüyorum.

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Yunanistan ve Doğu Akdeniz meseleleri ile uğraşırken aynı zamanda Suriye ve Irak’taki gelişmeleri de takip etmek ve buna hazır olmak zorundayız. Yunanistan ile olası bir çatışma ihtimali her zaman gündemi gelir ama bunun gerçekleşmesi zordur. Kıbrıs’ta ve Kafkaslarda da böyle bir ihtimal zordur. Ancak Irak ve özellikle Suriye bu ihtimale çok yakın görünüyor. Bütün milletçe ve bütün millî güç unsurlarımızla buna hazır olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Diğer Söyleşiler