Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Aramızdan Ayrılışının 23. Yılında Anılarla Alparslan Türkeş - 3

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

CKMP’den MHP Ve Üç Hilâl’e

Partinin adını, amblemini ve kaderini değiştirdiği 8-9 Şubat 1969 tarihinde Adana’da yapılan CKMP Genel Kurulu üzerinde de durmak istiyorum.

Artık terazi amblemli CKMP, adıyla ve amblemiyle genç ve dinamik bir kadroya sahip olan partiyi tatmin etmiyordu. 8 Şubat 1969 tarihinde yapılan genel kongreden altı ay kadar önce Millî Hareket dergisinin kapağında, Dündar Taşer’in düşündüğü, dönen üç hilâl amblemini tanıtmaya başladık. Hareketin dinamizmini ifade etmesi bakımından hilâller döner biçimde düşünülmüştü. Genel Merkez’de genç arkadaşlarımızdan Yılmaz Yalçıner, dönen üç hilâlin büyük boy bir panosunu yaptı. Bir müddet sonra hilâller, bu şekliyle karşıt partililerce Hitler’in, Nasyonal Sosyalistlerin gamalı haçına benzetilmeye başlandı. Bunun üzerine bugünkü üç hilâl amblemine dönüldü.

Partinin genç ve yaşlı bütün taraftarları isim konusunda hemfikirdi. Herkes “Milliyetçi Hareket” isminde birleşmişlerdi. Yalnız amblemi “Üç hilâl” veya “Bozkurt” olması konusunda ciddi bir ikilik oluşmuştu. Gençliğin bir bölümü ile partinin halk tabanı, partinin Türk milliyetçiliğinin yanı sıra İslamî hassasiyetini de vurgulayacağı ve muhafazakâr kitlelere daha rahat ulaşabileceği için amblemin “Üç hilâl” olmasını istiyorlardı. İstanbul delegesi olan ben de, bu nedenle üç hilâl amblemini destekleyen gençlerin içindeydim.

Aslında biz de, Bozkurt’a karşı değildik. Nihal Atsız ve Türkçüler Derneği çizgisinden gelen gençler ile bazı 21 Mayısçı arkadaşlar ise amblemin, mutlaka “bozkurt” olmasını arzu ediyorlardı. Başbuğ Türkeş bu amblem konusunda tarafsız görünüyordu. Fakat her iki taraf da kulislerde Başbuğ’un kendilerini desteklediğini iddia ediyordu. Üç hilâli savunan kitlenin önünde Dündar Taşer, Ahmet Er, Mehmet Altınsoy, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti ve Faruk Akkülah vardı. Bozkurt’u savunan kitlenin önünde ise 14’lerden Muzaffer Özdağ ve Rıfat Baykal ile siyaset arenasında pek görünmeyen Türkçü kanaat önderleri vardı. Halk ve delege planında “Üç hilâlciler”, ülkücü gençlik planında ise “Bozkurtçular” güçlü idi.

Efsane Adana İl Başkanı merhum Faruk Akkülâh’ın liderliğinde hazırlanan tarihi Adana Kongresi, 8 Şubat 1969 sabahı mehter takımı eşliğinde yapılan muhteşem bir yürüyüşle başladı. Bu yürüyüş Adana halkından da büyük ilgi gördü. Adana Kapalı Spor Salonu’nda başlayan kongrenin birinci günü, divan teşekkülü ve protokol konuşmaları ile geçti. Divan Başkanlığını, “Üç hilâlciler”in adayı Tevfik Fikret Kılıçkaya kazandı. Bu seçimi kaybeden “Bozkurtçu” gruba mensup, çoğu da delege olmayan gençlerle delegeler arasında yer yer kavga boyutuna ulaşan amblem tartışmaları yaşandı. Gün boyu süren bu tartışmalar, gece de tarafların kaldığı otellerde sabaha kadar devam etti.

İkinci gün (9 Şubat 1969), dananın kuyruğunun kopacağı gündü. Atmosfer, partinin bir yol ayrımına geldiğini gösteriyordu. Benim gibi birçok arkadaş, düne kadar birlikte olduğumuz ve aynı idealleri paylaştığımız dava arkadaşlarımızla bir amblem meselesinden dolayı karşı karşıya gelmemizden dolayı çok üzülüyordu. Salonda bağırma, sürtüşme ve kavga yoğunlaşınca Osman Yüksel Serdengeçti ağabeyimiz sinirlenerek kalpağını havaya fırlattı. Altınsoy ve Yılanlıoğlu kızarak protokoldan kalkıp delegelerin arasında oturdular. Çoğu delege olmayan gençlerden oluşan Bozkurtçular ise salonun ortasına doğru toplu halde yürüdüler. Önlerinde de Özdağ ve Baykal vardı ve partinin daha fazla zarar görmemesi için bu gençleri sakinleştirerek salondan çıkardılar. Tabii gençler kızarak, marşlar söyleyerek ve delege olanlar kartlarını atarak salonu terk ettiler Partinin dinamik unsuru olan gençliğin önemli bir bölümünün kopacağını düşünerek üzülen birçok kişi gibi ben de hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Çünkü göz göre göre bölünüyorduk. Ben ağlarken, beni teselli edenlerden biri de, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’ti.

Burada bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Partinin adı ve amblemi bu kongrede değişmedi. Çünkü o kavga ortamında bu değişikliğin yapılması uygun değildi. Kongrede delegeler, bu değişikliği yapma yetkisini Genel İdare Kurulu’na bıraktılar. Bir ay kadar sonra Genel İdare Kurulu, partinin adını “Milliyetçi Hareket” ve amblemini “Üç hilâl” olarak değiştirdi. “Üç hilâl” ambleminin öncülüğünü yapan Dündar Taşer, gençlerin de isteklerini karşılamak için Gençlik Kollarının ambleminin de, İslâmiyet ve Türklüğü birlikte temsil eden “Hilâl içinde bozkurt” olmasını önerdi ve kabul edildi. Bu formül, Adana Kongresi sonucu kırgın olan birçok gencin de yeniden harekete ısınmasını sağladı. Ama bir bölümü de bir daha dönmedi.

1969 seçimlerinde Alparslan Türkeş’in propaganda ekibindeydim

1969 Seçimleri öncesinde halkın MHP’ye büyük teveccühü vardı. Çünkü MHP felsefesini, “Türklük gurur ve şuuru ve İslâm ahlak ve fazileti” olarak benimsemişti. Bu durum, Adalet Partisi’nin muhafazakâr seçmeni üzerinde büyük etki yaptı. Bu yüzden AP, MHP’ye olan sempatiyi ortadan kaldırmak için bir taraftan cemaat liderleri vasıtasıyla Türkeş ve MHP’nin dini yönünün zayıf olduğunu yayıyor, bir taraftan da MHP’nin kapanabileceğini yayıyordu. Bunun üzerine Türkeş Türk milletine hitaben yaptığı konuşmada “MHP’yi kapatmak için Nuh tufanı lâzım!” dedi. Bu söz, 1969 seçimlerine damgasını vurmuştu.   

Rahmetli Türkeş, 1969 seçimleri öncesinde Rahmetli Galip Erdem (Burdur adayı idi) ile birlikte propaganda için Denizli’ye geldiğinde, Denizli adayımız Av. Neşet Özkaya’nın kullandığı araca beni de aldı. Gittiğimiz yerlerde önce ben, sonra Galip Erdem ve son olarak Türkeş konuşuyordu. Kale ilçesine giderken yolda bana “Sakin, bu isim seni tam anlatmıyor, senin adın eski Türklerde “şimşek” anlamına gelen (Çakın) olsun” dedi.

Tavas’ta bir lokantada yemek yedik. Başbuğ süzme yoğurdu çok seviyordu, daha çok yoğurt yedi. Orada konuşurken benim Adalet Partisi’nin desteğiyle basılan ve Türkeş’i dine karşı gösteren Av. Bekir Berk’in yazdığı “İslâmî Hareket ve Türkeş” kitabı ile ilgili bir olaydan dolayı Denizli’ye geldiğimi öğrendi. Bana cüzdanından çıkararak, istemememe rağmen 500 lira verdi. Bütün 500 lirayı ilk defa o gün gördüm. “Adana’ya gideceksin. İl Başkanımız Faruk Akkülah Hoca otelde yerini ayırttı. Propaganda ekibimde yer alacaksın” dedi. Ertesi gün Denizli’den Adana’ya gittim. Orada Ankara’dan gelen Şevket Bülent Yahnici ve merhum Mehmet Nedim Budak’la birlikte propaganda çalışmalarında görev aldım. Adana, Genel Başkan’ın seçim bölgesi olduğu için propaganda çalışmalarında görev alanların sayısı çoktu. Mersin’de ise pek propaganda görevini yapacak eleman yoktu. Oradaki milletvekili adayımız Mühendis Özer Revanoğlu Ağabeyimizdi. Adana’ya geldi ve kendisine yardımcı olabilecek pek eleman olmadığını söyledi ve benim yardımcı olmamı istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim. Emrime bir kamyonet verdi. Kendisi bir ilçeye, ben bir ilçeye gidiyordum. Kamyonetin kasasına çıkıp konuşuyordu. Gecede Özer Revanoğlu’nun Silifke’deki evinde kalıyordum.

1969 Seçimlerinde partinin en güçlü olduğu il, Adana’ydı. Orada da en güçlü isim İl Başkanı Faruk Akkülah Hocaydı. Türkeş, Ankara’dan aday olacaktı. Fakat Akkülah Hoca, Genel Başkanı riske sokmak istemedi ve büyük bir fedakârlık yaparak kendi yerini ona verdi. Sonra anladık ki, doğru yapmış. 1965 seçimlerinde yüzde 2.2 oy ile milli bakiye sistemi ile 11 milletvekili çıkaran parti, 1969 seçimlerinde yüzde 3 oy almasına rağmen, nispi temsil sistemi yüzünden bir milletvekili çıkardı. O da Genel Başkanımız Alparslan Türkeş’ti. Eğer 1965 seçimleri sonucunda uygulanan milli bakiye sistemi, bu seçim sonucunda da uygulansaydı, MHP 15 vekil çıkaracaktı.

(Devam edecek)