Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

Protesto hakkı

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Altı aylık bir fasıladan sonra Amerika’ya dönünce, Türkiye’deyken bizim ana akım medyada gösterilmeyen veya benim farkına varmadığım birtakım görüntüler önüme düştü. Bunların bir kısmı zaten Amerikan ana akım medyasında da yer bulmamış, bulmuyor. Yaşasın internet medyası!

Korona belâsı ile gerilmiş sinirlerin, bozulmuş ekonomilerin üzerine George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi ile fitili ateşlenen ve gittikçe büyüyerek yangına dönüşen protestolar Amerikan vatandaşını ikiye ayırmış, ki bu Amerika için normaldir. Demokrat olduğunu iddia edenler protestoları destekler, Cumhuriyetçiler karşı çıkar. ABD’de eksik olmayan benzeri isyan hareketlerinde hep böyle olur. Yalnız bu defaki, 1992’de Los Angeles’ta yine bir zenci vatandaşın polis tarafından dövülmesi üzerine başlayan isyandan sonra -hatırlıyorum dehşet içinde haftalarca seyretmiştik- ABD tarihindeki ikinci büyük hareket olmuş. 25 milyon kadar kişinin katıldığı söyleniyor. 1 milyar doların üzerinde zarar ziyan...

Destekleyenlerin ve muhalefet edenlerin dışında bir de ikiyüzlüler var! İki yüzlülerin farkına eskiden pek varamıyorduk. Gazete ve televizyonlar bize ne kadar söylerse o kadar biliyorduk. Şimdi sosyal medya her şeyi ortaya döküyor.

Chicago Belediye Başkanı siyahî bir kadın. Floyd’un polis şiddetiyle hayatını kaybetmesinden sonra ABD’nin pek çok şehrinde patlayan sokak gösterilerinin en şiddetlilerine sahne olan Chicago yakılıp yıkılırken, protestocuların semtine doğru yaklaştığı haberi gelince, kendi oturduğu evin çevresinde gösteri yapılmasını yasaklamış. Yasağa uymayanlara tutuklama emri çıkarmış. Diyordu ki: “Evimin ve ailemin güvenliğini sağlamak görevimdir.” İlâve polis kuvveti koydurmuş. Bu tavır iki yüzlülük, çifte standart olarak eleştiriliyor. “Hem…” diyorlar, “bu polisler nereden geldi? Şehrin öteki taraflarındaki görevlerini bırakıp buraya mı nakledildiler? Peki, onların boşluğunu kim dolduruyor?

New Yorkta Manhattan’da, birkaç beyaz gencin paylaştığı bir apartman dairesinden bir video çekilmiş. Gençler büyük pencerenin önünde, dışarıda ortalığı yakıp yıkan zenci, Latin Amerikan ağırlıklı grubu zevkle seyrediyor ve onları yüreklendiriyorlar: Yürüyün aslanlarım!” O sırada önlerinde durdukları cama peş peşe birkaç taş geliyor ve koca cam tuzla buz oluyor. Neye uğradıklarını şaşıran gençler çığlık çığlığa: Ne yapıyorsunuz? Biz sizden yanayız! Sizinle beraberiz!” Ve basıyorlar küfürü, basıyorlar küfürü.

Âkif yazmamış mıydı:

Sonra, şayet şahsının incinse, hatta, bir tüyü

Yer yıkılmış zanneder, seyreyleyen gümbürtüyü!

Başka camlar, çerçeveler indirilirken Yürüyün, kim tutar sizi?!” diyen gençler taşlar kendilerine gelince bir anda demokratlığı, polisin sert uygulamasını, ölen zenci vatandaşı, empatiyi, sempatiyi unuttular. Chicago belediye başkanı da yönettiği şehirden sorumlu değilmiş gibi, tehlike kendisine doğru yaklaşınca “Evimin ve ailemin güvenliğini sağlamak zorundayım.” dedi.

St. Louis şehrindeki bir avukat da aynı şeyi söylemiş: “Evimi korumak zorundaydım.” Protestocular, üzerinde “Özel mülktür, girilmez” yazılı kapıdan geçip evinin çok geniş bahçesine doluştuklarında ön kapıya çıkıp makinalı tüfeği kalabalığa doğrultuyor. Yanında karısı, onun da elinde bir tabanca… “Burası özel mülk, çekin gidin, çıkın!”

Kalabalık, yavaş yavaş geriledi ve bahçeden dışarı çıktı.

Vatandaş yine ikiye ayrıldı. Kimileri diyor, “Girilmez yazan özel mülke girmişler, evini savunmak ev sahibinin hakkıdır.” Kimileri diyor, “Barışçı gösteri yapanlara silah doğrultmak suçtur.” Dava mahkemede.

Barışçı gösteri yapıyorlarsa “girilmez” yazan kapıdan niye girdiler? Ev sahibi karı koca yasak bir yere girenlerin, hem de çok kalabalık bir grubun barışçı olduğundan nasıl emin olacak? Aralarından birinin, birkaçının silah veya başka bir saldırı aleti taşımadığından? Ve Amerika’nın şehirlerinin yakılıp yıkıldığı bir zamanda? Peki, ya beyaz avukat topluluktan birinin bir hareketini yanlış anlasa da tepesi atıp makinalı tüfeğin tetiğine dokunuverseydi?

Protesto hakkı anayasal bir haktır. Bunu kimse inkâr edemez. Demokratik devletlerin anayasalarında var olan bir haktır. ABD anayasasına ilâve edilen 10 maddelik Kişi Hakları Bildirgesi’nin birinci maddesi protesto hakkını, ikinci maddesi silah bulundurma, taşıma hakkını veriyor. Bu iki hak da Amerika’da bol bol kullanılıyor!

Fakat hak olarak verilen elbette barışçı protesto….

Benim protestodan anladığım ellerde pankartlarla yürümek, toplanmak, slogan atmak, konuşma yapmak, bildiri dağıtmak, bildiri imzalamaktır. Bunun dışındaki şiddet hareketleri protesto dairesinden çıkar; şehir eşkiyalığı olur. Dükkânları yağmalamak, yakmak, yıkmak, arabaları ateşe vermek, kaldırım taşlarını sökmek, trafik levhalarını kırıp indirmek, protesto olarak değerlendirilebilir mi? Bu gözü dönmüşlüktür. Sadece lüks mağazalar değil, küçük dükkânlar da talan edildi. Adam iş yeri açmış, karısıyla beraber çalışıp geçimini sağlıyor, borcu var, vergisi var, gelip dükkânını yakıyorlar. Bu tavırlar, çalışan, kazanan, namuslu, dürüst, kanunlara saygılı vatandaşlara, toplum düzenine, devlete karşı biriken hıncın, öfkenin dışavurumu gibi durmaktadır.

Bütün dünyada sakin başlayan protestolarda işlerin çığırından çıkması ihtimali vardır. Kalabalıklarda fitili ateşlemek kolay oluyor. Organize suç şebekeleri işe karışıyor. Hele Amerika’da polisin elinde hayatını kaybetmiş bir siyah vatandaşın ardından bir araya gelen insanları raydan çıkarmak çok daha kolay. Ve Amerika’da siyah-beyaz meselesi, kâğıt üzerinde tanınan bütün haklara rağmen iltihaplı bir yaradır; bazen kabuk bağlar, bazen kanar.

Uzaktan duyanlar sanır ki, Amerika’da polis hep siyahları öldürmektedir. Halbuki polis şiddetinden beyazlar da nasibini alır. 2019 yılında 259 zenci, 182 Latin Amerikan, 406 beyaz vatandaş polis tarafından öldürülmüştür. (2019’da 48 polis de olay sırasında yakalamaya çalıştıkları şahıslar tarafından öldürülmüştür). Fakat polis beyaz bir vatandaşı öldürdüğünde pek duyulmaz, hele ayaklanma hiç olmaz. Tabiî ki bu rakamlar ülkedeki siyahların ve beyazların nüfusuna oranlandığında siyahların payına fazla düşer. (Nüfusun yüzde 60’dan biraz fazlası beyazdır, siyahîler yüzde 13’ten biraz fazla.). Amma velâkin şunu da unutmamak gerekir: Siyahî vatandaşların “polis ile karşılaşması” daha sık olduğundan, polislik olaylara daha fazla karıştıklarından, daha açıkçası şiddet suçlarına karışma oranı diğer gruplara göre yüksek olduğundan polis şiddetine uğramaları oranı da yüksektir. Daha yumuşak nasıl yazayım?!

Kırk yıldır Amerika’da benim gördüğüm budur!

Trump ile Joe Biden’ın televizyonda canlı yayında ilk kapışması 29 Eylül’de. Masadaki konulardan biri Korona olacaksa, öteki, bu yazın protesto gösterileri olacaktır.