Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Aramızdan Ayrılışının 23. Yılında Anılarla Alparslan Türkeş-9

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Arvasi: Türkeş, "Bu hareket bize karşı yapıldı" dedi

MHP’nin lider kadrosunun tamamının yargılandığı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” sürecinde hapishanede ülkücü gençlere Filistin askısından tutun çırılçıplak içi su dolu varillerde vücutlarına elektrik akımı verilmesine kadar akla gelmedik işkenceler yapıldı. Bu işkencelere maruz kalan gençlerden bir kısmı hapishaneden çıktıktan sonra ya sakat kaldılar ya da erkekliklerini kaybettiler. Bu işkencelerden MHP yöneticileri de nasibini aldı. Onların maruz kaldığı işkenceler daha çok psikolojikti. Ama buna rağmen itme kakma, tokat atma ve coplama gibi fiziki olanları da vardı.

Ben bu bölümde “Türk-İslâm Ülküsü” düşüncesinin mimarı, eğitici, yazar, kültür ve inanç insanı Seyyid Ahmet Arvasi hoca ile tutuklu iken rahatsızlanarak kaldırıldığı Ankara’da Askerî Mevki Hastanesi’nde yaptığımız ziyaret ve hapisten çıktıktan sonra hapishane hayatı ile ilgili verdiği bilgileri aktaracağım.

Ben kendisiyle 1972 yılı yazında Balıkesir’de tanıştım. O zaman Necatibey Eğitim Enstitüsü’nde hocaydı. Ben de Denizli Lisesi’ne Edebiyat Öğretmeni olarak atanmıştım. Sonra Bursa Eğitim Enstitüsü’ne atandığını öğrendim. 1975 yılı Kasım ayında Denizli Lisesi’nden İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne atandığımda hocanın da o okula atanmış olduğunu öğrendim. 1978 yılı Nisan ayına kadar o okulda birlikte çalıştık. Ecevit döneminin 5 Ocak 1978 - 12 Kasım 1979 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan emniyet kökenli Necdet Uğur, ülke çapında büyük bir ülkücü idareci ve öğretmen kıyımı yaptı. Hepsi bulundukları okullardan solun ağırlıklı olduğu illere ve ilçelere sürgün edildiler. Bir kısmı sürgün edildikleri yerlere giderken mola yerlerinde sol militanlarca şehit edildiler. O tarihte ben Sinop’a, Arvasi Hoca da Kırşehir’e sürüldü.

10 Haziran 1979’da yapılan MHP’nin 14. Büyük Kongresinde Ahmet Büyükkarabacak ve benim de aralarında bulunduğum yakın dostları hocayı, kendisinin bilgisi dışında MHP Genel İdare Kurulu Üyeliğine aday gösterdik ve seçtirdik. İstanbul’da olan Arvasi Hoca bu göreve seçildiğini, 11 Haziran 1979 Pazartesi günü radyoda saat 13.00 haberlerini dinlerken öğrendi. O anda Ümraniye Lisesi Öğretmeni idi. Fakat o tarihlerde Ümraniye ve okul solun hâkimiyetindeydi. Bu yüzden okula gidemiyordu, raporlu olarak evindeydi. Bu haberi duyunca hiç tereddüt etmeden hemen okula giderek emeklilik dilekçesini verdi. 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar 15 ay MHP Genel İdare Kurulu Üyeliği görevini yaptı. Bu sürede yapılan bütün MHP Genel İdare Kurulu toplantılarına düzenli olarak katıldı.

12 Eylül 1980 darbesinden üç gün sonra Alparslan Türkeş tutuklandı. Ardından bütün MHP yöneticileri birer birer tutuklanıyordu. Arvasi Hoca da 18 Eylül 1980 tarihinde İstanbul’da gözaltına alındı. Ankara’ya götürülerek Mamak Muhabere Okulu’na tutuklu olarak konuldu. Arvasi Hocanın hapisten çıktıktan sonra anlattığı ilk tutukluluk anına ait şu anekdot, yakın tarihimize ışık tutması yönünden çok önemlidir.

Arvasi Hoca, MHP’li tutukluların bulunduğu koğuşa girdiğinde Türkeş’le karşılaşır. Türkeş’in kendisine ilk sözü şu olur: “Hocam, bu hareket (12 Eylül) bize karşı yapıldı.” Bu söz, bir yıl önce Hergün gazetesi Haber Müdürü olarak MHP Genel Merkezi’nde Türkeş’le yaptığım görüşmede, sorduğum “Albayım, yeni Genelkurmay Başkanı Kenan Evren nasıl adamdır?” sorusuna verdiği “O, bizi hiç sevmez” cevabıyla tam olarak örtüşüyordu. Gerçekten de, 12 Eylül’den en fazla mağdur olan ve zarar gören de MHP camiası oldu.

Hapisteyken bir ara rahatsızlanmıştı ve Ankara’da Askerî Mevki Hastanesi’nde yatıyordu. Kendisini, 1980 yılının sonlarında eski arkadaşlarımızdan Cihat İzgi ile ziyaret ettik. O zaman İstanbul’da Şehremini Lisesi’nde Müdür Yardımcısıydım, yani devlet memuruydum. Ama hiç düşünmeden gittim. Dost, kötü gününde dostunu arayandır.  Bu görüşmemizi, o tarihte aynı hastanede operatör doktor olarak görev yapan ve aynı zamanda “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nda yargılanan Selim Kaptanoğlu sağladı. O tarihte kendini riske ederek birçok arkadaşımızın Türkeş’le görüşmesini o sağladı.

Arvasi Hoca, hastanedeki odasında MHP Genel İdare Kurulu Üyesi merhum Said Bilgiç’le kalıyordu. Biz gittiğimizde, tutuklanmadan önce trafik kazası geçiren ve ayağı alçıda olan Korkut Özal bey de yanlarındaydı. Kardeşi Turgut Özal ihtilal hükümetinin Başbakan Yardımcısıydı. Kapıda nöbetçi askerler bekliyordu. Üçü de sanki normal bir sürecin içinden geçiyorlarmış gibi bizi güler yüzle karşıladılar. Memleket meseleleri üzerinde sohbet ediyorlardı. Hiçbiri durumlarından şikâyetçi olmadılar. Demek ki, gerçek dava adamı zor günlerinde de böyle oluyor diye düşündüm. Arvasi Hoca “Bizi merak etmeyin, biz iyiyiz, bugünler de geçecek, sakın moralinizi bozmayın” diye bizi teselli etti ve tek tek ortak dostlarımızı sordu.

Arvasi Hoca, “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nda, 5 yıldan 15 yıla kadar ceza talebiyle yargılandı. Dört ay tutuklu kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere hapisten çıktı. Dava sonunda beraat etti. Ama bir gün de bize “Beni bu işe siz soktunuz, sizin yüzünüzden bu işler başıma geldi” diye sitem etmedi. Tak aksine, bizi rahatlatmak için “orada mermerin üzerinde kıldığım namazın lezzetini hiçbir yerde bulamadım” derdi. Hâlbuki orada maddî ve manevî baskı gördüğünü başkalarından öğrenmiştik. Ama kendisi bir gün bile bunlardan söz etmedi.

Arvasi Hoca’nın yakın dostlarından Türkiye Gazetesi yazarlarından Av. Rahim Er, 02.08.2010 tarihli ve “Kimse Ahmet Arvasi Bey’den daha fazla milliyetçi değildir” başlıklı yazısında hocanın hapishanede gördüğü işkence ve eziyetlerle ilgili şunları aktarıyor:

“Derken 12 Eylül 1980’de askeri darbe olur. MHP Genel İdare Kurulu üyeleri de içeri alınır. Bu meyanda Ahmet Arvasi Bey de alınır ve Mamak’a götürülür. Bu zindanda ne yazık ki işkenceler görür. Bir kalem adamı, bir kelam adamı çağdaş Türkiye’nin büyük mütefekkiri işkencelere maruz kalır. Neler yapmışlar? Sohbetlerimizde bize sadece şu kadarını anlattı. Söz aynen kendilerine aittir. Ruhaniyetinden af dileyerek yazıyorum: “Beni Mamak’ta demir kafes içinde maymun teşhir eder gibi teşhir ettiler!” Daha ne yapsınlar? Başka bir şey yapmaya veya başka bir şey nakline gerek var mı?”

Arvasi hoca, hapiste hayatının bu en sıkıntılı 4 aylık dönemine ait hiçbir zaman olumsuz konuşma yapmadı. Kendisine yapılan baskılardan hiçbir zaman söz etmedi. Daha sonra biz başkalarından öğrendik. 12 Eylül 1980 ihtilalini yapan komutanlar ve Türk ordusu hakkında hiçbir zaman bir nefret dili, aşağılayıcı ve yıpratıcı bir ifade kullanmadı, olumsuz konuşma yapmadı. 12 Eylül sonrası gözaltına alınan ve uzun süre tutuklu kalan liderler rahmetli Demirel, Türkeş, Erbakan ve Ecevit de dışarı çıktıktan sonra hiçbir zaman ordu aleyhinde konuşmadılar. Çünkü onlar gerçek devlet adamıydılar. Şahısların hatalarını, kurumlarına maletmediler. Arvasi hoca, tam aksine hep ordu lehinde konuştu.

Arvasi Hoca, 31 Aralık 1988 tarihinde sabah saatlerinde İstanbul’da Erenköy’deki evinde Türkiye gazetesi için yazısını yazarken kalp krizi geçirerek vefat etti. Bunun üzerine Alparslan Türkeş “Can Dostum Seyyid Ahmet Arvasi’nin Ardından” başlıklı yazısıyla Arvasi Hoca hakkındaki ilgili duygu, düşünce ve anılarını paylaştı. Türkeş’in yazısı aynen şöyle:

“Ahmet Arvasi Hocamız ile ilk defa 1966 yılında Balıkesir’deki Belediye Gazinosu’nda yaptığım bir toplantıda tanışmıştım. Kendileri o zaman Balıkesir Öğretmen Okulu’nda öğretmen olarak bulunuyorlardı. Milliyetçi, mukaddesatçı, imanlı, muhterem bir memleket evladı olarak bizi desteklediğini ve bize yardımcı olmayı kendisi için bir vazife kabul ettiğini belirtmişti. O gün memleket meseleleri ile ilgili birçok konularda sorular sordu ve bunların açıklamalarını benden istedi. Kendisi ile halkın önünde orada konuştuk ve açıklamalarda bulunduk. Demeçlerimizden ve izahatlarımızdan memnun olduğunu, görüş birliği içerisinde bulunduğumuzu belirtti. Bu tanışmamızdan günümüze kadar yakınlığımız ve dostluğumuz devam etti.

Ben Balıkesir’e gittikçe, kendisi de zaman zaman Ankara’ya veya İstanbul’a geldiğinde sık sık görüşmemiz sürdü. Yayınladığımız gazete ve dergilerimize yazılar yazmak suretiyle davamıza çok faydalı yardımlarda bulundu. Emekli olduktan sonra Milliyetçi Hareket Partisi’ne resmen üye oldu. Partimizin yapılan genel kongresinde genel idare kurulu üyeliğine seçildi. Genel idare kurulu üyemiz olarak 12 Eylül 1980 tarihine kadar Milliyetçi Hareket Partisi üst yönetiminde çok şerefli hizmetlerde bulundu. Bu sıralarda, partimizin fikirleri doğrultusunda yayınlanmakta olan Hergün gazetesinde “Türk-İslam Ülküsü” üzerine yazılar yazdı.

12 Eylül’den sonra Ahmet Arvasi Hocamızı da partimizin diğer bütün genel idare kurulu üyeleri gibi tutukladılar. Kendisi tutuklandığında kalbinden rahatsızdı, fakat yine de tutuklanmıştı. Tutuklu kaldığımız zaman içerisinde hapishanenin genişçe bir yerini evlerimizden getirdiğimiz kilim ve örtülerle mescit haline getirdik. Burada diğer arkadaşlarla beraber beş vakit birlikte namaz kıldık, dua ve sohbetlerde bulunduk.

Hapishanede geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara Mevki Hastanesi’ne kaldırıldı. O gün daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya indirdiler. Biz yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasi Hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyebilecek hali yoktu. Bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askerlere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasi Bey’in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyrulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra bir sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedalaştık. Ahmed Arvasi Bey hastanede bir süre tedavi gördükten sonra tahliye oldu. Birçok dergi ve gazetede 1980 sonrasında da Türk-İslam Ülküsü doğrultusundaki ilmî ve fikrî yazılarla karanlıkları aydınlatmaya çalıştı. Kendisi Türkiye gazetesinde de günlük yazılar yazarak kıymetli fikirleri ile memleketimize hizmete devam etti. Dürüst, temiz, ahlaklı, iman sahibi, değerli bir insandı. Türk-İslam ülküsünün önde gelen bir fikir ve aksiyon adamıydı. Vefatı ile büyük bir insanı kaybetmiş olduk. Milletimizin başı sağ olsun.”

Gelecek yazımda Alparslan Türkeş’in hapishane günlerini ve orada ziyaretimi anlatacağım.

(Devamı gelecek)