Kutluk Kağan Sümer

Tüm yazıları
...

Yıkılası Mayıslar, Yıkılası 1944

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Kutluk Kağan Sümer

Her ne kadar Türk dünyası yazacağım doğrultusunda anonslaydıysam da birkaç haftadır, bilim, Türk aydını ve medeniyet yazmaktan kendimi alamadım. Demek ki çok dolmuşum.

Ana konumuza dönelim…

Türk’ün dünyası…

74 yıl geçti ben daha doğmamıştım. Ama doğanlar şimdi bir ulu çınar ve Türk dünyası için 74 yıldır savaşıyorlar. Ama ülkücünün en büyük çilesi ahde vefadan. Hoş adanmış bir adam vefa veya ahde vefa için yapmaz bunu ama.

1944 Türk dünyasının yine bir felaket yılı. Dünya yeniden şekilleniyor o yılda ama bu şekillenişte Türk’ e yine kefen biçilmeye çalışılıyor.

Güçlenmiş bir Moskova ve güçlenmiş bir Washington. Vuracak ha vuracak Türk’e ve İslam’a daha yarım yüz yıl belki daha da uzun.

Yenimi bu Türk ve İslam için? Hayır.

Biz bunu bin yıllardır biliyor ve yaşıyoruz. Çin’i, Roma’sı, İngiliz’i, İspanyol’u, Rus’u, Arap’ı, Pers’i, Haçlı seferleri, Birinci Dünya Savaşı. Bin yıllardır kimler düşman olmadı ki Türk’e? Peki değiştirebilirler mi Tanrı buyruğunu? Türk milleti hep var oldu. Cihan Türk’e yar oldu.

Dönelim 1944’e, dünya yeniden şekilleniyor o yıl demiştik. Moskova – Washington ekseninde... Ankara’da Moskoflar ve Amerikan mandacıları cirit atıyor. Atatürk’ün “Manda ve himaye kabul edilemez.” hitabına inat iki gurup da sözde Atatürkçü, iki gurup da Atatürk’ü yozlaştırma davası güdüyor paralel olarak. Zamanla bir gurup sözde komünist olarak anılacak, bir gurup sözde demokrat.

Türklük davası güden bir gurup aydın ise ne İsa’ya yaranabilecek ne Musa’ya. Bir gurup Türk milliyetçisi bu olanlardan tedirgin, birkaç yayın organında dile getirmeye çalışıyor bu tedirginliğini. Kızıl bakanlara ve Türk’ü, Atatürk’ü yozlaştırma kalpazanlarına inat.

Kimler yok ki; Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Necdet Sançar, Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay ve diğer niceleri..

Sonuç mu? 3 Mayıs 1944 şahlanışı, Türkçülük -Turancılık davası, hapisler, tabutluklar, sürgünler. Sanki işgal İstanbul’u ve millici Malta sürgünleri.

Demiştim ya dünya yeniden şekilleniyor. Ankara mütereddit. Moskovacı mı olacağım Washingtoncu mu?

Arkası kesilir mi Mayıs 1944 felaketlerinin? Kırım Türklerinin 18 Mayıs 1944 sürgünü, Boraltan Köprüsü, sözde Milli Şef’in talihsiz 19 Mayıs nutku.

Sonuç mu? Bu kadar müteredditliğe Rusya şımarıyor ve Boğazlarda hak ve doğuda toprak istiyor.

Ankara çaresiz…

Kırım Türk’ü, Ahıska Türkleri vatanlarından sürgün edilmiş, Boraltan’da ve Ulus’ta millici-milliyetçi aydınlar kırılmış.

Einstein’a göre zamanda bükülmeler varmış…

Yandaş medyadaki yalakalar gibi yalakalık için yazmıyorum bu satırları.

Zamanda bükülme oldu galiba…

Senaryo aynı senaryo…

Ankara, Moskova-Washington arasında yine mütereddit.

Kırım yine işgal altında. Sürgüne altı aylık bir bebek olarak giden küçük dev adam Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu vatanına giremiyor. Fakat milleti için yılmaz mücadelesine devam ediyor.

Avrupa yine güçsüz ve çaresiz.

Washington da Moskova da bastırıyor ha bastırıyor.

Ankara açıkça bir karar vermek mecburiyetinde. 3 Mayıs Ulus’u, 18 Mayıs sürgünü, 19 Mayıs nutku arasında.

Zamanda kırılma mı oldu, bükülme mi oldu bilinmez.

Ya içteki ve dıştaki (Türkiye dışındaki Türkler) millici-milli aydınlarını feda edecek; Moskova’dan medet umarak. Sonu belli 74 yıl öncesinde ya boğazlar ya vatan toprağı talebine yine tıpış tıpış hazır olacak.

Adres belli, ABD ve Rusya bile anlaşacak, bize biçilen dar don ya Doğuda Rusya’yla ya Batıda ABD’yle.

74 yılda bir yeni zaman kırılması tekerrürü istenmiyorsa Moskova ve Ankara zamanı bu sefer farklı bir şekilde kırmalı.

Yolu ne diye sorarsanız; Moskova için esir Türklere bir parça soluk ve şımarıp lüzumsuz taleplerde bulunmama. Ankara için ise öz milli-millici aydınlarıyla birlikte yürümek.

Yoksa korkarım yine aynı senaryo. 18 Mayıs 1944’te sürgün edilen altı aylık bebek, şimdi 75 yaşında yine vatanım diyor.

Türkiye’de ve Türk dünyasında yeni bir aydın nesil yetişiyor. Korkarım yine vicdanını Moskova’ya, Washington’a, Pekin’e, Paris’e, Londra’ya, Berlin’e satanlar da yok değil.

Ya kendimiz olacağız ya bir sonraki zaman kırılmasını bekleyeceğiz; belki 74, belki 100 belki 200 yıl.

Kudüs’te olup bitenlerle, Türkistan’da, Kırım’da olup bitenlerin farkı yok.

Biz güçlü olacağız ki Kudüs de, Türkistan da, Kırım da güçlü olsun.

Bin yıllardır var olduk. Bizi yok etmeye kimsenin gücü yetmez, yetmeyecek de.

Türk’ün zaferi İslam’ında, insanlığın da zaferidir. Bin yıllarca İslam’a fedai olduk, yaratılanı yaratandan ötürü sevdik, dünyaya tarihinde az görünen nizam, barış ve özgürlüğü biz verdik. Kimseyi dini, milliyeti, inancı, gücü doğrultusunda ayırmadık.

Türk var olursa, güçlü olursa insanlık da rahat yaşar.

İslam’a da sancaktar ve fedai gerek…

Türk ülkesi var olsun.

Allah bize yol versin.

Cihan bize yar olsun.