Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Bütöv Azerbaycan

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Türk topluluklarının tarihi ve yayılış coğrafyasına bakılarak, Türk Birliği için bir kilit taşı belirlemek gerekirse bunun Azerbaycan coğrafyası olacağı kesindir. 20. yüzyılın başında (Pantürkizm’in doğuş yıllarında), bu durumu fark eden emperyal kuvvetlerin Azerbaycan coğrafyasını yapboz tahtasına çevirme sebepleri bu şekilde anlaşılır olmaktadır.

Tarihî Azerbaycan coğrafyası, kültürel hinterlandı bakımından; batıda Hopa-Tarsus hattı, kuzeyde Borçalı ve Derbent, güneyde Hamedan ve Kum, güneybatıda ise Kerkük ve Musul’a kadar uzanmaktadır. Doğu sınırını ise Hazar Denizi teşkil etmektedir. Bu bahsi geçen coğrafyanın kültürel birliği, tarihi Azerbaycan Devletleri olan Akkoyunlu ve Karakoyunlu mirasıdır. Osmanlı Devleti’nin doğu sınırını çizerek bu coğrafyayı ortadan ikiye bölmesine kadar (16. ve 17. yüzyıllar) bu kültürel iklim büyük ölçüde aynı siyasî teşkilatlar tarafından yönetilmiştir.

Safevi egemenliğinin ardından Kaçar Hanedanlığı tarafından yönetilen Azerbaycan’da, siyasi otoritenin ve iktisadî düzenin bozulmasıyla bazı bölgelerde küçük hanlıklar ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’ın tarihindeki en önemli bölünme, 1828 Türkmençay Antlaşması ile gerçekleşmiştir. Rusya ve İran(Kaçar) arasında bölünen Azerbaycan’ın kuzeyi Rusya’nın, güneyi ise İran’ın kontrolünde kalmıştır. Bu tarihte gerçekleşen bölünmüşlük bugün halen sürmektedir.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 1917 yılında gerçekleşen Bolşevik Devrimi’nin ardından, Rus Çarlığı’nın egemenliği büyük ölçüde sarsılmış ve kontrolündeki milletler bağımsızlık hareketlerine girişmiştir. Bu dönemde kurulan Azerbaycan, batı topraklarının Ermenistan’a verilmesi ile bir diğer önemli darbeye maruz kalmıştır. Kafkas İslam Ordusu’nun harekâtıyla doğu toprakları kurtarılan Azerbaycan, Osmanlı’nın çöküşüne denk gelen yıllarda benzer güçlüklerle tekrar karşılaşmıştır. Aynı tarihlerde, Pantürkizm kâbusları gören Rusya, Zengezur bölgesini Ermenistan’a vermek suretiyle Azerbaycan-Türkiye bağlantısını ve Türkiye-Türkistan bağlantısını koparmak istemiştir. Ortaya çıkan Zengezur Koridoru, bugün hala bir neşter yarası gibi Türk Dünyası’nın fiziki birliği önünde bir engel olarak uzanmaktadır.

Çarlık yanlısı güçleri alt eden Sovyet rejimi, Güney Kafkasya’yı tamamen kontrol altına almış ve bölgeye kendi rejimini dayatmıştır. Yaklaşık 70 yıl boyunca süren Sovyet baskısının ardından bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’ın, Zengezur Koridoru’nu yoklayacağını bilen emperyal kuvvetler, bir asır önce gerçekleştirdikleri çalışmayı sağlama almak için Ermenileri Dağlık Karabağ üzerine sürmüşlerdir. Zengezur Koridoru’nu tahkim etmek için 1988-1994 yılları arasındaki olaylar silsilesi ile Dağlık Karabağ Ermeniler tarafından işgal edilmiştir. Böylelikle Azerbaycan bir toprak parçasını daha kaybederek tekrar bölünmüştür.

İşte tüm bu bölünmüşlük içerisinde, Azerbaycan’ın tekrardan birleşmesini savunan düşünceye “Bütöv Azerbaycan” (Bütün Azerbaycan) adı verilmektedir. Kayıp vatanların kurtarılması ve vatana katılması yönündeki fikirler, irredantist bir eğilime işaret etmektedir. “Bütöv Azerbaycan” düşüncesi, büyük ölçüde Azerbaycan’ın ikinci cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey tarafından şekillendirilmiştir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Elçibey’in “Bütöv Azerbaycan Yolunda” başlıklı eserine başvurulabilir.

Azerbaycan’ın birleşmesi yolunda ilk adımın, son kaybedilen Dağlık Karabağ’ı kurtarmak olması gerektiği aşikârdır. Nitekim bu ülküyü gerçekleştirmek üzere Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri fiilen harekete geçmiştir. Dağlık Karabağ kurtarıldığında Zengezur Koridoru’nun dayandığı payanda yıkılmış olacaktır. Bundan sonraki aşama ise Kuzey Azerbaycan’ın kendi içerisinde birleşmesi olmalıdır. Bunun için tarihi Zengezur Koridoru’nun ya tamamen ya da kısmen kurtarılması gerekmektedir. Ermenistan’ın “boğazı” durumundaki bu stratejik bölge, bu devletin İran ile tek bağlantı noktasını oluşturmaktadır. Yaklaşık bir asır önce Ermeni topraklarına katıldığından, çağdaş uluslararası hukuk bu bölgeyi Ermenistan’ın bir parçası olarak görmektedir. Bu sebeple Zengezur Koridoru’nun yıkılması için meşru bir zemin yaratmak, Dağlık Karabağ’dakine göre daha zor olacaktır.

Azerbaycan’ın birliği yolunda atılması gereken en büyük ve belki de en zor adım ise Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın birleşmesidir. Bunun için Kuzeybatı İran’ı teşkil eden Tebriz merkezli Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması yahut doğrudan Kuzey Azerbaycan’a iltihakı söz konusu olabilir. Bu husus her ne kadar bugünkü şartlarda zor gibi görünse de; Ortadoğu’daki değişken konjonktürün her türlü olasılığa gebe olduğunu akıldan çıkarmamak ve olası bir azatlık gününe hazırlıklı olmak gerekmektedir.   

Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ’ı 30 yıllık Ermeni işgalinden kurtarmak üzere yürüttüğü askerî harekât, “Bütöv Azerbaycan”ın hayal olmadığını göstermesi açısından taktik askerî sonuçlarından çok daha büyük bir anlamı yüklenmiştir. Bu harekât, Azerbaycan’ın bölünerek parçalanmış muhtelif uzuvlarında, milliyet asabiyetinde ittihada ermiş toplulukların var olduğunu göstermiştir. Kuzeyde yürütülen harekât, güneyde yaşayan yaklaşık 30 milyonluk Azerbaycan Türk nüfusu arasında yankısını bulmuş ve Ermenistan’a askerî teçhizat götürmeye çalışan İran konvoyları canları pahasına durdurulmuştur. Güney Azerbaycan Türklerinin sergilemiş olduğu bu hareket, Kuzey ve Güneydeki Türk topluluklarının 1828 yılından beri ayrılmış olmalarına rağmen milliyet asabiyeti ile birbirlerine bağlı olduklarını göstermesi açısından çok önemlidir. Bütöv Azerbaycan’ı hakikate erdirebilecek yegâne güç işte bu ortak milliyet asabiyeti şuurudur.

Şiiliği ile ön plana çıkan İran rejiminin, (Şii) Azerbaycan Türklerine karşı Hıristiyan Ermenistan’ı desteklemesi, “ulusal çıkar” ekseninde hareket ettiğini ve din asabiyetini bir yana bıraktığını göstermektedir. Bölünmekten korkan İran’ın bu hamlesi, Azerbaycan’ın bütünlüğü yolunda atılmış çok önemli bir adım, Güney Azerbaycan Türkleri için çok önemli bir derstir. Ortadoğu’nun gebe olduğu bir İsrail-İran ve/veya ABD-İran çatışmasında, İran rejimi ihtiyaç duyacağı din asabiyetini bugün tükettiği için o gün de bulamayacaktır. İran’da Türkmen hâkimiyetinin bulunmayışı çok yeni ve kısa süreli bir vakadır; doğal süreci içerisinde cereyan eden tarih, İran coğrafyasında Türk hâkimiyetini tekrardan tesis etmek üzere akmaktadır.