Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Aramızdan Ayrılışının 23. Yılında Anılarla Alparslan Türkeş – 10

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Alparslan Türkeş’ten Kenan Evren’e: “Bize yaptığınızı gelecek nesiller unutmayacak”

Yazımın bu bölümünde MHP’nin lider kadrosunun tamamına yakının yargılandığı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” sürecinde Alparslan Türkeş’in savunması ve Kenan Evren’e yazdığı mektup üzerinde duracağım.

Başbuğ Türkeş geliyor

Askerî Darbe, 12 Eylül 1980 günü sabah 05.00’de resmiyet kazanmış olmasına karşılık, MHP davası hazırlıkları çok önceden başlatılmıştır. Darbeden bir hafta evvel başlayarak çeşitli adlar altında ülkücü kuruluşların merkezlerine girilmiş ve oralardan bazı evraklara ve eşyalara el konulmuştur. Mesela Türk Ocakları Genel Merkezi’nde olduğu gibi. MHP Genel Merkezi’ne de 11 Eylül 1980 gecesi saat 23.00 sıralarında Ankara Sıkıyönetim Başsavcısı Nurettin Soyer’in oluşturduğu bir tim tarafından baskın düzenlenmiş ve tüm bina aranarak evraklara el konulmuştur.

12 Eylül günü diğer partilere MHP’ye yapıldığı kadar baskı yapılmamış, genel merkezlerinde o kadar sıkı arama yapılmamıştır. MHP Genel Merkezi’nde bulunduğu iddia edilen bazı mektupların sahipleri ki bunların çoğu kamu kuruluşlarında çalışan memur statüsünde kişilerdir. Bu kişiler, C-5 adı verilen özel sorgu timleri tarafından daha ilk günden gözaltına alınarak, haklarında “suç dosyası” oluşturulmaya çalışılmıştır. Daha sonra gözaltına alınan MHP yöneticileri, ülkücü kuruluş yöneticileri, Türkiye’nin muhtelif yerlerinden yakalanarak gözaltına alınanların ifadeleriyle bu dava ile irtibatları kurulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda oluşturulan “587 sanıklı MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın iddianamesi 29 Nisan 1981 günü açıklanmıştır. Mahkemeler ise ancak 19 Ağustos 1981 günü başlayabilmiştir.

“MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”, 5 yıl 11 ay 8 gün sürmüş, 333 duruşmaya sahne olmuş ve 7 Nisan 1987 tarihinde sonuçlanmıştır. Alparslan Türkeş, 587 MHP yöneticisi ve ülkücü, ihtilâl mahkemesinin hazırladığı yalan ve iftiralarla dolu bir iddianame neticesinde mahkemeye çıkarılmışlardır. Bu dava, Ankara 1 Numaralı Askerî Mahkemesinde görülmüştür. İlk duruşma 19 Ağustos 1981 tarihinde yapılmıştır. Bu ilk duruşmada dava görülmeye başlamak üzereyken 587 sanık, Alparslan Türkeş’in içeri girmesiyle beraber ayağa kalkarlar ve hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nı söylemeye başlarlar. Neye uğradığını şaşıran mahkeme heyeti ve savcılar da ayağa kalkarlar. Mahkeme böyle bir psikolojik ortamda başlar.

MHP ve ülkücü kuruluşların başta yöneticileri olmak üzere çeşitli üyelerine karşı acilen açılan 587 sanıklı bu davada, iddianame 9 maddeden oluşmaktadır. İddianamede MHP kadroları, öncelikle “faşistlik ve ırkçılık”la suçlanmıştır. Mahkemenin ileri safhalarında savcıların bu ithamlardan vazgeçmesiyle mahkeme komediye dönüşmüş, bu defa da MHP, İslâmî esaslara dayalı bir yönetim şekli kurmakla yani “şeriatçılık”la suçlanmıştır.                                                                                                                                                       

İddianamede “örgütün düşünce yapısı” başlığı altında, Türk milliyetçiliği fikir hareketinin kökeni, bütün Türk tarihi ve hatta 20. yüzyıl başlarındaki fikir hareketleri hiç anılmadan MHP, doğrudan Nazi Almanya’sına ve Faşist İtalya’ya bağlanmıştır. Bu da iddianameyi hazırlayanların Türk milliyetçiliğine nasıl önyargılı baktıklarını ortaya koymaktadır.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Agâh Oktay Güner bu dava ilgili mahkemede yaptığı değerlendirmede “Fikirleri iktidar olup, kendileri tutuklu olan tek siyasi kadro, dünya siyaset tarihinde yalnızca bizden ibarettir” demiştir.

Alparslan Türkeş’in savunmasından kesitler

MHP Lideri Alparslan Türkeş, 14 Ekim 1981 tarihli duruşmada, davaya ilişkin iddianamenin baştan aşağı yalan ve iftiradan ibaret olduğunu, kendi hayatının, demeçlerinin ve icraatının bu iddialara bütünüyle bir reddiye teşkil ettiğini belirtmiş ve şunları söylemiştir:

“Sayın hâkimler, cumhuriyet tarihimizin en önemli davasına bakıyorsunuz; siz bizi yargılıyorsunuz, tarih ise bizi olduğu gibi sizi de iddia makamını da işgal eden bu zevatı da yargılayacak ve hükmünü verecektir.

Türkiye’nin maruz kaldığı ideolojik nitelikteki ve gayri nizâmî harp metotları ile yürütülen en büyük hıyanet saldırısı karşısında, dün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığını, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğini, insan haysiyetine uygun yegâne rejim olan hukukun üstünlüğüne dayalı hür demokratik rejimi savunma yolunda her gün birkaç arkadaşımızı hakkın rahmetine tevdî ederek, şehit vererek, meşruiyetten kıl payı ayrılmaksızın siyasi bir mücadele verdik.

Başta kıymetli devlet adamı, rahmetli Gün Sazak olmak üzere, o arkadaşlarımızın yarası, ailelerinin ve bizim kalplerimizde hâlâ kanamaya devam ederken, şimdi mesnetsiz, peşin hükümlü ve devlet sorumluluğu ile hareket etmeyi değil, bizi suçlamayı görev sayan bir zihniyetle hazırlanmış bir iddianame ile sanık olarak huzurunuzdayız.

Komünistlerle, bölücüler kendilerine karşı kuvvetli bir fikirle, kuvvetli ve doğru bir ideoloji ile Türk milliyetçiliği ideolojisi Atatürkçülükle karşı çıkılınca tesirleri zayıflamış ve hareketleri engellenmiş olduğu için fikir alanında, kültür ve politika alanında karşılarına çıkan Türk milliyetçilerini ve Milliyetçi Hareket Partisi ile onun liderini hücum hedefi seçmişlerdir.

Bir taraftan kanlı cinayetlerle, bombalarla öldürmeye ve yıldırmaya giriştiler, bir yandan da “Usta hırsız ev sahibini bastırır” misali yalan ve iftiralarla ağır propagandalara giriştiler. Meydana gelen her ölüm olayını istismar ederek gösteriler düzenlediler. Bizleri katil ilan ederek, cenazeleri alıp, sol yumruklan havada sokak sokak dolaşırlar, “Katil Türkeş” diye bağırırlardı. Maksatları bu devamlı iftiralarla halkı aldatmak, kandırmak ve bizi yok etmekti. Bu hadiselerin, bu tutumların misalleri çoktur.                               

Sayın Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Diyarbakır konuşmasında ve diğer konuşmalarında demişlerdir ki, “Biliyoruz, bize faşist generaller diyorlar, faşist cunta diyorlar. Hepsini biliyoruz. Çok doğru söylemişlerdir. Komünizme karşı olanlara dünyanın her köşesinde bu iftira yapılır, bu hücumlar yapılır”. Yıllardır bu iftira, bu hücumlara biz de maruz kaldık. Türkiye’nin bölünmesi için “Türkiye halkları” diyen bölücülerin ve komünizm yolu ile Türkiye’yi Afganistan gibi Sovyet uydusu haline düşürmek isteyenlere karşı olduğumuz için şiddetli iftiralara maruz bırakıldık. Bunların başında yer alan faşistlik ve nazistlik iftiraları 15 yıldır, siyasî hayata girdiğimizden beri, gerek komünistler tarafından gerek bölücüler tarafından, Türkiye’nin bütün düşmanları tarafından Türk milliyetçiliğini benimseyenlere karşı sürülmeye çalışılmış olan bir yağlı kara olmuştur. İşte bu iddianame, komünistlerin, Türkiye’nin düşmanlarını yıllardır bize ve millete hizmet eden birçok memleket evladına karşı yürütmüş oldukları bu bayat yalan ve iftiralardan ibarettir.”

Alparslan Türkeş, iddianamenin Türk milliyetçiliğini suçlama gayretkeşliğinin bir ürünü olduğunu ve peşin hükümlü, ideolojik bir taassup içinde hazırlandığını belirtmiş ve “Ben de dâhil olmak üzere 220 kişinin idamı, 367 kişi için de muhtelif ağır cezalar istenmektedir. Türk tarihinde hiçbir savcı bu kadar idam cezası talebinde bulunmamış, bu kadar mesnetsiz suçlamalarla bu derece sorumsuz bir iddianame tanzim etmemiştir” demiştir.

Türkeş’ten Kenan Evren’e: “Bize yaptığınızı gelecek nesiller unutmayacak”

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı “Başbuğ” Alparslan Türkeş, tutuklandıktan sonra 12 Eylül döneminde karakollarda, hapishanelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde milliyetçi ve ülkücülere yapılan insanlık ve hukuk dışı muameleleri ve işkenceleri duyurmak için Kenan Evren’e iki mektup yazar.

Bu mektubun nasıl yazıldığının hikâyesini eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan “O Yıllar” adlı kitabında şöyle anlatıyor: “Türkeş, Kirazlıdere Dil Okulu’nda tutulurken Evren’e bir mektup göndermeye karar verdi. Türkeş’in gönderdiği ve daha sonra yayımlanan mektup, aslında Kenan Evren’e gönderilecek asıl mektup değildi. Çünkü birincisi Evren’e hiç ulaşmadı. Mektubu Türkeş Bey’le düzelttik ve o mektup 1 Kasım 1980’de Evren’e gitti.”

Dönemin Milli Birlik Konseyi Başkanı Kenan Evren’e yazdığı mektupta Türkeş, MHP ve ülkücü teşkilâtların mensuplarının ciğerlerine yapılan işkencelere örnekler vererek ülkücülerin bölücülükle itham edilmesine sert tepki gösteriyor ve “Bu, gelecek nesiller tarafından unutulmayacaktır” diyor. Türkeş, mektubunda özetle şunları söylüyor: “Yurdun birçok yerinde mensuplarımıza ve gözaltına alınan bazı kimselere işkenceler yapılarak bizleri suçlamaya matuf ifadeler alınmaya çalışılmaktadır. Özellikle Ankara ve Adana’da işkencenin kesif olduğu ve ciğerlere hava pompalanmaya kadar vardığı ifade edilmektedir.”

Kamu vicdanının ve tarihin bu konuda vereceği hükme dikkat çeken Türkeş, “… Zora dayanan beyanlar ve zorlama yorumlar adaleti gölgeler. Bu usullerle elde edilen ifadelerin mahkemelerce ciddiye alınmayacağı muhakkaktır. Ne var ki kamu vicdanı ve tarihin böyle bir hazırlık tahkikatı hakkında vereceği hükümler ve bu gibi tutumların kamuoyunda yaratacağı gerilimi şer kuvvetlerin istismar etmesinden endişe ederim” diyor.

Ülkücü gençlerin ülkeyi bölen akımlarla mücadele ederken bölücülükle itham edilmesinin çelişki olduğunu anlatan Türkeş, “Allah bir, devlet bir, vatan bir, bayrak bir” şiarını yücelten siyasî ve fikrî bir hareketi yürüttüğünü belirterek milleti bölmek ithamından duyduğu rahatsızlığı “Böyle bir hareketin milleti bölmek gibi bir ithama konu yapılması herhalde gelecek nesiller tarafından unutulmayacaktır” ifadeleriyle dile getiriyor.

Ülkücüleri cezalandırma gayretinin komünist akımların etkisiyle yapıldığının altını çizen Türkeş, 27 Mayıs darbesiyle ilgili “27 Mayıs hareketi yapıldığında uzak veya yakın dahli olan hiç kimse bu kurtarıcı hareketin Marksist emperyalizm propagandasına ortam hazırlayacağını düşünmemiştir. Komünizm, bu hareketin açtığı gediklerden yararlanarak hayatımıza girdi. Atatürk’ün Türk millî eğitimine gösterdiği muhteva ve hedefler canlı tutulabilmiş olsaydı, 27 Mayıs sonrası bu kadar beklenmeyen neticeler vermezdi.” diyor.

Kirazlıdere Dil Okulu’nda tutuklu bulunan Alparslan Türkeş, orada MHP kadrolarından Nevzat Kösoğlu, Sadi Somuncuoğlu, MSP kanadından Necmettin Erbakan, Recai Kutan, sol kanattan Bülent Ecevit, Doğu Perinçek ve Ertuğrul Günay gibi isimler yatıyordu.

Yazımızın gelecek bölümünde 1983 yılında tutuklu olarak kaldığı Askeri Mevki Hastanesi’nde Alparslan Türkeş’i Ülkücü Hareket’in önde gelen isimlerinden Milli Hareket Dergisi ve Yayınevi Sahibi Ahmet Karabacak ile birlikte ziyaretimizi anlatacağım.

(Devam edecek)