Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

KOVİT GÜNLERİNDE SÂBİR’İ HATIRLAMAK

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Bir seneyi geçti artık. Hayatımıza Korona virüsü gireli. Şimdilerde “Kovit” der olduk. Kovit-19…

Resmî ve ilmî adıyla SARS-CoV-2 virüsünün çapı 100 nanometre civarındaymış. Biz en küçük uzunluk birimi olarak milimetreye âşinâyızdır, onu algılayabiliriz. Milimetre metrenin binde biri. Elinizde cetvel, mezura varsa bakın, o ince, minik çizgilerin arası bir milimetre. Nanometre denilen uzunluk birimi metrenin milyarda biri, milimetrenin milyonda biri! Yani o iki ince çizgi arasının milyonda biri! Varın tahayyül edin.

Başımızdaki belâ, bu kadar “küçük” olunca Azerbaycanlı hiciv şairi Mirze Elekber Sabir’i hatırladım. Mirza Ali Ekber Sâbir. Doğumu 1862. Ölümü 1911. Kısacık bir ömür; kısacık ve sıkıntılı…   

Hophopnâme’sinde bir şiir vardır: İskender Ve Fakir. (Elimdeki Hophopnâme 2012 Bakü baskısı).

İmlâda hemen hiç değişiklik yapmadan yazıyorum. Ondokuzuncu asır sonu ile yirminci asır başı Azerbaycan Türkçesi. Pek gerek yoksa da kısaca açıklayacağım. (Tabiî Sâbir’in, Türkiye Türkçesi’ne biraz daha uzak düşen, daha zor anlayabileceğimiz şiirleri de vardır).

İSKENDER VE FAKİR

Gün önünde bir âciz ü müzter
Yol kenarında tutmuş idi meğer

Bir gün güçsüz, çaresiz bir kimse yol kenarında öylece oturmuştu.

Ona birçok miçek darışmış idi,
Yazığın haleti karışmış idi.

Ona birçok sinek musallat olmuştu, garibin hali vaziyeti iyi değildi. (Miçek sinek demek, Azerbaycan sözlüklerinde milçek diye geçiyor.)

Azametle keçerken İskender
Onu görcek terehhüm etti meger

İskender azametle oradan geçerken, bu fakiri gördüğünde acıdı.

“Ey fakir, ehtiyacını göster,
İste menden, ne hatırın ister!

“Derdini söyle ta deva edeyim,
Ne ise hacetin reva edeyim!”

Ey fakir! Ne ihtiyacın varsa söyle. Dile benden ne dilersen! Derdini söyle, deva edeyim, ihtiyacın ne ise vereyim.

“Padişahım, sana rica ederim,
Bu miçeklerden iştika ederim.

Hökm kıl, ta uçub da getsinler,
Meni bir lahza rahat etsinler.”

Padişahım, bu sineklerden şikâyetçiyim. Rica ederim bir hüküm ver de, uçup gitsinler, onlardan kurtulup rahat edeyim.

“Bak, adam! Hacet iste de bari
Ki ona hökmümüz ola cari.

Ebeda yok bu işde imkânım,
Deyil onlar müti-i fermanım

Ey adam, dosdoğru bir şey iste ki hükmümüz ona geçerli olsun. Bu dediğinin hiç mümkünü yok! Sinekler fermanıma tâbi değillerdir.

“Padişahım, bu aczin ile aceb
Mana dersen ki, hacet eyle taleb?

Hâlbuki çok nahiftir bunlar,
Her sınıftan zaifdir bunlar

Yok iken sende bir ufak küdret,
Men nasıl senden isteyim hacet?”

Padişahım, bu aczin ile nasıl bana “ne isteğin varsa söyle” diyorsun? Bu sinekler çelimsizdir, herkesten zayıftır. Sende buncağızlara yetecek kudret bile yokken ben senden ne isteyeyim?

Ey oğul, haceti hudaya dile,
Derdini zat-ı kibriyaya dile

Cümlenin derdinin devası odur,
Âcizin, kadirin hudası odur.

Sâbir sonunda sözü bağlar: Dileğinizi Allah’tan dileyin! Zayıfların da, kudretlilerin de, herkesin derdinin devası O’ndadır.

Bu satırlara bakarak Sâbir’in bilime sırtını çevirmiş; tedbiri, tedaviyi boş verip bir köşede el açıp “takdir”i bekleyen bir insan olduğu sanılmasın. Kendisi usul-i cedit üzerine tahsil görmüş, fakat maddî imkânsızlıklar yüzünden fazla okuyamamış, yine de kendini yetiştirmiş, girdiği imtihanları kazanıp usul-i cedit okullarından birinde öğretmen olmuş; ayrıca cehalete, hurâfelere, bâtıl itikatlara, taassuba cephe almış, siyasî ve sosyal meseleleri dert edinmiş ve gördüğü aksaklıkları hiciv diliyle yazarak veryansın etmiş, yenilikçi, hürriyetçi, inkılâpçı bir şairdir. Bu açılardan Mehmet Âkif’e benzer.

Bilime sırtımızı çevirmek ne haddimize?! Doktorların ağzından çıkacak cümlelere bakıyoruz, aşı kuyruklarındayız. Fakat geçen yıldan beri dünyanın ahvali onun bu şiirindeki hikâyeye benzemiyor mu? Bilimde, teknikte alıp başını gitmiş bir dünya… Burnundan kıl aldırmayan güçlü devletler, hüküm sahibi benim diyen kibirli yöneticiler… Üç boyutlu yazıcılar ile yapay organ üretimi, organ nakilleri, yapay zekâlar, robotlar, havayı suya dönüştüren hidropaneller, uzaya turistik geziler, Mars’tan fotoğraflar… Lâkin, çapı 100 nanometre kadar olan, gözle görünmez bir yaratık hepimizi esir aldı! Kırdı geçirdi dünyayı. İnsan nesli olarak, bir yandan göz kamaştırıcı, baş döndürücü gelişmelere imza atıyoruz, dünyanın sırrını çözdük, her şey kontrolümüz altında; öte yandan başımıza musallat olan gözle görülmez bir zerrenin hakkından gelmekte zorlanıyoruz.

Hasta bir kişinin bir öksürüğünden veya hapşırığından ortama 200 milyon virüs saçılabilirmiş! Uzmanların tahminine göre, 1000 adet Kovit virüsü hastalanmaya sebep oluyor. Bir tanesinin çapı 100 nanometre amma… Galiba bu virüsler “Birlikten kuvvet doğar” ilkesine göre çalışıyor!

Kovit vesilesiyle Azerbaycan’ın kıymetli ve güçlü şairi Sâbir’i anmış olduk.