Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Aramızdan Ayrılışının 84. Yılında İstiklâl Harbi’nin Manevî Komutanlarından Mehmet Âkif Ersoy

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

20 Aralık 1873 tarihinde dünyaya gelen “İstiklâl Marşı Şairi” Mehmet Âkif Ersoy, 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etmiştir. Ersoy; inandığı gibi yaşayan bir dava ve fikir adamı, samimi bir Müslüman, gerçek bir vatansever olduğu gibi, aynı zamanda şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi ve siyasetçidir.

Eserlerinde, çöküş sürecindeki Osmanlı toplumunu, Osmanlının son zaferi olan Çanakkale Zaferindeki Mehmetçiğin büyük kahramanlığını anlatan “Çanakkale Şehitlerine” destanını ve İstiklâl Harbi’nin moral kaynağı olan “İstiklâl Marşı”nı yazan Mehmet Âkif Ersoy, yakın tarihimizin en önemli aktörlerinden biridir. Âkif’i tanımayan, eserlerini okumayan, okuduğu halde anlamayan kişiler, Âkif hakkında çok yanlış değerlendirmeler yapmakta ve dolayısıyla hakkında yanlış algılar oluşturmaktadırlar. Âkif’in edebî ve fikrî şahsiyeti hakkında bugüne kadar çok şey söylenmiştir. Üzerinde en az durulan husus, İstiklâl Savaşındaki rolüdür. Mehmet Âkif Ersoy, hizmetleriyle Millî Mücadele’nin manevi komutanlarından biridir.

Mehmet Âkif Ersoy, çocuk yaşta babasından başlayarak çeşitli din âlimlerinden sağlam bir dini kültür almıştır. Fatih Merkez Rüştiyesi’nden sonra Divanyolu Caddesi’nde bugün Basın Müzesi olarak kullanılan binadaki Vefa Mülkiye İdâdisi’nde ve Halkalı’daki Ziraat ve Baytar Mektebi (Veteriner Fakültesi)’nde pozitif ilimler okumuş, yabancı dil öğrenmiştir. Âkif, hayatı, eserleri ve şahsiyeti ile bütünlük arz eden örnek bir insandır. Vatan, millet ve toplum için her türlü sıkıntıya katlanan, her fedakârlığı yapan bir inanç ve mücadele adamıdır. Verdiği söze bağlı, vefa duygusu yüksek bir insandır. Gönlü zengin, cömert, merhametli, kanaatkâr ve alçakgönüllüdür. Haksızlığa karşı susmayan ve direnen yiğit bir kişiliğe sahiptir. Âkif, bağımsızlıktan yana çağdaş düşünceli bir Türk aydınıdır. Atatürk’ün, “Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak” hedefine inanmıştır.

Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Harbinin her safhasında en önde yer almıştır. Millî Mücadele başlar başlamaz İstanbul’dan Ankara’ya gitmiş ve çıkardığı Sebîlürreşat dergisini oraya taşımıştır. İstiklâl Harbi’ni yürüten Birinci Meclis’te Burdur Milletvekili olarak görev yapmıştır. Millî Mücadele’ye karşı olan Padişah ve taraftarlarının yanında değil, ülkenin bağımsızlığı ve milletin özgürlüğünün yanında yer almıştır. Yanlış propagandalarla kandırılıp Millî Mücadele’ye karşı olan halkı ikna etmek, çıkan isyanları etkisiz hale getirmek için Konya’ya, Kastamonu’ya, Balıkesir’e ve yurdun değişik yerlerine giderek camilerde vaaz vermiş ve halka konuşmalar yapmıştır. Hazırladığı Millî Mücadele’nin önemini ve desteklenmesi gerektiğini belirten bildirisi yüz binlerce basılarak bütün Anadolu’ya dağıtılmıştır.

Akif’in Millî Mücadele’ye en büyük desteği, düşmanın ilerlediği, bağımsızlık ve özgürlüğümüzü tamamen kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğumuz bir ortamda, milletimize ve ordumuza en büyük moral kaynağı olan, İstiklâl Marşı’nı yazmasıdır. Fakat Akif, devletin açtığı İstiklâl Marşı yazma yarışmasına, birincisine para ödülü verildiği için “para ile İstiklâl Marşı yazılmaz” diyerek katılmamıştır. Marş için verilecek para ödülü, o zamana göre çok büyük bir para olan 500 liradır. Bu konuyu öğrenen Atatürk’ün talimatı üzerine, Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), “kazandığı takdirde mükâfatı istediği hayır kurumuna bağışlayabileceğini” belirten bir mektupla yarışmaya davet etmesi üzerine, İstiklâl Marşı yazmaya karar vermiştir. 

Âkif, 1920 yılının sonlarında ikamet ettiği Tâceddin dergâhında ve Ankara’nın o soğuk ve o çok heyecanlı günlerinde İstiklâl Marşı’nı yazmıştır. Marş, ilk defa Sebîlürreşad’ın baş sahifesinde yayınlanmış ve birden bire bütün vatan sathında bir inanç ve heyecan rüzgârı estirmiştir. Türk kamuoyu bu marş için, “büyük bir milleti asırlarca ayakta tutacak kadar kuvvetli mısralarla örülmüştür” demiştir. Marş 12 Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından coşku ile “Millî Marş” olarak kabul edilmiştir. Marş, o yıllarda hemen hemen bütün işgâl altındaki topraklarımızda gizlice bestelenmiş ve okunmuştur. Bilhassa İzmir’deki bestesini Zati Araca yapmış ve o yıllarda İzmir’de notası da basılarak okunmuştur. İşgal altındaki İstanbul’da da Vakit Gazetesi işgâl sansüründen “Şiir” başlığı altında “İstiklâl Marşı” olduğunu gizleyerek yayınlamıştır.

1922’de İstanbul’da Zeki Üngör’ün yaptığı beste, bugün resmen söylediğimiz bestesidir. O yıllarda işgâli protesto için yayınlanan ve millî ruhu besleyecek millî heyecanı ayakta tutacak “mefkûre kartlarında” hep bu marşın mısraları yer almaktadır. Kuvayı Millîyenin posta pulları dahi bu marşın mısralarıyla süsleniyordu. Marş, gerek o günlerde ve gerekse sonraki yıllarda Almanca, İngilizce, Macarca ve Fransızca’ya da tercüme ediliyordu. Türk ordularının bütün savaşları sırasında, subay ve askerlerimizin, şehitlerimizin ceplerinden bu şiir çıkıyordu. “İstiklâl Marşı’nın sesi düşmandan İzmir’i alan büyük kuvvetler arasında” sayılıyordu. Nitekim Türk ordularının İzmir’e doğru yürüyüşe geçtikleri sıralarda İzmir’e girdiğimizde, Edirne’nin kurtuluşunun beklendiği günlerde hemen bütün gazetelerin birinci sahifeleri bu marşın mısralarıyla doludur.

1921 yılında Ankara’da bu marş için bir beste yarışması açılmıştı ve bu beste yarışmasında besteye girecek mısraları seçecek bir komisyon kurulmuştu. Mustafa Kemal Atatürk, bir gün ansızın bu komisyonun toplantısına katılarak İstiklâl Marşı ile ilgili şu sözleri söyledi:

“... Bu marş bizim inkılâbımızı anlatır. İnkılâbımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak, ne de unutturmak lâzımdır. İstiklâl Marşı’nda istiklâl davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de şurasıdır:

“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl”

Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. Hürriyet ve istiklâl aşkı bu milletin ruhudur. Tarihe bakın: Bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir. Fransa, İngiltere Roma vilâyeti olmuşlardır. Almanya Hun eyaleti devresi geçirmiştir. Roma İmparatorluğu’nun üzerinde kurulduğu İtalya Napolyon’a tâbi olmuştur. İspanya; önce Arap, sonra Fransız idaresine girmiştir. Dünya tarihinde fasılasız hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır: Türkler. Batı tarihinin millî kahramanı Versengetoriks kendisi talim ederek hemşerilerini kurtarmıştır. Bizim ona tekabül eden kahramanımız, hürriyetini kaybedeceğini anlayınca nefsini ateşe vermiş ve küllerini bile düşmanına teslim etmemiştir. İşte Türk budur.

İstiklâl Marşı’nın bu pasajı asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yâr ve ağyâr anlamalıdır ki, Türk’ün Mete hikâyesinde olduğu gibi her şeyi, hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla... Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek bunun için lâzımdır. Bu demektir ki efendiler Türk’ün hürriyetine dokunulamaz !...”

İstiklâl Marşı’nın kabulünden ve yayınlanmasından kısa bir müddet sonra İstiklâl Harbinin ve bütün Türk tarihinin en acı safhası başlıyordu: 10 Temmuz 1921’de saldırıya geçen Yunan ordusu çok hızlı bir gelişmeyle ilerliyordu. 13 Temmuz’da Afyon düştü. 17 Temmuz’da Kütahya ve 20 Temmuz’da Eskişehir Yunanlıların eline geçti. Halide Edip Adıvar o günleri anlatırken “Ankara her an düşebilir” diye kaydeder. Gerçekten Ankara da düşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Ankara halkı akın akın Kayseri, Kastamonu ve Sivas yollarına düşmüştü. Devlet merkezinin bile Kayseri’ye, hatta Sivas’a nakli hazırlığı başlamıştı. Mehmet Akif, bir çözülmeyi önlemek için bu düşünceye şiddetle karşı çıkmış ve hiçbir zaman Ankara’dan ayrılmamıştır.

Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Harbinin zaferle sonuçlanması ve Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra 1925’te Mısır’a gitmiştir. Bu konuda bazı araştırmacılar ailevi nedenlerle, bazı Cumhuriyet aleyhtarları ise “Şapka Devrimi”ne karşı olduğu için Mısır’a gittiğini belirtmişlerdir. Fakat hangi nedenle giderse gitsin, ne orada ne de ölümünden kısa bir süre önce yurda döndükten sonra Atatürk ve Cumhuriyet aleyhinde yazmamış ve konuşmamıştır. Hatta bazı kaynaklar, Atatürk’ün hasta olduğunu öğrendiğinde “Benim eğer bir ömrüm varsa, Allah ona versin” dediği belirtilmektedir.

İstiklâl Marşı Şâiri Mehmet Âkif Ersoy, bütün özellikleriyle içimizden biridir. Vatanımızın bölünmez bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği konusunda son derece hassas bir vatan şairimizdir. O’nun şu mısraları, bugün de milletimize rehberlik edecek etkinliktedir.                                                                                                                                                                        

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez

Sahipsiz olan memleketin batması haktır

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır                                                                                                                      

İstiklâl Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy’u, bir defa daha rahmet, minnet ve şükranla andık. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.