Selim Han Yeniacun

Tüm yazıları
...

Bu Hesap Nerede Açıldıysa Orada Kapanacak

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Selim Han Yeniacun

Yıl: 1860

Yer: New York…

Osmanlı topraklarında 40 yıldır Protestan misyonerlik faaliyetleri yürüten Congregetional ve Presbiteryen cemaatlerinin çatı kuruluşu olan American Board amaçlarını gerçekleştirebilme konusunda çok müşkül duruma düşmüştür. Bu sebeple New York’tan başlayan ve kilise kilise vaaz vererek para toplayan cemaat üyeleri, yabancı topraklarda Amerikan menfaatlerini yüceltecek eğitim kurumlarından ve ABD için gelecekteki faydalarından bahsediyorlardı.

 

1819’da Boston kentinden iki misyoneri İzmir limanına göndererek başlattıkları bu serüven 40 yıl içinde Atina’dan Van’a, Malta’dan İskenderiye’ye uzanan irili ufaklı yatılı okullar, gizlice İncil okumaları yaptıkları misyoner evleri, halka ulaşmak için kurdukları küçük hastaneler ile genişlemiştir. Lakin yıllarca, Yahudileri ve Müslümanları dinlerinden döndürmek için yapmış oldukları çalışmalar hiç de yolunda gitmemiştir. Ermeni ve Rum Ortodoks Cemaatindeki Hristiyanları Protestanlaştırmak dışında bir arpa boyu yol alamayan Amerikalı misyonerler, faaliyetlerinin ana odağına koydukları Kudüs ve çevresinden de uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Gerek bölgedeki Britanya’nın ekonomik ve siyasi faaliyetleri gerek ise güçlü Ortodoks cemaatlerinin kendi mensuplarını koruma çabası Kudüs’te Amerika menşeili yeni bir Hristiyan medeniyeti inşası yolunda çabalayan misyonerlere engel olmaktaydı.

 

Çareyi dinden döndürme yerine kendi ahlaki ve beşeri değerleri kapsamında yeni bir bireysel anlayışı toplumlara aşılamakta gören American Board üyeleri, bu anlayışı yaymanın öncelikle yüksek eğitim kurumları açmak ardından buradan yetişen bireylerin bulundukları ülkenin en üst kademelerinde görev almalarını sağlamaktan geçtiği fikrini benimsemeye başlamışlardı. İşte bu fikir neticesinde bir kaç kardeş kurumla birlikte ortaya çıkan okullar zincirinden birinin ismi de Suriye Protestan Koleji olmuştur. 20. Yüzyılın başlarında Beyrut Amerikan Üniversitesi adını alacak bu kurum bölgedeki Amerikaların her türlü kültürel, siyasi ve ekonomik faaliyetleri için merkez üssü konumdaydı. Okulun kurucu başkanı Daniel Bliss hem aile bağları hem de misyonerlik anlayışı hasebiyle dönemin ABD hükümetine yakınlığı ile tanınan bir eğitimciydi. Kendisinden sonra okulun idaresini devralacak oğlu Howard Bliss ise ABD başkanı Woodrow Wilson’un seçim kampanyasının en büyük destekçilerinden ve Robert Kolej’in mütevelli heyeti üyesi olan Cleveland Dodge’un damadıdır. Aile ilişkilerinin cemaat ilişkilerine dönüştüğü ve siyaset arenasında boy gösterdiği bu dönemde, hafızalarımızı tazelemekte fayda var, ABD başkanı W. Wilson’un 14 ilkesi ortaya çıkmıştır. Bu ilkeler ABD’nin hamiliğine soyunduğu Ermeni tebaayı kapsamanın yanı sıra Paris Barış Konferansı’nda Suriye topraklarının Osmanlıya kalması bununla birlikte Osmanlı’nın da ABD mandası altına girmesi önerisine yol açmıştır. Her ne kadar İngiltere-Fransa işbirliği bu öneriyi reddetse de öneriyi konferansta gündeme getiren Beyrut Amerikan Üniversitesi’nin başkanı Howard Bliss’tir. Birinci Dünya Savaşı biter bitmez Amerikan misyonerler, 1903 yılında dönemin ABD başkanı olan Theodore Roosevelt’e vermiş oldukları sözü yerine getirmek için canla başla uğraşmaya başlamışlardı. Aralarında Dodge ve Rockefeller aileleri gibi zengin bağışçıların uğruna yatırım yapmayı taahhüt ettikleri söz ise ‘doğuya medeniyet götürmek ve barbar(!) Müslümanların terbiyesinden başka bir şey değildi elbette.

 

Amerika’nın demokrasi ihracı hamlesi 1903 yılında ilk defa Osmanlı’nın üstünde teo-politik sebeplerle tasarlanırken Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı otoritesinin Suriye ve Filistin topraklarında kaybolması ile Amerikan misyonerliği kökenli sivil toplum kuruluşları da bölgedeki konumlarını güçlendirmişlerdir. Britanya ile yer yer ortak çalışmalar yürüten bu kurumların en köklülerinden birisi de Suriye Protestan Koleji bünyesinde filizlenmiş. Genç Hristiyan Erkekler Birliği (YMCA)’dir. Toplumsal harmoniyi sağlayacağı iddiası ile 1930’lar Kudüs’ünde devasa bir bina ile hizmete giren Kudüs şubesi ABD’nin bölgedeki yeni çıkar merkezi konumuna oturmuştur. Arap, Yahudi, Ermeni, Dürzi vs. gibi ayrımlar gözetmeksizin ‘farklılıklardan arınıp’ ‘medeniyetler ittifakı’ çerçevesinde yeni bir Filistin vizyonu geliştiren Amerikalılar, mevcut politik konumları güçlenene kadar bu tarz sivil toplum faaliyetleri ile yüz yıllık bir hasat dönemi geçirmişlerdir.

Din, dil ve görüş farklılıklarının önemsizliğinden bahsedilirken toplumun sert yanlarını törpüleyerek ortaya çıkan yumuşak özün istenilen kalıba oturtulması suretiyle inşa edilen bu karma medeniyet tasavvuru her geçen dönem ABD’nin siyasi ajandası ile bire bir uyumluluk gösteren bir hale bürünmüştür. Konum, bölgeye Yahudi göçlerini destekler ve İsrail’in kurulmasının Hz. İsa’nın tekrar dünyaya gelmesi ile olan teferruatlı uzantıları vardır ki bunun için belki de haftalarca bu köşeyi işgal etmem gerekebilir.

 

Yıl: 2017

Yer: New York… (Birleşmiş Milletler)

Amerikan ali menfaatleri, Protestan misyonerlerin 1860’daki metodolojisi çerçevesinde şekillenerek bölgeyi de şekillendirmeye devam etmektedir. Bu kısa köşemde anlatılan ise sadece ibretlik tarihi dönüm noktalarıdır. Amma velakin bu satırlar kaleme alınırken

“Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz.

Medeniyet denilen kahpe, hakikat yüzsüz!”

Mısralarını andırır nitelikte bir BM güvenlik konseyi ve BM genel kurulu oylaması sonucu izledik. Ortadoğu, Amerikan siyasetinin kılcal damarlarına sirayet etmiş mesihçi ve Evanjelik öğelerle bezeli misyoner politik algılamalardan kurtulabilecek mi? Ya da 5’ten büyük olan dünya buna set çekmeyi başarabilecek mi? Bunları bize zaman gösterecek.

Ne mutlu İslam’ın haremi namusu için her sabah dimdik uyanana.