Yağmur Tunalı

Tüm yazıları
...

Dil Anarşisi

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Yağmur Tunalı

Televizyonlarımız topyekün felâket!

Bu kadar toptancı bir hüküm yanlış görünse de yanlış değildir. İstisnâsı azdan az bir durumdur.  Bozguncular köpeksiz köye dalmışlardır. Yağmalama hali bu sevimsiz benzetmedeki gibidir.  Hâkim görüş, düşünüş ve uygulayış bunu gösteriyor. Yağmalanan evimizdir, dilimiz ve kimliğimizdir. Bozulan biziz. Dil her şeydir. Dili bozuk olanın düzgün tarafını bulamazsınız.  Kambur birine “ne güzel endâmı var!” demezler. Eğriden doğru çıkmaz.  Televizyonlarımız ve bütünüyle medyamız o durumdadır.

İşin acı ve ağır tarafı, bunu tespit etmenin ve söylemenin hiçbir tesirinin görülmemesidir. Bunu anlamak da dil işidir. Yumuşak da, sert de, iyi de kötü de söyleseniz değişen bir şey olmuyor. Dil Kurumu susuyor. Üniversiteler başka işlerle meşgul. Dilci, edebiyatçı ve kültürle uğraştığını bildiğimiz, o meşgaleden geçinen binlerce akademisyenden ses yok. Ölü toprağı serpilmiş gibi. Bu derece dil dikkatinden uzağa düştük.

İnsan dediğin mukaddesi olandır. Hadi onu geçelim, bir şeye bağlanan veya sevendir. Fizik varlığını devam ettirmenin yolu da buralardan geçer. Toplu yaşamanın kuralları değer üretmeye ve onlarla var olmaya zorlar. Aile, dernek, topluluk bile bir değer ve değerler sistemiyle yürür. Milletler, bunların üstünde bir kurallar ve değerler bütünüyle oluşur. Dilin bütün bu değerler ve kurallar sisteminin taşıyıcısı ve yaşatıcısı olduğu değişmez bir gerçekliktir.

Dil olmazsa hiçbir şey olmaz. Çoğunluk, günlük hayatı devam ettirecek birkaç yüz kelime, tabir ve deyim kullanmakla yetinir. Dil meselemiz, onları bile aşağı çeken bir duruma gelmiştir. Okumuşun dikkat etmediği yerde kalabalıklar kolaycılığı bırakmazlar. Hâlbuki bilmese ve anlamasa da kabul ettiği, saygı duyduğu bir kültür var olur. Bunu da kaybeder. Toplum kesimleri arasındaki kültür katmanları gevşer. En alttakilere hızla eklenmeler olur. O bölüm zaten kalabalıkken iyice şişer. Diğer katlar daralır ve azalır. Gitgide herkes cehalette birleşir. Topyekün aşağı gidiyoruz.

Böyle bir âkıbete doğru gitmemize dil yetersizliğimiz yol açıyor.

Televizyonlar hızla bozuyor

Televizyonlarımız ve medyamız bütünüyle dil dikkatinden uzakta. Hepimiz onlara bakıyoruz. Ortalamayı onlar belirliyor. ‘Genel seyirci’ etiketi, sadece yaşı göstermez, böyle bir kültür ortalamasını da düşündürür. Orada gittikçe zayıflıyoruz.  Bunun pek çok sebepleri söylenebilir. Dünya da derinlikten uzaklaşıyor. Hızlı bir hayatımız var. Çok çabuk tüketiyoruz. Geniş kalabalıkların durup düşünmeye vakti yok. Bir şeye değil çok şeye dikkat etmeye mecburuz. Dil ve kültür bu dikkatler sıralamasında önlerde yer alamıyor. Evet, bütün dünya böyle. Bir fark var ki pek çok devlet ve millette dil ve kültür inzibatını diri tutan akademilerin ve kültür merkezlerinin gayretleri de hızlandı. Kayıpları bertaraf etmek ve doğruyu korumak, kaliteyi kollamaktan geri durmuyorlar. Dilden taviz vermeyen ülkeler sırlamasında Fransa hala başı çekiyor ama en küçük devletler bile o anlayışın dışında değil. Büyük Türklüğün muazzam dili Türkçe bu itibardan mahrum.

Avrupa’nın, Amerika’nın gayretini,  onların da şikâyet ettiği televizyonlardan ve diğer medya vasıtalarından görüyoruz. Dillerine ve kültürlerine nasıl titizlendiklerini hayranlıkla seyrediyoruz. Sokağın dili kullanılıyor fakat arka sokakları ve argoyu kutsallaştıran yok. Bozuk aksan ve standarda uymayan telaffuzlara bir türlü işaret ediyorlar. Ya ince bir alayla, esprili bir dille ya da doğrudan yanlışı ve kötüyü söyleyerek, göstererek veriyorlar. Dil bilgisi, dil zenginliği ve dilin kullanılması yanında telâffuzuna dair cümleler, tavırlar sıkça karşımıza çıkıyor. Özellikle telâffuz yanlışları ve aksamaları konu ediliyor.

Daha önemli bir noktaya işaret etmem lazım: O dilleri konuşanların, doğru konuşmayı ulaşılması şart bir hedef olarak gözetmelerinin kanun kuvvetini aşan bir gücü var. Bunu apaçık görüyorsunuz. Bizim insanımız da o kanuna uyuyor. Yalnız kendi dilinde değil, yabanın dillerinde.

Dil sevgisi kendini saygıdır

Sıkça söyledim: Başka dillere gösterdiğimiz saygıyı kendi dilimizden esirgiyoruz. Kaldı ki kendine ve diline saygı yetmez.  Benimsemek ve sevmek lazımdır. Bunun için de içine doğduğumuz dile dikkat, olmazsa olmaz bir şart gibi kabul edilmeli, takip edilmeli ve bozulmalara meydan verilmemelidir. Böyle talimat verir gibi konuşmanın tatsızlığını biliyorum. Derdi söylerken çareyi söylemenin dili bazen mektep müfredatına ilke tespit eder gibi söylenebiliyor.

Medyanın dil bozgununa seyirci kalınması kendini sevmemeye yakın bir durumdur. Mazoşizme varan sonuçları görülür.  Bu gaflet, sıradan bir gaflete benzemez. Ağaç içinden çürür.  Medyada dil kullanımlarına ve özellikle kasıtlı hale geldiğini açıkça gördüğümüz, bildiğimiz telaffuz bozukluklarına rıza göstermeye devam edersek olacaklar bellidir. O fena sonucun ne olduğunu söylemeye gerek yok. Biz yapıcı tarafa bakalım. Sokaktakinden daha bozuk Türkçe söyleyen spiker ve sunucu olamayacağını söylemek bile utanç verici bir tespittir. Bu utancı kimse bize yaşatmamalıdır.

Türkçe Türk’ün karakterini duyurur

Türkçe ileri atılışlı bir dildir. Geriye çekilerek veya durarak telaffuz edilmez. Yani vurgular genellikle başta değildir. Milletimizin karakteriyle uyuşan olağanüstü bir şifre gibidir. Vurgu başta olunca sesin ve nefesin gücü onda toplanır. Bu da bir telin geriye doğru çekilmesi ve bırakılması gibidir. Türkçe,  ordu milletin dili olarak yayını hazır tutar, telaffuz ânında germez ve söyleme ileri bir hamle gibi, okun fırlayışı gibi duyulur. Örneği doğrudan doğruya sesten hareketle vermedim. Ok ve yayın ilişkisinden yola çıkarak vurguyu düşündürmek için söyledim. Okun gidişinde hızı tayin eden güç hedefe göredir. Türkçe’nin vurgu sistemi de Türk gibi hedefe ayarlıdır. Hedef okun saplanacağı yerdir. Yani ‘final’dir. Vurgu ekseriyetle oradadır. Bunu hissettirebilmek isterdim. Çok önemlidir.

İşte medyada Türkçe telaffuzu bu uyumu bozuyor. Başta, ortada, sonda nerede isterse vurgulamak anarşisi aldı yürüdü. Türkçe’yi başka bir bozukluğa itiyor. Yabancı diller gibi vurgulamak başlı başına bir yanlıştı. Ondan şikâyet ederken bu büyük anarşi geldi. Düpedüz bir kıyımdır, kırımdır, Türklüğe saldırıdır. Türk çocukları mankurtluk ediyorlar, kendilerine ateş etmek şuursuzluğuna düşüyorlar.  

Bunu fark etmemek de mankurtluktur. Susmak da…