Pervane Memmedli

Tüm yazıları
...

GÜNEY AZERBAYCAN EDEBİYATININ ÇAĞDAŞ YAZARLARI

Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Nizâmî Gencevî Enstitüsü Başaraştırmacısı (Bakü-Azerbaycan)

Pervane Memmedli ilk ve orta eğitimini yüksek derece ile bitirdikten sonra yüksek tahsilini Azerbaycan Devlet Üniversitesi gazetecilik bölümünde tamamlamış, 2000-2012 yıllarında da Bakü Devlet Üniversitesinin Gazetecilik Fakültesi’nde Basın Tarihi Bölümünde bölüm başkanı olarak görev yapmıştır.

2002 yılında Nizamî Gencevî Edebiyat Enstitüsünde savunduğu “Varlık Dergisinde 1979-2000 Dönemi Edebiyat Meseleleri” başlıklı tez ile filoloji doktoru unvanını almış, 2014 yılında da doçent unvanını almıştır.

Memmedli, 1998 yılından beri Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Nizamî Gencevî Enstitüsünün Güney Azerbaycan Edebiyatı Bölümünde çalışmakta, hâlihazırda da adı geçen Enstitüde başaraştırmacı olarak görev yapmaktadır.

2009 yılında Azerbaycan Gazeteciler Birliğinin Hasan Zerdâbî Ödülüne layık görülen Sayın Memmedli’nin ondan fazla ilmî kitabı, yerli ve yabancı basında iki yüzden fazla da bilimsel yazıları yayımlanmıştır.

Pervane Memmedli

Giriş

Bu yazı, Güney Azerbaycan edebiyatının çağdaş yazarlarını millidevletgazetesi.net okurlarına tanıtmaya yönelik bir seri ve bir süre devam etmesi planlanan makalelerin ilkidir. Bu makale bağlamında millidevletgazetesi.net web sitesinin sınırlılıkları da dikkate alınarak Güney Azerbaycan edebiyatının çağdaş yazarları hakkında bir ön ve genel bilgi verilmesi cihetine gidilmiştir. Muayyen aralıklarla paylaşılması planlanan sonraki makalelerde ise Güney Azerbaycan edebiyatının öne çıkan yazarları, eserleri ve şiirleri hakkında bilgi verilmesi planlanmıştır.

Güney Azerbaycan Edebiyatının Çağdaş Yazarları

19’uncu yüzyıl başlarında on altı yıl süren bir savaş sonrasında 1828 yılında Rusya ve İran arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması ile Azerbaycan coğrafyası ikiye bölünmüş, bu çerçevede Aras nehrinin kuzeyi Rusya İmparatorluğuna, güneyi ise Kaçar Hânedanı yönetimindeki İran’a bırakılmıştır. Bu coğrafî ayrılık Azerbaycan’ın kuzeyi ve güneyine tüm olumsuzluklarıyla yansımıştır. Kuzey Azerbaycan, Rusya’nın hanlıklara parçalayarak hâkimiyet kurma stratejisinin kurbanı olmuş; Güney Azerbaycan ise kendi ülkesinde kalmakla beraber kuzeydeki soydaşlarını kaybettiği için zaten hassas olan kozmopolit dengenin, hânedan Türk olsa dahi iyice Farslar lehine dönmesi gerçeğiyle yüz yüze gelmiştir. Fars bölgelerinin daha merkezîleşmesi, Türklerin İran’daki hâkimiyetinin ve durumunun zayıflamasının ilk sinyallerindendir.

Tarihin acımasız hükmüyle ikiye bölünen Azerbaycan’ın kuzey ve güneyindeki sosyo-politik ve edebî-kültürel yaşam, içeriği ve gelişimi bakımından farklı yönlerde gerçekleşmiştir. Neredeyse iki asırlık bir süre boyunca, şovenist çarlık ve şahlık rejimlerinin tek bir milletin manevî iletişimine getirdiği yasaklar, kadim ve zengin bir edebiyata ve tarihe sahip olan bu milletin mâneviyatına ağır bir darbe vursa da onun varlığını koruma ve gelecek nesillere aktarma iradesini, millî gururunu kıramaz. Bu uzun süre zarfında Azerbaycan coğrafyasının her iki tarafında “Aras” konusunda büyük bir edebiyat doğar. Güneyli aydınlar ile kuzeyli aydınların küçük bir siyasî fırsat içinde yazışmaları, basın yayın aracılığıyla yayılmaları, her iki grupta yaşayan Azerbaycanlıların vatanın birliği ve bütünlüğüne olan inancını güçlendirir. Güney’de Azerbaycan edebî dilinin gelişmesinde böyle bir iletişimin büyük etkisi olmuştur.

Güney Azerbaycan’da halkın dili, edebî ve manevî değerleri son doksan yıldır sürekli gerginlik içinde, baskılı bir hayat yaşamıştır. Bu nedenle de ortaya konan edebiyat daha çok “direniş, uyanış, ayrılık, hasret, kendini bulma ve onaylama” gibi içerikler taşır.

1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığa kavuşması, Güney’de de etkisini gösterir. Dikenli sınır hatları tasfiye edilir, ayrılık ve hasrete son verilir. Kuzey Azerbaycan ve Türkiye televizyonları uydu aracılığıyla İran’da da seyredilmeye başlanır. Edebiyata ve edebî ilişkilere geniş meydan açılır.

Günümüzde, Güney edebî sürecinde, 1979 İran İslam Devriminden sonraki ruh hâli ve 21’nci yüzyılın başlarındaki sanatsal bakış açısı arasında benzer ve farklı yönler ortaya çıkmıştır. 1979 İran İslam Devriminin yaratmış olduğu umutlar boşa gider. Arzu edilen manevî özgürlük ufukları görünmez olur. Onlarca yayın kuruluşu da kapatılınca edebî hayattaki mücâdele ve çağırış ruhunun yerini, iç sarsıntısı ve kabullenememe alır.

Tüm siyasî kısıtlamalara rağmen, Güney’de son 15-20 yılda yaşanan olaylar, edebiyatın millî içeriğini belirlemiştir

1978-79 yılları “İran İslam Devrimi”nden sonra sanatçılarda, aydınlarda milletseverlik ve Türklük duyguları daha da güçlenmiştir. Halkın uzun yıllar hâfızasında yaşayan âşık edebiyatına, destanlara, gazel formuna geniş yer açılmıştır. 1980-90-lı yıllardan başlayarak edebî süreçte canlanma yaşanmış, edebiyata yeni bir kuşak, yeni bir akın gelmiştir.

Güney Azerbaycan edebiyatında, istibdat dönemindeki ağır terör ve baskılara rağmen, halkın kızgınlık, nefret ve öfke duygusunu yansıtan şiirler, hikâyeler vb. ana dilde yazılmış; folklor örnekleri toplanmıştır. Tabi ki bu eserlerin çoğu yayımlanmamıştı, bazıları ise imhâ edilmiştir. Onlardan ele geçenler, yeri geldikçe basılıp halka ulaştırılmıştır. Güney Azerbaycan edebî fikrinin önde gelen temsilcileri, çevrede yaşanan olayları yansıtan yayın organlarına halkla iletişim tribünü gibi bakmıştır. Şairler, 1979 İran İslam Devrimi’ne kadar ve ondan sonraki dönemde yazdıklarını yayımlayarak halka özüne dönüş, kendini anlama ruhu aşılamaya; millî birlik oluşturmaya çalışmıştır. Halk Devrimi olarak başlayıp sonradan başka mecraya yönelen 1979 Devrimi, ne İran halkını, ne de Güney Azerbaycan Türklerini aydınlık günlere çıkarmamıştır. Bu durum, H. Sahir, H. Terlan, Çayoğlu, F. Hesari, S. Salis ve M. Mehzun’un yazdığı eleştirel yazılarda da sanatsal yerini bulmuştur. 1979 Devrimi’nin yarattığı akın, sonra sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı, daha sonra devrimci güçlerin yenilgisi yayınları da etkilemiştir. O dönemin en başarılı yazar ve şairleri takiplerden eziyet çekmiş, birçoğu da öl(dürül)müştür.

1990’lı yıllarda edebiyata gelen öncü kuşak, sanat prensiplerini slogan, talep, beyanatlarla ileri sürüyor; taşlaşmış, kireçleşmiş anlayışları bir bir kökünden koparmaya çalışıyordu. Bu şiirsel hareketi açık biçimde ilk önce Seher Hanım, Hüseyin Süleymanoğlu, Nigar Kiyavî, Nasır Merkatî, Nadir Ezherî, Hadi Karaçaylı, Aziz Selamî, Memmedrıza Levayî, Atilla Maralanlı, Lale Cavanşir, Kiyan Kiyav, Said Muğanlı, Haydar Bayat, Muhemmd  Çalğın, Salih Etayî ve daha sonra İlgar Müezzinzâde, Meliha Ezizpur, Hüsrev Barışan, Elşen Böyükvend, Ramin Cahangirzâde, Aydın Aras, Resûl Yunan, Solmaz Memmedrizayî, Türkan Urmulu, Ramin Cabbarlı, Mesut Haray, Ülker Uckar, Şelâle Cavanşir, Ersan Erel, Duman Erdem, Aydın Aras, Zaman Paşazâde, Ziba Kerbasî yaratmaya gayret gösterir ve adını anamadığım birçokları da açılan bu yolda “Çağdaş Güney Azerbaycan Şiiri”ni inşâ etmeyi sürdürür.

Neredeyse tüm Güney şairlerinin eserlerinde, şiir dilinin halkın konuştuğu dil olması gerektiği düşüncesi hâkimdir. Bu yüzden de Güney Azerbaycan’da “direniş” ve “direniş edebiyatı” ön plandadır. Eserlerin esas motifi “ana dil” ve “vatan”dır. Bundan sonra “kimlik arayışı, özgürlük, kızgınlıklardan doğan iç isyan” gibi konular yer alır.

Güney Azerbaycan’da yeni edebî kuşak, güçlükle de olsa oluşmuştur. Özellikle son on yılda, internetin de yaygınlaşmaya başlamasından sonra, gençler arasından edebiyata eğilim gösteren ve gerçek anlamda modern tarzda eserler yazan bir genç kuşak yetişmiştir. Çok sayıda edebiyat portalı ve blog yayımlanmıştır. Avrupa’da ve Amerika’da yaşayan ve çok değerli eserler yazan yazarlar vardır.

Güney şiirinin genç neslini birleştiren ortak faktör, onların vatan ve millî dil konusunda aynı duruşu sergilemeleridir. Bu şiirin içeriği, sınırları da oldukça geniştir. Azerbaycancılık ve Turancılık düşüncesi, yeni Güney şiirinin fikir zirvesine oturmakla birlikte, aynı zamanda onun şiirsel ifade olanaklarını, üslup türlerini de zenginleştirmektedir. Kuzey Azerbaycan şiirinin üslup eğilimlerine yön veren Samed Vurgun, Resul Rıza, Bahtiyar Vahabzâde, Mehmed Aras’ın Güney Azerbaycan şiirinin yenileşmesinde özel bir yeri olduğu gibi, “Çağdaş Türk Şiiri”nin etkileri de hemen fark edilir. Yazılan şiirlerde, özellikle Nazım Hikmet şiirinin tınısını duymak mümkündür. Diğer yandan şairler, Avrupa şiirini de benimsemekte, hatta bugün moda olan postmodernizmin temsilcilerinin etkilerini şiirlerine taşımaktadırlar.

Görülmektedir ki devrimci hareket döneminde kendini yeniden bulan halk, edebî ve sanatsal dil varlığının tüm biçimlerini maksimum kullanmaya çalışır, eski biçimin yeni yeteneklerini ortaya çıkarır. Bugünkü genç kuşak gülden, bülbülden uzaklaşmış; özlem, ayrılık, gözyaşı konularının vaktinin geçtiğini anlamıştır. Urbanistik konular ve postmodern estetik temâyül, onların eserlerinde önemli bir yere sahiptir. Sonuç olarak Güney Azerbaycan’da edebiyat tüm gücüyle gelişim hâlindedir.

Eski kuşaklar, Türkçe düşünüp Farsça yazarken sonraki kuşaklar onların aksine Farsça düşünüp Türkçe yazıyordu. Bu, halkın trajedisi, kaderin kara hükmüydü ve ondan kaçmak da mümkün değildi. Güney Azerbaycan’da her dönemin aydınlarının kendi görevi ve kendi işlevi oluşmaktadır. Yeni neslin dünya edebiyatından çevirileri, ana dilin derinden benimsenmesine, yeni edebî akımların izlenmesine, çeşitli düşünce ve fikirlerin oluşmasına hizmet etmektedir. Azerbaycan tarih boyunca İran’da, önde gelen fikirlerin kaynağı olmuştur. Bugün de geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi bu misyonunu devam ettirmektedir. Yeni edebî kuşak, bir vâris olarak zengin edebî mirasına sahip çıkmakta, onu korumakta ve literatürde yeni sayfalar açmaktadır.

Günümüzde, nesir ve tebliğ imkânlarının sınırlılığına rağmen Güney Azerbaycan’daki edebî fikrin manzarası rengarenktir. Mevcut edebî sürecin dil ve işçilik açısından sorunları olsa da edebiyat, millî varlığını yeni bir güçle geliştirmekte; dünya edebiyatının yeni eğilimlerine kavuşmak için arayışlarını sürdürmektedir.

 

(Devam edecek.)

 

Not: Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış olan makale Emekli Kurmay Albay ve Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Öğretim Üyelerinden Dr. İrfan Paksoy tarafından Türkiye Türkçesine çevrilmiştir.