Sakin Öner

Tüm yazıları
...

II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türk Milliyetçiliği-3

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

1. Milliyetçi Yayın Organlarının Yayımlanması ve Milliyetçi Teşkilatların Kurulması

1.4. Türk Ocağı Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuası

II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Türk milliyetçiliği esası üzerinde kurulan en önemli teşkilât, Türk Ocakları’dır. Daha önce kurulan Türk Derneği ve Türk Yurdu Cemiyeti gibi kuruluşlar ile Genç Kalemler hareketi, doğrudan aydınların öncülüğünde kültürel, ilmî ve fikrî faaliyet göstermek amacıyla kurulmuştur.

Türk Ocağı’nın kurulma düşüncesinin ve hayata geçirilmesinin, Askerî Tıbbiye öğrencilerinden geldiği görülmektedir. Bunun temel sebeplerinden biri, örgütlenme geleneğine sahip olmaları, biri de siyasî ve sosyal meselelere rahatlıkla teşhis koyabilmeleri ve harekete geçebilmeleridir. Bunun da sebebi, modern eğitim gören Tıbbiye öğrencilerinin müspet ilim zihniyetiyle yetişmeleridir. Ayrıca okullarındaki gayrı Türk öğrencilerin birlikte hareketleri karşısında birlikte bir tepki gösterme ihtiyacını hissetmişler ve gizli toplantılarda milliyet esasına dayanan bir cemiyet kurmaya karar vererek bir program hazırlamışlardır.

Bu program esasları dâhilinde Askerî Tıbbiye öğrencileri, Hüseyin Haşim (Çinili) ve Hüseyin (Baydur) önderliğinde hazırlanan ve “190 Tıbbiyeli Türk evlâdı” adına kaleme alınan 11 Mayıs 1911 tarihli bildiri devrin önemli aydınlarına gönderilmiştir. Bildiride, “1908 siyasî reformunun ardından “hayati inkıraz” yaşayan Türklerin her yönüyle geliştirilmesi için sosyal bir reform yapılması” gerektiği ifade edilmiştir. Bu amaçla çalışacak, millî ve içtimaî bir cemiyet kurulmasının gereği üzerinde durmuşlardır.

Türklerin de, Osmanlı İmparatorluğu içindeki azınlıkların yaptığı gibi milliyet esasına dayalı bir cemiyet kurmak istediklerini belirten Askeri Tıbbiyeli öğrenciler bildirilerinde bu cemiyetle ilgili esasları şöyle ortaya koymuşlardır:

1. Tıbbiyeliler arasındaki birlik ve beraberliği kuvvetlendirmek, yükseltmek, fakat gayeyi tehlikeye düşürmemek için siyasetten çekinmek, uzak durmak. Her genç, siyasi kanaati ne olursa olsun milliyet gayesi etrafında toplanacak ve bu gayeyi her türlü hissin fevkinde tutacaktır.

2. Umumi efkâr, milliyetperverlik cereyanını pek hoş karşılamayabilir. Yurtta Osmanlılık ve İslâmcılık siyaseti oldukça kök salmıştır. Binaenaleyh bu cereyanı doğrudan doğruya açıp açmamakta bir tehlike var mıdır? Yok mudur? Bu hususta, memleketin ileri gelenlerinin fikirleri sorulacaktır.

3. Donanma Cemiyeti gibi bir teşkilat yapılarak, mektep açmak için para toplanacağından umûmun emniyetini kazanmak lâzımdır. Bu hususta emniyet ve itimatla yürüyebilmek için memleketin tanınmış şahsiyetlerinin himayeleri rica olunacaktır.(1)

Tıbbiyeli öğrencilerin, Türkçü aydınlarla yaptıkları görüşme ve toplantılardan sonra, 20 Haziran 1911’de Ahmet Ağaoğlu’nun evinde bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıya Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin, Ahmet Ferit (Tek), Yusuf Akçura, Mehmet Ali Tevfik, Emin Bülent, Dr. Fuat Sabit ve İttihat ve Terakki Partisi İstanbul milletvekili Ahmet Nesimi Bey katılmıştır. Bu toplantıdan sonra Türk Ocakları, 3 Temmuz 1911 (20 Haziran 1327) tarihinde fiilen kurulmuştur. Türk Ocağı, ilk geçici idare heyetine Mehmet Emin (Yurdakul) (Reis), Yusuf Akçura (II. Reis), Mehmet Ali Tevfik (Kâtip), Dr. Fuat Sabit (Veznedar) seçilmişlerdir.(2) Türk Ocakları resmi kuruluşunu 25 Mart 1912’de tamamlamış ve ilk resmi idare heyeti şu kişilerden oluşmuştur: Ahmed Ferit (Tek) Reis, Yusuf Akçura II. Reis, Mehmet Ali Tevfik umumî kâtip, Dr. Fuad Sabit Veznedar.(3) Türk Ocaklarının 1 numaralı resmi kurucusu ve üyesi, ilk resmi Reisliği şerefini taşıyan, Türk milliyetçiliği ülküsünü sarsılmaz bir imanla yaşamaya ve yaymaya kendini adamış olan Mehmet Emin Yurdakul’dur.

Türk Ocağı idaresine seçilen heyeti ilk iş olarak, daha önce fikir adamlarına ve umumi efkâra bildirilen beyannâme çerçevesinde 1912 yılında bir nizamnâme hazırladı. Bu nizamnâmenin 2., 3. ve 4. maddelerinde Türk Ocağının amaçları şöyle dile getirilmiştir: “Cemiyetin maksadı, İslâm kavimlerinin en önemlilerinden biri olan Türklerin millî terbiye ve ilmî, içtimâî, iktisâdî, seviyelerinin ilerlemesi ve yükselmesiyle Türk ırkı ve dilinin kemaline çalışmaktır.

Cemiyetin maksadını elde etmek için Türk Ocağı adlı yeni şubeler açarak dersler, konferanslar, müsamereler tertip, kitap ve risâleler neşr ederek mektepler açmaya çalışacaktır. Millî serveti korumak ve çoğaltmak için her türlü meslek ve sanat erbabıyla görüşerek iktisadî ve ziraî teşvik ve irşatlarda bulunacak ve bu gibi müesseselerin doğup yaşamasına elinden geldiği kadar yardım edecektir.”  “Ocak, maksadını gerçekleştirmeye çalışırken sırf millî ve içtimaî bir vaziyette kalacak, asla siyasetle uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara (Partilere) hizmet etmeyecektir.”(4)

Türk Ocağı Yönetim Kurulu ilk toplantılarını Akbıyık’taki Türk Yurdu mecmuası idarehanesinde yapmıştır. Daha sonra Divanyolu’nda üç odalı bir binaya taşınmış ve orada faaliyetlerine devam etmiştir. Türk Ocağı 1912 sonbaharında, maddi imkânsızlık, Ahmed Ferit Bey’in Millî Meşrutiyet Fırkası’nı kurmak üzere ocağın başkanlığından ayrılması ve Türk milliyetçiliğine karşı olanların Türk Ocağı’nı, imparatorluğun çeşitli unsurları arasına ayrılık sokmakla suçlaması üzerine ciddi bir sarsıntı geçirmiştir. Aslında o tarihlerde Arnavutlar, Araplar, Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler gizli ya da açık cemiyetlerini çoktan kurdukları için bu suçlama tamamen geçersizdi. Bu arada Türk Yurdu Cemiyeti faaliyetine son vererek Türk Ocağı’na katılmış ve Türk Yurdu mecmuası da, Ocak tarafından yayınlanmaya başlanmıştır.

Türk Ocakları, 18 Mayıs 1913’te Hamdullah Suphi (Tanrıöver)’nin başkan seçilmesi ile bütün sarsıntıları atlatmıştır. Bundan sonra teşkilât faal bir döneme girmiştir. Bunda felâketle sonuçlanan Birinci ve İkinci Balkan Savaşlarının oluşturduğu şok, Türk aydınları ve gençliğinde büyük bir ümit ve azimle imparatorluk içinde Türklüğe dönüş hareketini hızlandırmıştır. Bu savaşlar sonucunda devletin uzun bir süredir uyguladığı Osmanlıcılık politikası, büyük bir darbe yemiştir. Bu dönemde Türk unsurunun kimlik bunalımına Türk Ocakları cevap vermeye çalışmıştır. İktidarda olan İttihad ve Terakki Fırkası’nın Balkan yenilgisi sonucu Türkçülük politikasını benimsemeye başlaması da, Türk Ocakları’nın faal bir döneme girmesine yol açmıştır. Yusuf Akçura’nın ifadesiyle Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Türk Ocağı’nın devamlı gelişme ve ilerlemesinde en çok hizmeti gören Ocaklı’dır.

Bu arada, harp yılları dolayısıyla 5 yıl yapılamayan Türk Ocakları genel kongresi 28 Haziran-11 Temmuz tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır. Nizamnâme değişikliği için bir yasa encümeni oluşturulmuş, bu encümen kadınların Türk Ocağına üye olmalarını ve daha önce istişare heyeti olarak bilinen kurulun yerine hars ve ilim heyeti oluşturulmasını kabul etmiştir. Kongrenin son gününde yapılan gizli oylama ile İdare Heyeti ile Hars ve İlim Heyeti seçilmiştir. Bu seçimler neticesinde Mehmet Emin (Yurdakul) Reisliğe, Hamdullah Suphi (Tanrıöver) umûmî kâtipliğe getirilmişlerdir. Hars ve ilim heyetine ise Ziya Gökalp, Halide Edip (Adıvar), Hamdullah Suphi, Mehmet Emin, Ahmet Ağaoğlu, Köprülüzâde Mehmet Fuat, Hüseyinzâde Ali Turan Bey seçilmişlerdir.(5)

Türk Ocakları’nın gerçek doğuşu, fikrî açıdan büyük bir güç kaynağı haline gelmesi ve imparatorluktaki etki alanını genişletmesi, başta Ziya Gökalp olmak üzere, Selânik’teki Genç Kalemler hareketini yürütenlerin de İstanbul’a gelerek katılmaları ile gerçekleşmiştir. Türk Ocakları’nın Balkan Savaşı ile I. Dünya Savaşı arasında üye sayısı hızla artınca İstanbul dışında da şubeler açılmaya başlanmıştır. 1914’de I. Dünya Savaşı başladığında açılan Türk Ocağı sayısı 16 iken Ağustos 1916’da 25’e 1918’de ise 35’e ulaşmıştır. Türk Ocağı sayısı arttıkça, Türk kültürü ve Türk milletinin problemlerinin tartışıldığı konferans ve toplantı sayısı da artmış, bu ise Türk milletinin geleceğini düşünen insanların sayısını arttırmıştır.(6)

Türk Ocakları kurulduğu günden itibaren hem Türkiye Türklerinin hem de diğer Türk ülkelerinden özellikle Kırım’dan Azerbaycan’dan, Güney ve Kuzey Kafkasya’dan gelen Türk aydınlarının buluştuğu bir yer haline gelmiştir. Gelen kardeş heyetlerle Türk dünyasının ortak problemleri ve çözüm yolları tartışılmıştır. Türk Ocaklarının bu başarılı çalışmalarından Gaspıralı İsmail Bey’in çıkarttığı Tercüman gazetesi ile İstanbul’da çıkan Tanin gazetesi övgüyle bahsetmiştir.(7)

Türk Yurdu’nun 9 Ocak 1913 tarihli 30. sayısında “Türk Ocağı’nda Ziyafet” başlıklı bir haberde, İstanbul Türk Ocağı’nda düzenlenen çay ziyafetine yurt dışından ve yurt içinden Türkçü şahsiyetlerin katıldığı belirtilmiştir. Bu çay ziyafetine, İstanbul’da misafir bulunan Hoca Abdürreşid İbrahim Efendi, Darülfünun muallimlerinden Ahmet Ağaoğlu, Dr. Ali Hüseyinzade (Turan), Dr. Akil Muhtar (Özden), Rusya’nın Orenburg şehrinde çıkan Vakit gazetesi başyazarı Fatih Kerimi, Kazan’da yayınlanan “Yıldız” gazetesi yazarı Ali Asgar Kemal, Terbiye Mecmuası sahibi Selim Sırrı (Tarcan) beyler; Kazanlı, Kırımlı ve Kaşgarlı bazı tüccar efendiler ve İzmir, Lozan ve Cenevre Türk Yurdu temsilcileri ve darülfünun öğrencileri katılmıştır.(8)

Türk Yurdu Cemiyeti’nin fikirlerini yaymak üzere 30 Kasım 1911’de İstanbul’da yayın hayatına başlayan Türk Yurdu mecmuası, 1912 yılından itibaren Türk Ocakları’nın yayın organı olarak yayımlanmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Türk Ocağı, 1923 yılında yeniden açılmıştır. Türk Yurdu mecmuası ise 1924 yılında yeniden yayın hayatına başlamıştır. Türk Yurdu mecmuası, Türk Ocağı’nın yayın organı olarak yayınını günümüze kadar kesintilerle sürdürmüştür. Temmuz 1997’de yayımlanan 480. sayısından itibaren hakemli dergi statüsündedir.

Türk Ocakları, Türklük ve Türk milliyetçiliği şuuruna sahip geniş bir aydın kadrosunun yetişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ocak, Türk milli kimliğinin oluşmasında ve çok milletli imparatorluktan millî devlete dönüşün ilkelerinin belirlenmesinde büyük katkı sağlamıştır. Bu düşüncelerden etkilenen asker-sivil Türk aydınları, I. Dünya Savaşı sonunda Anadolu’daki Millî Mücadeleyi yürüten veya Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların önemli bir bölümünü oluşturmuştur. Tanzimat döneminde temelleri atılan Türk milliyetçiliği fikri, II. Meşrutiyet döneminde kurulan milliyetçi teşkilâtlar ve yayımlanan mecmualarla güçlenerek Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olmuştur.

(1) Hasan Ferit Cansever, “Türk Ocağını Meydana Getiren Prensipler”, Türk Yurdu, /238 (Kasım 1954), s. 350.

(2) Hasan Ferit Cansever, a.g.m., s. 431-432.

(3) Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul, 1984, C.I, s. 432.

(4) Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği; Türk Ocakları (1912-1931). İletişim Yayınları, İstanbul 1997, s. 100-101.

(5) “Türk Ocağı İdare Heyetinin Raporu”, Büyük Mecmua, No: 6 (24 Nisan 1919), s. 87;

(6) Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları (1912-1931), Ötüken  Yayınevi, İstanbul 2004, s. 149.

(7) Füsun Üstel, a.g.e, s. 90-92.

(8) İbrahim Karaer, İlk Dönem Türk Yurdu’nda Dış Türkler ve Türkçülük II. Bölüm, Türk Yurdu, Şubat 2016, Yıl 105 - Sayı 342