Sakin Öner

Tüm yazıları
...

II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türk Milliyetçiliği-6      

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

  2. II. Meşrutiyet dönemi milliyetçiliğinin önemli şahsiyetleri

 2.1. Dönemin milliyetçi şahsiyetlerine genel bakış

II. Meşrutiyet Dönemi, Türk Milliyetçiliği fikrinin ve Türklük ülküsünün en verimli dönemidir. Bu dönemde yoğun bir teşkilâtlanma ve yayın faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Bu teşkilâtlarda ve yayın organlarında çok sayıda milliyetçi ilim, fikir ve edebiyat adamının eylem ve fikir planında önemli çalışmalar yaptıklarını görüyoruz.

Yazımızın bu bölümünde bu dönemle temayüz eden milliyetçi ilim, fikir ve edebiyat adamları üzerinde duracağız. Bunların Türk milliyetçiliği fikrine ve Türklük ülküsünün gelişmesi ve yayılmasına katkılarını ve diğerlerinden farklı görüşlerini ortaya koyacağız. Bu bölümde ele alacağımız başlıca şahsiyetler: Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, İsmail Gaspıralı, Hüseyinzade Ali Bey, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Resulzade, Necip Âsım (Yazıksız), Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Mehmet Fuat (Köprülü).

II. Meşrutiyet’ten 11 yıl önce Mehmet Emin (Yurdakul) 1897 yılında Osmanlı-Rus Savaşı münasebetiyle yazdığı “Cenge Giderken” başlıklı şiirinin ilk dörtlüğünde milli duygularını şöyle ifade etmiştir:

Ben bir Türk’üm dinim, cinsim uludur,

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Türk evlâdı evde durmaz giderim.

“Türk” sözünün nesir olarak ilk kullanıldığı nesir metin, 8. Yüzyılın başlarında Orhun ırmağı kıyısında dikilen ve Göktürk Âbideleri diye anılan yazıtlardır. “Türk” sözü ilk defa, bu yazıtların en önemlisi olan Bilge Kağan’ın kardeşi Kültiğin adına 732 yılında diktirdiği ve gelecek Türk nesillerine ışık tutan mesajların yer aldığı yazıttır. “Türk” sözünün geçtiği ilk şiir ise,  Mehmet Emin (Yurdakul)’un bu şiiridir.

Mehmet Emin bu şiiriyle edebiyatımızda ve Batı edebiyatında “Türk Şairi” ünvânını kazanmıştır. 1898’de yayımladığı “Türkçe Şiirler” adlı şiir mecmuasıyla daha 10 yıl öncesinden Millî Edebiyat şiirine öncülük etmiştir. Mehmet Emin Yurdakul milli romantik duyuş tarzının ilk temsilcisidir. Bütün bu özelliklerinden dolayı Mehmet Emin Yurdakul edebiyat tarihimizde “Milli Şair” unvanı ile anılmıştır.

Bu dönemin en önemli milliyetçi edebiyat adamı Ömer Seyfettin’dir. Ömer Seyfettin, 36 yıllık kısa ömrüne, çocuk edebiyatımızın arı ve duru Türkçesiyle yazılmış yüzlerce çocuk hikâyesini sığdırmıştır. Hikâyeleriyle günümüze kadar millî, insanî ve ahlaki duygu ve düşünceleri çocuklarımıza aşılayan Ömer Seyfettin, hem edebî, hem de siyasî bir Türkçüdür. Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermiyen Şehit, Forsa, Topuz, Prima: Türk Çocuğu ve Kaç Yerinden başlıklı hikâyeleri, ondaki engin Türklük gurur ve şuurunu ortaya koyan eserlerdir. Milliyetçilik konusunda ölçüleri çok sağlam olan Ömer Seyfettin’in Türk tarifi şöyledir: “Dili dilime, dini dinime uyan Türk’tür.” Onun siyasi Türkçülüğünü ortaya koyan kitapları da vardır. Bunlardan Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset’te I. Dünya Savaşı öncesi ve sorasında Türkiye’nin karşılaşacağı meseleler ve bunlarla ilgili çözüm önerilerine yer vermiştir. Türklük Mefkûresi isimli kitabında Türk çocuklarının milliyetperver olması için neler tapılması gerektiği üzerinde durmuştur. Yarınki Turan Devleti isimli kitabında ise Türkiye dışındaki Türklerle ilişkiler ve Türk Dünyası’nın geleceği ile ilgili düşüncelerini paylaşmıştır.

Ömer Seyfettin’in yakın arkadaşı Ali Cânib (Yöntem), Genç Kalemler mecmuasında başlattığı, Türk Yurdu, Kitaplar, Yeni Mecmua ve Türkiyât mecmualarında sürdürdüğü dilde Türkçülük çalışmalarıyla milliyetçilik tarihimizdeki yerini almıştır.

Türk milliyetçiliği fikrini bir sistem haline getiren, büyük düşünür ve sosyolog Ziya Gökalp’tir. Gökalp, “Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir” düşüncesiyle ve Türk milletinin lisanca, dince, ahlakça ve estetik yönünden ortak ve aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan bu bir bütün olduğu inancı ile çalışmıştır. Genç Kalemler mecmuasında 1910’da yayımlanan “Turan” manzumesi ile başlayan Türkçü mücadelesi, Türk Ocağı Cemiyeti ve Türk Yurdu mecmuasında devam etmiştir. Gökalp’in, Türklüğü çeşitli yönlerden ele alan çok sayıdaki eserleri içinde Türkçülüğün Esasları ile Türk Töresi isimli kitaplarının ayrı bir yeri vardır. Türkçülüğün Esasları, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve Atatürk İnkılâplarına yön veren bir başucu kitabıdır.

Yusuf Akçura’nın ifadesiyle Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Türk Ocağı’nın devamlı gelişme ve ilerlemesinde en çok hizmeti gören Ocaklı’dır. Hayatının yirmi yılını Türk Ocağı’na hasreden ve ocağın yetiştirdiği en güçlü hatiplerden olan Hamdullah Suphi, kudretli hitabet kabiliyetiyle birçok gençleri Türkçülüğün sihrine sürükleyen değerli bir şahsiyettir. 12 Mart 1921’de, TBMM’nde milli marşımız olarak kabul edilen Mehmet Akif (Ersoy)un İstiklâl Marşı’nı okuyuşuyla üç defa ayakta alkışlatan hatip de, Hamdullah Suphi’dir.

Türkiye’de Türkoloji çalışmalarının altın devrini kendi eserleriyle açan Türk âlimi Mehmet Fuad (Köprülü)’dür. Büyük Türk edebiyat ve medeniyet tarihçisi olan Fuad Köprülü, Gökalp’in etkisiyle Millî Edebiyat akımına katılmıştır. Köprülü’nün, Türkiye’nin Türkoloji çalışmalarının merkezi olmasında büyük hizmeti olmuştur. Ayrıca, bir ilim adamı olarak uzun yıllar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünde Türkoloji alanındaki ilmî çalışmalarıyla üstün hizmetler vermiştir.

Türkiye dışında yetişen Türkçülerin Türkiye’deki Türkçü teşkilâtların kurulmasında, Türkçü ilmi ve fikri çalışmaların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında büyük katkıları olmuştur. Bunların içinde özellikle, İsmail Gaspıralı, Hüseyinzade Ali Bey, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Resulzade’yi sayabiliriz. Bunlara daha sonra Sadri Maksudi (Arsal) ve Zeki Velidi (Togan) gibi şahsiyetlerde katılmışlardır.

Kırımlı İsmail Gaspıralı, 1878’de çıkardığı Tercüman gazetesinde, Türkçe konuşan topluluklar için “dilde, fikirde, işde birlik” istemiştir. Bu birlik siyasi bir birlik değil, dilde, düşüncede ve ekonomik ilişkilerde işbirliğidir. Gaspıralı, bu fikriyle Türk dünyasında büyük ölçüde etkili olmuştur.

Tanzimat’tan sonra yayın organları eliyle gerçekleştirilmeye başlanan dilde sadeleşme hareketi, 1912’de Genç Kalemler’in “Yeni Lisan” hareketi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Yeni Lisan hareketini, Tanzimat dönemindeki dilde sadeleşme çalışmalarından ayıran en önemli vasıf, zorlama unsurunun ortaya çıkışıdır. Yeni Lisancılar, kendilerini zorlayarak Arapça ve Farsça kelimelerden uzak durmaya çalışmışlardır.

Hedefleri, I. Tanzimatçılar’da olduğu gibi, halkın anladığı bir dilin ortaya çıkarılması, konuşma dili ile yazı dili farklılığının giderilmesi idi. Yeni Lisan hareketinin Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Mehmed Emin (Yurdakul) gibi önde gelen isimlerince, “Türkçeleşmiş Türkçedir” şiarı savunulurken, “dilde tasfiyecilik” olarak vasıflandırılan tavırlar da dikkati çekmeye başlamıştır. Tasfiyecilere göre (en öndeki ismi Fuad Köseraif); dilde bulunan bütün yabancı unsurlar atılmalı, elde kalan dil malzemesi ile yetinilmeliydi. Milli Edebiyat akımının temsilcileri, daha çok birinci teze yakın olmakla beraber, zaman zaman içlerinden ikinci teze yaklaşanlar da görülmüştür.

Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Cânip (Yöntem)’in; dilde sadeleşmeyi, millî şiir ölçümüz olan hece ölçüsünü kullanmayı, vatan ve millet sevgisi ile kahramanlık teması ağırlıklı eserler vermeyi ilke edinen edebî tavırları, “Millî Edebiyat” adını verdiğimiz, yeni bir edebiyat akımının doğmasına yol açmıştır.

Bu edebiyatın ilkelerine bağlı olarak hece ölçüsüyle başarılı şiirler, yurt güzellemeleri yazan Faruk Nafiz (Çamlıbel), Orhan Seyfi (Orhon), Halit Fahri (Ozansoy), Enis Behiç (Koryürek) ve Yusuf Ziya (Ortaç) edebiyatımızda “Beş Hececiler” adıyla anılmışlardır. Özellikle Ziya Gökalp, yayımladığı Yeni Mecmua (1917) ile bu şairlerimize destek olmuştur. Rıza Tevfik (Bölükbaşı) de âşık tarzı şiirleriyle, Millî Edebiyat’ın çerçevesi içinde mütalaa edilebilir.

Nesir alanında da; Yeni Tûran romanının yazarı Halide Edip (Adıvar), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Fatih Rıfkı (Atay), Refik Halit (Karay) ve Reşat Nuri (Güntekin) gibi yazarlar, Millî Edebiyat akımından etkilenmiş yazarların önde gelenleridir.

Arûz vezniyle yazmalarına rağmen, milli ve İslâmi konulardaki şiirleri sebebiyle Mehmet Âkif (Ersoy) ve tarihimizin parlak şahsiyetleri ve olayları ile Aziz İstanbul’u konu edinen şiirleriyle Yahya Kemal (Beyatlı)’i bu devirde isimlerini duyurmaya başlayan milli şairlerimiz arasındadır.

Görüldüğü gibi, Tanzimat’tan sonra başlayan ilmi, lisanî, edebî ve tarihî Türk milliyetçiliği çalışmaları, 20. yüzyılın başlarında siyasî ve edebî bir boyut kazanmıştır. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânından sonraki dönem ciddi ve seviyeli, ilmî ve edebî mecmuaların yayımlandığı, milliyetçi teşkilâtların kurulduğu, Millî Edebiyat’ın oluştuğu ve çok sayıda milletçi şair ve yazarın yetiştiği, verimli bir dönem olmuştur.

Millî Edebiyat ile uyanan millî ruh, heyecan ve mefkûre, 1915’te Çanakkale Savaşlarında Batı’nın en güçlü emperyalist devletlerine galebe çalmamıza vesile olan “Çanakkale Ruhu”nu oluşturmuştur. Bu zafer, Türk milletinin kaybolmaya yüz tutan özgüvenini yeniden kazanmasına yol açmıştır. Bu milli ruh, başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasında büyük emekleri olan bütün kumandanlarımızda büyük motivasyon sağlamıştır. Ayrıca Cumhuriyet’in kadrolarında yer alan aydınlarımızın çoğunu sarmış ve Türk milletini Türkiye Cumhuriyeti’ne taşımıştır. 624 yıllık büyük ve şerefli bir tarihi maceranın sahibi olan Osmanlı İmparatorluğu yerini, son döneminde yetişen millî ruha ve milliyetçilik şuuruna sahip evlâtlarının üstün gayretleriyle, 29 Ekim 1923 tarihinde milletler topluluğunun saygın bir üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti isimli millî devletimize devretmiştir.

Millî kimliğimizin mimarları, milli kültürümüzün yaşatıcıları öncelikle şairler, yazarlar ve ilim adamlarıdır. Özellikle Tanzimat ve II. Meşrutiyet dönemlerinde yetişen milliyetçi şairler, yazarlar ve ilim adamları olmasaydı, bugün fikir,  edebiyat, sanat, ilim ve siyaset alanlarında Türk Milliyetçiliğinden söz edemezdik. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.

Önümüzdeki sayıdan itibaren sırasıyla II. Meşrutiyet Dönemi milliyetçi şahsiyetlerinin Türk Milliyetçiliği tarihi içindeki yerlerini anlamaya çalışacağım.

(Devam edecek)