Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

Kumarhane ekonomisi!

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

Alman kalem markası Faber-Castell’in kapısında şöyle yazar: “Bu fabrika 1761’de kurulmuştur.” Hollanda Birleşik Doğu Hindistan Şirketi’nin temelleri ise 1595 yılında atılmış; bu şirkete devlet adına anlaşma imzalama, savaş ilanında bulunma ve fethedilen yerleri yönetme yetkisi verilmiştir. Londra Royal Exchange Borsası da 1571 yılında faaliyete başlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu bu yüzyıllarda tarih yazmakla meşguldür. Batı’nın iktisadi temelleri üzerinde yükseldiği çağlar ise bizim hayatta kalma mücadelesi verdiğimiz zamanlara tekabül eder. 1923 yılında, yeniden doğan Türk devleti iktisadi sahada aslında çok önceden kaybettiği bir mücadeleye girişmiştir.

Bütün olumsuzluklara ve devralınan kötü mirasa rağmen genç Cumhuriyet, ekonomi alanında önemli mesafeler kat etmiş, Osmanlı’dan kalan borçlar ödenmeye başlanırken, günün dünya konjonktürüne göre asla küçük görülemeyecek başarılara imza atılmıştır.

Aradan geçen inişli çıkışlı neredeyse 1 asırdan sonra geldiğimiz yer ise Cumhuriyeti kuran kadrolara ve Cumhuriyetin bütün kazanımlarına karşı olan kadrolar tarafından, Cumhuriyetin bütün iktisadi kazanımlarının bir bir elden çıkarıldığı bir ülke olmuştur.

Türkiye’nin bu zor yarışta mevcut düşünce yapısıyla daha fazla yer alamayacağı, Osmanlı’nın son asrını iyi bilenler için açıktır.

Ülkemiz millî şuurdan uzak kadrolarla beraber bir çıkmaza sokulurken, insanlarımız küresel sermayenin vicdanına teslim edilmiştir. Bugün Türkiye’nin ihracat kalemlerine baktığımızda, ileri teknoloji ürünlerinin yalnızca yüzde üçlük bir paya sahip olduğunu görürüz. Teknolojinin bu denli önem kazandığı ve ticari hayatı etkisine aldığı bir dünya düzeninde, yüzde üçlük teknoloji ihracatıyla ne kadar güçlü olabiliriz!

Bu zor coğrafyada onurumuzla yaşamaya devam etmek istiyorsak, birkaç asır sonrasında da ayakta kalabilecek ticari müesseselerin temellerini bugünden atmamız gerekmektedir. Oysaki ülkemiz olmayan başarının masallarıyla derin bir uykuya dalmış, uyanmasının önüne geçilmiştir. Dünyada kıran kırana bir rekabet yaşanırken, Türkiye stratejik/ekonomik akıl olarak yüzlerce yıl geriye gitmiştir.

Pentagon’da üst düzey Amerikalı askerlerin ve ekonomistlerin, küresel finans savaşı tatbikatı yaptıkları bir dünyada, iç çamaşırı ve narenciye ürünleri ihraç ederek ne kadar var olabiliriz? Bölgemizde oluk oluk kan akıp, ülkelerin sınırları değişirken ve bütün düşman bakışlar üzerimizde toplanmışken bu sistemle ne kadar mücadele edebiliriz?

Sistemler merkezde dengeye gelirler. İnsan vücudunun merkezi beyindir ve beynin aldığı hasarlar, vücutta işlev bozukluklarına yol açar. Aynı şekilde bir iktisadi sistemin merkezi de üretimdir ve üretim politikasının olmaması iktisadi sistemin çökmesine yol açar.

Kumarhane ekonomisinden medet uman bir zihniyetle, küresel güçlerin üzerimize giydirdiği tüketici gömleğini yırtıp atmamız ve üreten bir toplum olmamız ise imkânsızdır. Kumarhane ekonomisinden medet umanlar bilmelidirler ki, kumarda her zaman kasanın kazandığı gibi, para hareketlerine dayandırılan ekonomik yapılarda da paradan para kazanmayı âdet haline getirmiş küresel finans çetelerinden başkaları kazançlı çıkamaz.

Bizim yolumuz bu finans çetelerini aşarak, milliyetçi bir iktisadi sistem kurmak ve üretim ekonomisini hayata geçirmektir.

Not: Zeytin Dalı Operasyonu’nda, vatan için şehadet şerbetini içen şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.