Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

Neoliberalizm çökerken...

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

Bir sistem insanları sömürüden yani kölelikten koruyabildiği ölçüde milli bir sistemdir. İnsanı köleleştiren, emeğini sömüren ve onun şahsiyetini hiçe sayan hiçbir sistem şüphesiz milli olamaz.

Kapitalizmin özünde köleleştirme vardır. İnsan her anlamda sömürülecek bir varlıktır. Emeği çalınır, ihtiyaçları hiçe sayılır, kişiliği örselenir ve açlık sınırına mahkûm edilir. Küçük işletmeler, uluslararası şirketlere; güçsüz bırakılmış insanlar, bu şirketleri yöneten küresel sermayeye yem edilir.

Neoliberaller, iktisadi sistemin sorunsuz işleyebilmesi için bu sömürü düzenini normal karşılarlar ve sömürüyü sıradanlaştırmaya çalışırlar. Oysaki devlet bu sömürünün önünde bir engeldir. Kültür, örf, halkı millet yapan unsurlar bu sömürü düzeninin önünde aşılması gereken bir settir. İşte bu nedenle neoliberalizmin en büyük düşmanı milli devlettir. Millî devlet güçten düştükçe, egemenlik alanı azalıp, devlet hukuku ötelenip; şirketler hukuku öne çıktıkça kapitalizm mevzi kazanmış olacaktır.

Piyasanın kendi kendine dengeye geleceği ve devletin hiçbir şart ve koşulda piyasaya müdahil olmaması gerektiği artık çökmekte olan kapitalizmin, ulusları inandırmaya çalıştığı en büyük yalanıdır. Bugün çok açık şekilde bilmekteyiz ki, kalkınmanın en önemli ayağı devlettir. Devlet, olması gerektiği sahalarda, olması gerektiği kadar kesinlikle piyasanın içinde olmalı, gerektiğinde piyasa aktörlerine öncülük etmelidir.

Liberal politikaları Türkiye özelinde incelediğimizde ise sonuç ortadadır. Neredeyse tamamen yabancıların eline geçmiş bir bankacılık/finans piyasası, samanı dahi ithal etmek zorunda kalan bir tarım pazarı, yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan ve her yıl ödenmek zorunda kalan milyarlarca dolar faiz liberalizmin ülkemizi getirdiği noktadır. Liberalizmin başımıza bela ettiği büyük sorunlardan, liberal politikalarla kurtulmamızın imkânı yoktur. Ortaya yeni çözümler koymak ve millî bir iktisat anlayışının duvarlarını örmek durumundayız.

Savaşla kazandığımız bağımsızlığın, devlet ekonomiden arındırıldıkça aşındığı bugün baktığımız noktadan açıkça görülmektedir. Geldiğimiz noktada devlet kuran Gazi Meclis, yabancı yatırımcıların çözüm merkezi olmuş, hangi yabancı şirkete, hangi kanun gerekliyse çıkararak geleceğimizi ipotek altına alıyorsa, durduğumuz yerin hatalı olduğunu idrak etmek durumundayız. Neoliberal çözümlerle, parası olanın piyasaya giriş yaparak, bir süre sonra ikiye katladığı parasını da alıp kaçtığı bir ülke olmaktan kurtulmamızın imkânı yoktur.

İçerisinde bulunduğumuz şartlar, yeni ve millî bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Gelecek birkaç yazımızda bu millî yaklaşımı ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.