Yağmur Tunalı

Tüm yazıları
...

Sinemada, Televizyonda, Sahnede Oyuncularımız Türk’ü Oynayamaz

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Yağmur Tunalı

Konservatuar çıkışlı tiyatrocularımızın eski Yeşilçam sinemasında başarılı olanları azdır. Bu önemli göstergedir. Çünkü o devirde Şehir Tiyatroları ve özel tiyatro oyuncuları çoğunluktaydı ve Türk’ü Türk gibi oynarlardı. Orta Oyunu ve diğer gelenekli temâşâ türlerinin tiplemelerine hâkimdiler. Yazılı tiyatro döneminin geniş kadrolu tip ve karakterlerini de hayattaki örneklerine göre oynarlardı. Yadırganmazdı, benimsenirdi.

Konservatuar çıkışlılar bu büyük birikimi değerlendiremediler. Onları örnek alamadılar. Yetişme tarzları buna engel oldu. Âdetâ, onlarla aralarına set çektiler, biz böyle oynarız, demeye getirdiler. O oynayış da iğreti düştü. Gerçeğe uymadı. Konservatuar mezunu oyuncularımızdan büyük isimler çıktı. İyi işler çıkardılar; ne çare,  yerli hayata yakın bir oyunculuk gösteremediler. 1946’dan beri diyemesek de 1960’lardan beri böyledir.

Neden bizi oynayamazlar?

Televizyonda, sinemada ve tiyatroda yerli tipleri oynama konusunda sıkıntıları vardır. Türk çocukları, konservatuardan sanatlarını sağlam ölçülerle icra edecek donanımla mezun oldular, fakat bizden uzaklaştılar. Başka bir kültür dünyasını benimsediler ve o kültür çevresinin yaşayış ve insan özelliklerini oyunlarına merkez yaptılar. Başka türlü oynayamayacak kadar onların hareketlerini, tavır ve davranışlarını değişmez ölçü gibi aldılar. Bir Kültür Bakanımız,  “Opera ve balede Türk adımını yerleştireceğiz.” dediğinde kopan kıyamet bundandı. Bunlar üzerinde durmak lazım. Oyuncu yetiştirmemizde derin bir tercih problemi var. Konuyu az çok bilenler şu kanaate varırlar: Onlar, sanki bizi oynamak üzere yetiştirilmediler. Bu durumun dünyada örneği var mı bilmiyorum.

Ankara’nın ortasında, bir adacıkta, başka bir insan tipi yoğuruldu. Konservatuar Ankara’nın Cebeci-Demirlibahçe’sinde Site Yurdu’nun bitişiğindeydi fakat hayatımıza Londra’dan daha uzaktı. Dışarda okusalar ancak bu kadar olurdu; bizimle yaşadılar ama böyle yetiştiler ve sahnede bizi bizden başka türlü oynadılar.  Bu garip durumu Türkiye pek konuşmadı.

Diksiyon belirleyici derslerdendir. Oyuncu, her şeyden önce ve her şeyden sonra Türkçeyi doğru ve güzel söyleyendir. Çok yönlü ders ve çalışmalar gelir diksiyona dayanır. Türkçe’yi iyi telaffuz edemeyen, yanlış tonlayan, sesini bu yönde kullanamayan kişi her konuda iyi olsa bile kaybeder. Nitekim konservatuardan diksiyon eksikliği yüzünden mezun olamayanlar vardır.

Diksiyon olmazsa olmaz

Sahne sanatkârlarımızı yetiştiren konservatuarın kuruluşu diksiyonda da belirleyicidir. Alaylıların yerini mektepliler alacaktır. Öyle istenmiş ve öyle olmuştur. İstisnalara her zaman yer olmakla beraber doğrusu da budur. Yalnız şurası kesindir: Okul iyidir, alaylılık kötüdür denemeyecek durumlar vardır. Muhtemelen bunların başında oyunculuğumuzu saymak gerekecektir.

Sebebi gayet açıktır. Birkaç defa tekrar ettim: Konservatuarımızı kuran Karl Ebert Almandır. İyi bir şey yapmıştır. Fakat adamcağız Türkçe bilmiyordu. Türkçe bilmeyenin Türk çocuklarına diksiyon öğretemeyeceği su götürmez bir gerçekti.  Düşündü, teknik bir iş yapmak istiyordu, gereken oydu. Bizden uygun kimse bulamadı. Almanya’dan ses eğitimi için Prof. Kuhenbach’ı getirdi. Çare olamazdı, nitekim olmadı. Pratik ses eğitimi verdi. Genel geçer diksiyon ilkeleri üzerinde durdu.  Prof. Tahsin Banguoğlu da teorik ses eğitimi hocalığını etti. Fakat bu da yetmedi, yetmezdi.

Diksiyon deyince…

Diksiyon Latincedir ve söz demektir. Özel manada, konuşulan dilin incelenmesi ve kullanılması; seslerin, kelimelerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarının hakkını vererek söylemedir. Pek çok şekilde tarif edilmiştir. En özlü tarif şudur: “Diksiyon, dilin müzik karakterini en büyük başarı ile yaşatabilme”dir. Beklenen budur. Başka bir milletten bir büyük bilgin veya sanatkârın, bilmediği bir dilin müziğini öğretmesi hayal bile edilemez. Bizde yaşanan bu garabettir. Olacak iş değildir.

Karl Ebert üstadımız ve getirdiği Alman Hoca, Türkçe’de bozucu rol oynamışlardır. Bunu ilk defa ben söylüyor değilim, dokunup geçenler ve yazanlar oldu. Ebert veya bir başka dili konuşan bir kimsenin ne kadar büyük sanatçı veya âlim olursa olsun, Türkçe’nin inceliklerini ve özellikle ses değerlerini öğretmesi düşünülemezdi. Kendisi de farkındaydı. Bunu bilmeyecek kimse değildi. Söylediğim gibi tedbir düşündü ve çeşitli denemelerde bulundu. İstediği şekilde sistematik diksiyon öğretebilecek isim bulunamadı. Banguoğlu desteği yetmedi.

İngiltere’de Bath Tiyatro Okulu’nda öğrenim gören Nureddin Sevin o sırada düşünüldü. Gerçekten en uygun isimdi. Kabataş Lisesi’nde hocaydı.  Türkçesi mükemmeldi. İyi bir aileden geliyordu, güzel Türkçe’nin konuşulduğu çevrelerde yaşamıştı. Konservatuarda tam anlamıyla ilk diksiyon hocamız odur, diyebiliriz. Aslında sıralama şöyledir: 1936’da açılan İstanbul Öğretmen Okulu’nun tiyatro bölümünde Muhsin Ertuğrul ve 1947’de basılan ilk Türkçe diksiyon kitabını yazan İ. Galib Arıcan diksiyon hocalarıydılar.  Nureddin Sevin onlardan sonra ve konservatuarda ilktir. Daha sonra Ebert’in diksiyon hocalığı için Fransa’ya gönderdiği öğrencisi Nüzhet Şenbay gelecektir.

Bu isimlerden Nüzhet Şenbay’a gelinceye kadar, kitap meselesi büyük ölçüde halledilmişti. Konservatuar öğrencisi için müfredata konulan ses tekniği, ağız alıştırmaları, boğumlama vesair konular hepsinde vardır. Nureddin Sevin’in Turgut Erem’le yazdığı Milletlerarası Fonetik İşaretiyle Konuşma Dilimiz kitabı bana çok Türkçe gelir. Nureddin sevin, Türkçe’yi iyi bilen bir nesilden geldiği için, tekniği sağlam bir dile oturtmuştur.  Türk hayatından, Türk yazarlarından ve konuşma dilinin inceliklerini veren deyim ve atasözlerinden çok örnek almıştır. Ağız ve söyleme alıştırmaları için kullanılan tekerlemeler zaten Türkçedir. Klasik Batı eserlerinden çevrilenler de güzel bir Türkçe iledir. Konservatuarın eksiğini tamamlayan bir yazış ve örneklemeyi esas almıştır. Kültür eksiğini tamamlamaya yönelik yerli alıntılar ağırlıklıdır.

Nureddin Sevin unutulmayacak bir isim

Nureddin sevin Türk kültürünü iyi bilenlerdendir. Şairliği de vardır. Büyük şansımızdır. Eserleri, geniş kültürünü ve sağlam düşüncelerini gösterir. Türk Kıyafet Tarihine Bir Bakış eseri en önemlilerinden biridir. Oyunlar da yazmıştır. Bunlardan biri Türk Kadınları Kültür Derneği’nin Türk Ev Kadınları Derneği iken 1968’de açtığı bir yarışmada ikincilik kazanmıştır.  Çok yönlü bir kültür adamıdır. Üstünlüğü buradadır. Diksiyon kitabına da bu yansımıştır; fakat sonraki yıllarda Şenbay konservatuar hocası olduğu için onun diksiyon kitabı okundu.

İlk diksiyon kitabımızı yazan İ. Galib Arıcan’ın eserini inceleme fırsatı bulamadığım için fikir yürütemiyorum. Yalnız tahmin edeceğimiz bir tarafı vardır. Türkçesi mutlaka güzeldir. Ondan ve Muhsin Ertuğrul’dan Türkçe telaffuz öğrenenler hiç şüphesiz öndedir. Yetiştiğimiz Şehir Tiyatroları sanatçılarına bakarak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Vasfi Rıza Zobu son yıllarında televizyon sohbetlerinde de bu kaybolan güzelliği anlatırdı.

Demek istediğim şudur: Türk tiyatrosunun okullaşması büyük talihimizdir. Kuruluştaki yanlışlarımız yüzünden bu talihi yeterince doğru değerlendirdiğimiz söylenemez. Mesele Türkçe ve Türk kültürüdür. Konservatuardan yetişen gençlerimiz, bu konuda zayıf kalmışlar, Türkçeleri de beklenenden düşük seviyede seyretmiştir. Bu acı gerçeği bilmek ve kabullenmek zorundayız. O güzelim Türkçeyi olağanüstü güzel konuşanların bulunduğu yıllarda bu kopuş düşündürücüdür.

Alaylı oyuncular müthişti

Hâlbuki bizim alaylı dediğimiz sanatçılar Türkçe’de titizdiler. Mükemmel telaffuzları vardı. Örnek konuşmacı ve seslendirmeciydiler. Sadece Ferdi Tayfur değil, hemen hepsi hayranlıkla dinlenirdi. Bu rahmetli tiyatro sanatçısı Ferdi Tayfur’un, arabeskçi Ferdi Tayfur ile karıştırılma ihtimali bugün için kuvvetlidir. Sadece isim benzerliği vardır. Söylediğimiz Ferdi Tayfur, unutulmaz telaffuzu ve sesiyle tarihimize geçmiş bir isimdir. Türkçe’nin büyük bir sanatkârıdır. Onun ismini anmadan diğer örnekleri vermek olmazdı.  Tiyatromuzun, eski Yeşilçam filmlerinin çoğunun Türkçesi mükemmeldir. İlk nesil radyo spikerlerinin Türkçeleri de şahane örneklerdir. Mesut Cemil gibi açıklamalı program sunucularının, program konularından yüzlercesinin Türkçeleri de ulaşılmaz değerdedir. Bugün o ses kayıtları olsa da her yerde, okullarda dinlense, konservatuarlarda diksiyon derslerinin örnekleri arasında sayılsa…