Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Türk Milliyetçiliğine Genel Bakış-3

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Tanzimat döneminde Türkiye dışında milliyetçilik

Türkiye coğrafyasında Tanzimat döneminde bu milliyetçilik hareketleri devam ederken, Orta Asya, Kafkas, Azerbaycan, Kırım ve Kazan Türkleri arasında da şuurlu milliyetçi şahsiyetlerin yetiştiği ve bunların çeşitli eserler verdikleri görülmektedir. Bu şahsiyetlerin Türkiye’deki milliyetçilik alanında ilmî, fikri ve siyasi çalışmalar yapan şahsiyetler üzerinde çok etkileri olmuştur. Bu şahsiyetlerin başlıcaları; Özbekler Şeyhi Buharalı Süleyman Efendi, Şeyh Cemalleddin-i Afganî, Mirza Feth Ali Ahundof (Ahundzâde), Hasan Bey Zerdabî, Şahabeddin-i Mercanî, Topçubaşıoğlu Ali Merdan, Sabir ve Gaspıralı İsmail’dir.

Özbekler Şeyhi Buharalı Süleyman Efendi, ‘Lûgat-ı Çağatay ve Türki-i Osmanî’ (Çağatay Sözlüğü ve Osmanlı Türkçesi) isimli eseriyle dil, folklor ve siyaset adamlarında Türk milliyetçiliği yapmıştır. Süleyman Efendi, bu eserinde Çağataycayı dünyada bulunan ana dillerden biri olarak kabul etmiş ve Osmanlı Türkçesinin kaynağı olduğunu söylemiştir. Ayrıca Osmanlı Hanedanı’nın soydan soya Türk ırkından olduğunu ve çıkış yerlerinin de Maveraünnehir ülkesi olduğunu belirtmiştir. Buharalı Şeyh Süleyman Efendi, II. Abdülhamit tarafından bir diplomat gibi Türkistan’daki Türk hanlıklarına ve Türkistan halkına gönderilmiştir. Orada Babür ve Buhara emirleriyle de görüşmüştür. Türkmen ülkesine seyahati ile ilgili şu beyti yazmıştır:

“Türkmenin halini bir bir bildim

Cins ve miktarını defter kıldım”

Süleyman Efendi Türkistan’dan padişahın elçisi sıfatıyla Hindistan’a gitmiş ve o ülkeyi dolaşmıştır. Oradan da Orta Asya üzerinden dönmüştür. Osmanlı devleti Süleyman Efendi’yi 1877 Türk-Rus Savaşı sırasında Orta Asya’ya göndererek hem Doğu ve Batı Türklerin arasında kan, dil ve inanç birliğini hatırlatmak istemiş, hem de onları gelecekteki Rus tehdidini hatırlatmak istemiştir. ‘Lûgat-ı Çağatay ve Türki-i Osmanî’ bu seyahatten sonra yazılmıştır. Süleyman Efendi bu eseriyle Türklerin dil ve soy açısından birliğini ortaya koymaya çalışmıştır.(1)

Bütün İslâm âleminin yaşayabilmesi için, müslüman milliyetlerin, milli şuura sahip olmaları gereğine inanan Şeyh Cemaleddin-i Afganî, ırkının Türk olmamasına rağmen, Türk toplulukları arasında dolaşarak ırkî ve lisanî birliğin üzerinde durmuştur. Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi bilen Afgani, bütün İslâm ülkelerini dolaşmış ve oralarda verdiği konferans ve derslerde özetle şunları söylemiştir: “Cinsiyet, yani milliyet dışında mutluluk yoktur. Dilsiz cemiyet olmaz. İnsanları birbirine bağlayan iki bağ vardır. Biri dil ve ırk birliği, diğeri ise din birliğidir. Dil birliğinin, yani ırk birliğinin kalıcılığı, dinden daha devamlıdır.”

Cemaleddin-i Afgani, müslümanların Batı emperyalizmi karşısında içine düştükleri zillet halinden kurtulmaları için dinlerinin özüne dönmeleri gerektiğini, bunun için de müslüman toplumların her birinin zihniyetiyle ve yaşayış şekliyle modernleşmesi gerektiğini söylüyordu. Toplumun modernleşmesi için öncelikle milletleşmesi gerekir. Ona göre, İslamcılığın hedeflerine ulaşması için milliyetçiliğe ihtiyaç vardır. Afgani, “dünyada mutluluk diye kabul edilen, her konuda başarılı olmanın, milliyetin birliği, gelişmesi ve olgunlaşması ile mümkün olacağı” görüşündedir.

Afgani hakkında lehte ve aleyhte çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Hakkında mason veya İngiliz casusu olduğuna dair rivayetler vardır. Ama şu kesindir ki, Afgani, fikirleri ile Türk milliyetçiliği ve İslâm modernizmi konularında Türk aydınları üzerinde çok etkili olmuştur. Bilhassa Mehmet Emin (Yurdakul) ve Mehmet Akif (Ersoy) gibi şairlerimizin ruh ve düşünce dünyalarına çok tesir etmiştir.

Azerbaycan Türklüğünün ilk dram yazarı, alfabe ıslahatçısı, milli şair, tenkitçisi ve filozofu olan Mirza Fethali Ahundof (Ahundzâde), Azerbaycan Türkçesi’nde Avrupaî ve milliyetçi bir edebiyatın ilk ve güçlü temsilcisi olmuştur. Ahundzade, mahalli Türk şivesiyle yazdığı komedileri ile tanınmıştır ve İslâm alfabesinin ıslâhı ile uğraşmıştır. Azerbaycan’da ve Türk Dünyası’nda 2012 yılı ‘Mirza Fethali Ahundzade Yılı’ olarak kutlanmış ve onun basiretli mücadelesinin ve eserlerinin, Türk Dünyası’nın aydınlanmasında yeni ufuklar açacağı ifade edilmiştir.

Rusya’da ilk Türkçe gazete olan Ekinci’yi 1875 yılında Bakü’de yayınlayan Melekzâde (Melikzâde) Hasan Bey Zerdabî’nin de milliyetçilik tarihinde özel bir yeri vardır. Ruslar’ın Kafkasya ve Azerbaycan’daki sömürgeci siyasetini anlatmak, halkı cehaletten ve geri kalmışlıktan kurtarmak için 1875 yılında çıkarılan bu gazete, 1877-1978 Osmanlı Rus Savaşı’nda Osmanlı devletini savunduğu gerekçesiyle Ruslar tarafından kapatılmıştır. Türk dünyasının ortak bir edebi dil ve tek bir gayesi olması gerektiğine inanan, bunun gerçekleşmemesi halinde parçalanacağını söyleyen Zerdabi, Azerbaycan ve Kafkasya Türklüğünün esaret ve bilgisizlikten kurtarılması için ömrü boyunca mücadele etmiştir. Azerbaycan basınının kurucusu sayılan Zerdabi’nın gazetesinde Necefbey Vezirof, Mirza Fethali Ahundzâde, Seyyid Azim Şirvânî gibi tanınmış kişilerin de yazıları çıkmıştır. 

Ekinci gazetesi kapatıldıktan sonra Kafkasya’nın yönetim merkezi olan Tiflis’te Ünsizâde Sait ve Celâl Kardeşler tarafından Ziyâ-yı Kafkasya isimli haftalık bir milliyetçi gazete çıkarılmıştır. Kafkasya Türklerini dünyanın durum ve olaylarından haberdar etmek üzere çıkarılan bu gazetede, İslâm ve Osmanlı ülkelerinin haberlerine diğerlerinden fazla yer verilmiştir.  12 yıl yayımlanan bu gazetenin 10. yılında Keşkül isimli bir haftalık dergi de çıkarılmıştır. Azeri Türkçesini İstanbul Türkçesine yakınlaştırmak gayesiyle kurulan bu dergide Azeri, Çağatay, Nogay ve Osmanlı şivelerinde makalelere yer verilmiştir.

Kazan Türklerinde milliyetçiliğin ilk sesi olan Şahabeddin-i Mercanî, ‘Kitab-ı Müstefâdü’l-ahbar fi Ahval-i Kazan’ isimli Kazan tarihi ile ilgili kitabını Kazan Türkçesiyle yazmış ve Kazanlı müslümanlara, dinden başka bir de milliyetin varlığını, acı, açık ve sert bir dille ortaya koymuştur. Bu eser, Kuzey Türklüğü içinde milliyetçilik şuurunun teşekkül etmesine büyük katkı sağlamıştır.

Azerbaycanlı avukat, yazar, gazeteci ve siyaset adamı Topçubaşıoğlu Ali Merdan, Kafkasya Türkleri arasında birliğin kurulmasına çalışan bir Türk milliyetçisi olarak dikkati çekmektedir. Topçubaşıoğlu, bir aydın olarak milletinin haklarını Rus yönetimi karşısında uzun yıllar müdafaa etmiş, bir devlet adamı olarak da 1918-1920 yılları arasında Azerbaycan milli devletinin menfaatlerini uluslararası arenada savunmuştur.

Azerbaycan’ın ilk millî şairi Mirza Elekber Sâbir’dir. Sâbir, ‘Molla Nureddin’ isimli mizah mecmuası ve ‘Hophopnâme’ isimli şiir kitabıyla yurdunun ve milletinin ilerlemesine engel teşkil eden unsurlarla mücadele etmiştir.

Bu dönemde, Türkiye dışındaki Türkler arasındaki milliyetçilik hareketinin en güçlü ismi ise Gaspıralı İsmail’dir. O. Kırım’ın idare merkezi Akmescid şehrinde çıkan Tavrida gazetesinde tefrika ettiği “Rusya Müslümanlığı” başlıklı makaleleri ve bütün Türklüğün ilk sistemli fikriyatını yapan Tonguç gazetesindeki yazılarıyla dilde birliği savunmuştur. Gaspıralı, Türkçenin sadeleşmesini ve bütün Türk illerinin ortak Türkçe ile konuşmasını, böylece bütün Türkler arasında dil birliğinin sağlanmasını, Türk birliğinin kurulmasını amaçlıyordu. Gaspıralı İsmail, çıkardığı Tercüman gazetesiyle bütün dünya Türklüğünü etkilemiştir. O’nun Türklük dünyasında yaptığı en önemli hizmet, “Dilde, fikirde ve işte birlik” ilkesini ortaya koymuş olmasıdır.

Gaspıralı’nın temel düşüncesi, yalnız Kırım Türklerinin değil, bütün Türk dünyasının hattâ İslâm âleminin uyanıp ayağa kalkması idi. Bunun iki yolla sağlanabileceğine inanıyordu. Birincisi neşriyat, ikincisi ise eğitimdi. Ona göre, milletin çocuklarını kendi dillerinde okutmak, Avrupa’nın ilmini, hüner ve sanayiini onlara kazandırmak gerekiyordu. Bu, hayatın bütününü içine alan usul-i cedid (yeni metot) ile mümkündü. Usul-i cedid,  Batı’nın sadece ilmini, eğitim usullerini almak değil, hayat tarzını da benimsemek, yani çağdaşlaşmaktı.  Gaspıralı Rusya Türklerinin hızla okuma yazma alanında seferberliğe girmelerini acil bir ihtiyaç olarak görüyordu. Okuma yazmayı kendi geliştirdiği usul-i cedid ile öğretmek ve bunu çocuklara öğretecek öğretmenleri yetiştirmek için ilk öğretmeninin kendisi olduğu kurslar açtı. Gaspıralı, yoksul çocukların okutulması için ‘Cemiyet-i Hayriye’ adıyla kurduğu derneklerle, birçok Kırımlı Türk gencine Rusya Üniversitelerinde yükseköğrenim görme imkânı sağlamıştır.

Ayrıca, Türkiye dışında başlattıkları milliyetçi çalışmaları, daha sonra Türkiye’de sürdüren Kazan Türklerinden Yusuf Akçura ile Azerbaycan Türklerinden Hüseyinzâde Ali Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey ve Topçubaşıoğlu Ali Merdan Bey’in çalışmaları, Türkiye’de 1908’den sonra hızlanan milliyetçi teşkilatlanma ve yayın faaliyetlerine büyük katkılar sağlamış, birçok Türk aydını, düşünürü ve edebiyatçısı üzerinde etkili olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun  fikrî dinamiklerinin oluşmasını sağlamıştır.

(Devam edecek)

 

(1) Süleyman Efendi’nin bu eserinin I. cildi 1298 (1882) yılında İstanbul’da Mihran Matbaası’nda basılmıştır. Bu eser yeni yazıya çevrilmemiş olup tıpkı basımları yapılmıştır. II. Cildi basılmamış olup, hakkında bir bilgi de bulunmamaktadır.