İskender Öksüz

Tüm yazıları
...

Türk müsün, Müslüman mısın? - I

Yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

İskender Öksüz

Size bir sürprizim var. Bu yazı, Bilim, Din ve Türkçülük kitabım hakkında değil. Dolayısıyla kitapta ne olduğunu ifşa edip okumayanların heyecanını öldürmeyeceğim.

Bu yazı müzmin bir soru hakkında: Türk müsün, Müslüman mısın? Bir de on yaşımdan beri duyduğum bir başka soru var. Bir Gayrimüslim Türk’le, bir Müslüman Arap denize düşse hangisini kurtarırsın? Yarım asır geçti, hâlâ yüzmeyi öğrenemedi bu şavalaklar.

Erol Güngör: Asıl niyeti gizlemek için

Aslında bu sorular iyi niyetle sorulmaz. Nedir niyet? Niyet bu topraklar üzerindeki bin yıllık Türk egemenliğine son vermek, PKK’nın ve Çözüm Süreci’nin kelimeleriyle, “Ortak Vatan”a gitmek, yani egemenliği bir yığın ırka dayalı etnisite arasında paylaştırmaktır. Düpedüz ırkçılıktır. Niyeti Erol Güngör(1), pek güzel anlatır:

İslamcılık şimdiye kadar hep hâkim milliyete karşı hoşnutsuzluğunu doğrudan doğruya belirtemeyen etnik azınlıkların ideolojisi olmuştur. Bunların amacı İslam ülkeleri arasında birlik sağlamaktan ziyade kendi yaşadıkları ülkede milliyetçi politikayı etkisiz duruma getirmektir. Bu azınlıklar ayrılıkçı bir politika takip edecek kadar kalabalık ve güçlü olduklarını hissettikleri an kendi istikametlerinde bir milliyetçilik hareketi açıklamaktan hiç geri kalmazlar; böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslam davasının şampiyonu olarak görünürler...

Analiz ve sentez

Evet… Neydi başlığımız: Bilim, Din ve Türkçülük. Birkaç yıl önce olsaydı “Bilim, Din ve Milliyetçilik” derdim. Fakat milliyetçilik kelimesinde sahtekârlık yaptıkları için öze döndüm, artık Türkçülük diyorum. Atsız Bey’e göre Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin özel ismidir. Arapçılık, Almancılık, Amerikancılık Arap, Alman, Amerikan milliyetçiliklerinin özel ismi olduğu gibi. Öze döndüm, çünkü Türk milliyetçilerinin fikriyatını yapan, temel eserlerini verenler böyle demiş. Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset’indeki siyaset tarzları, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülüktür.  Ziya Gökalp’in büyük eseri Türkçülüğün Esasları’dır.

Dâhi fikir adamlarımız buna benzer anlamların analizi, ayrışması meseleleriyle uğraşmışlar. Evet, ayırmak aslında bir analiz işi. Pek kolay değil. Meselâ Ziya Gökalp’in kültür-medeniyet ayrımı böyle bir analizdir, böyle bir tahlildir.  Bu kavramlar üstünde düşünmemizi kolaylaştırmıştır. O onların farkını bize gösterince bunlar bir birini nasıl etkiler diye sormamız mümkün oldu. Meselâ Mümtaz Turhan-Erol Güngör ekolü de bu ayrımın mutlak şekilde yapılamayacağını söyler. 

Ayırmak ve analiz zorsa sentez daha da zordur. Akçura da Gökalp için öyle söylüyor. Mealen “Ben analiz yapıyorum ama Gökalp sentez (telif) yapabiliyor, o benim yaptığımdan daha zordur” diyor.

Mensubiyetle ayrım yapılamıyor

Gökalp’in büyük sentezi Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak eserindedir. İstanbul’da, Türk Ocağı’nda Gökalplerle birlikte yıllar geçiren Mehmet Emin Resulzade, 1918’de, yani bundan bir asır önce Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olmuş ve Gökalp’in sentezini bu Türk devletinin bayrağına işlemiştir. Bugün de Azerbaycan’da dalgalanan aynı bayraktır. Onda mavi Türklüğü, yeşil İslam’ı ve kırmızı medeniyeti temsil eder. Azerbaycan bayrağı, Türk milletinin bunların üçüne birden mensubiyetini ifade ve ilan etmektedir.

Evet, başlığımız Bilim, Din ve Türkçülük. O halde söyleyin bakalım, hangisini tercih edeceksiniz? Bilim mi, din mi Türkçülük mü? Eğer bu konuşmanın saçmalaştığını hissediyorsanız, doğru yoldasınız demektir!

Türk müsün Müslüman mısın? Bu soru da son derece saçmadır, çünkü Türklükle Müslümanlık arasında mensubiyete dayanan bir ayrım yapılamaz. Bunlar ayrı kategorilerdir. İnsan ayrı kategorilerden hepsine birden mensup olabilir.

  • Erkek misin kadın mı? Ayrım yapılır, cinsiyet aynı kategoridir. İkisine birden mensup olunamaz.
  • Liberal misin, devletçi mi? Ayrım yapılır, ekonomide doktrinler kategorisi... İkisi birden olmaz.

Bunlar makul sorular. Aynı kategoriye ait kümeler arasında tercih yapılabilir, seçim sorulabilir. Fakat ayrı kategorilerde seçim sorulamaz:

  • “Erkek misin liberal mi?” Saçma!
  • “Kadın mısın Türk müsün?” Saçma!
  • “Türk müsün Müslüman mısın?” Saçma!

Bir insan bu son misallerde aynı anda hem biri hem diğeri olabilir. Hem Türk hem Müslüman, hem Türk hem erkek olunabilir. Daha karmaşık iç-içe mensubiyetler de mümkün:

  • Kadın, İnsan, Galatasaraylı, Egeli veya Azerbaycanlı, Mühendis, Türk, Müslüman, İşçi sınıfından…

Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi(2) kitabımda iç içe mensup olunan toplum birimlerinden ve tercih meselesinden ayrıntısıyla bahsetmiştim.

Bu kategoriler mensubiyete göre bir birinden ayrılamıyor, çünkü aynı anda birçoğuna mensubiyet mümkün. Bilim, din ve Türkçülük arasında bir ayrım yapmak istiyorsanız mensubiyete değil, her birinin amacına göre ayrım yapmalısınız. Bunların maksatlarına göre

Maksada dayanarak ayrım yapılabilir

Bilim, din ve Türkçülüğü mensubiyete göre değil, her birinin maksadına göre yapabilirsiniz. Bunu yaptığınızda da siyasî ümmetçi dinbaz propagandasının anlamsızlığı açık seçik ortaya çıkar.

tablo

Tablonun ayrıca açıklanmaya ihtiyacı yok. Bilim evreni tasvir etmek ve zaman içinde nasıl değişeceğini tahmin etmek için kullanılır. Geleceği tahmin etmek için veya geçmişi keşfetmek için… Bilim adamı farkında olsa da olmasa da bilim son tahlilde insanların yararı için yapılır.

Diğer taraftan bilim, değerlerimizin kaynağı değildir. Bilim size atom çekirdeğini nasıl parçalayacağınızı öğretir; bununla kanseri mi tedavi edeceğiniz, yoksa atom bombası yapıp insan mı öldüreceğiniz bilimin konusuna girmez. Bilim bir mensubiyet kaynağı da değildir. Fransız İhtilali’ni izleyen ölçüsüz pozitivizm bir ‘bilim dini’ yaratmaya kalkmıştı. Bu bir sapmaydı ve bilim insanları arasında bile karşılık bulamadı. Zaten başımıza ne geldiyse bilim, din ve siyaset gibi kategorilerin savunucularının bunları sınırlarının dışında da uygulamaya zorlamalarından gelmiştir: Bilimden din çıkarmak veya dinden bilim çıkarmak, her ikisi de zorlamadır. Nihayet bilim kültür kaynağı değildir. Bilimin bazı konularını popüler seviyede bilip anlatana ‘kültürlü insan’ denebilir ama topluma ait bir değer olan kültürden anlaşılan bu değildir.

Dinbazların dinle ilgileri

Din, peygamberimizin ifadesiyle güzel ahlakı tamamlamak için inmiştir. Tabi dinbazlara bu yetmez. Onlar peygamberimizden daha üstün Müslümanlardır zahir! Din, bilimin yerine geçecek bir keşif yolu değildir. Din tarhana çorbasını nasıl pişireceğinizi, suyun niçin kaynadığını, yer çekimi kanununu veya devleti nasıl idare edeceğinizi öğretmek için inmemiştir. Fakat bütün bunları yaparken uyacağınız ahlâk kurallarını verir. Meselâ günlük işlerinizden devlet yönetimine kadar, “Allah’ın indirdiğiyle hükmedin (yönetin)” emri bunu anlatır. Allah’ın indirdiği ile yönetmek nedir: Adalet ile yönetmek, vicdan ile yönetmek, liyakate riayet etmek, istişare ile yönetmek. Ve ben Allah’ın indirdiği ile mi hükmediyorum diye kendini sorgulamak. Allah’ın indirdiği ile yönetmek, ne tıpkı Emeviler, ne de Abbasiler gibi yönetmektir. Maalesef bugünün dinbazları her konuyu dine bağlar, her konuda “İslâm’a göre…” diye söze başlar fakat bir türlü adalet, vicdan, liyakat ve istişareye yanaşmazlar. Kısaca, ahlâka riayetleri yoktur. Dolayısıyla aslında dinin özü olan güzel ahlâkla da pek ilgileri yoktur.

Türkçülük fikrinin maksadı, Türk milletinin bekasıdır. Türk milleti bir değerler manzumesine dayanan insan topluluğu olduğu için bu maksadı, “Türk milletinin, onu tarif eden değerlerle birlikte bekası” diye de tarif edebiliriz. Bu değerlerin başında Türk kültürü gelir. Türk kültürünün ana unsuru da Türk dili, yani Türkçedir. Tarih şuuru ve kültürün destan, mimarî, edebiyat, musiki gibi diğer unsurları da millî bekayı sağlamak maksadıyla nesilden nesile aktarılacak değerler arasındadır. Bin yılı aşkın zamandır Müslümanlığın, bu kültür unsurlarına etkisi açıktır. Mimarimizden edebiyatımıza, Yesevî’den Yunus’a tasavvuf mistisizminden, cenk hikâyelerine, bize has mevlid ve kandillere kadar Türk Müslümanlığını kültürümüz içinde görebiliriz. Türk İslamı olmaz. Fakat Türk Müslümanlığı vardır ve bunlar ve daha da fazlasıdır.

Nihayet, milletler rekabetinin, milletler mücadelesinin bütün gerçekliği ile sürdüğü dünyada, beka, güçlü olmakla eş anlamlıdır. Dolayısıyla Türkçülüğün maksadı, “Türk milletini güçlü kılmak, gücünü muhafaza etmesini sağlamaktır” ifadesiyle “Türk milletinin bekasını sağlamak” ifadesi eşdeğerdir. Muhakkak ki bu güç, görecedir, yani dünyanın diğer milletlerinin gücü ile boy ölçüşebilecek bir güce erişmek gerekir. Bu da ahlaka ve değerlere dayanmak ve bilimi rehber edinmekle olur, yalan nutuklarla değil.

 

(1) Erol Güngör, İslâmın Bugünkü Meseleleri, Ötüken, 1981, sayfa 181.

(2) İskender Öksüz, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, ilk baskı 1977, Töre-Devlet Yayınları (Ayhan Tuğcugil müstearıyla), son baskı Panama Yayınları 2018.