Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

Türkiye ekonomik felaketten nasıl kurtulur?

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

İktidardaki siyasetçilerimiz kabul etmese de, Türkiye özellikle son dönemde ciddi bir ekonomik krizin içerisinde. Daha önce de bu krizin neoliberalizmin krizi olduğunu ve bu krizden neoliberal öğretilerle çıkamayacağımızı çeşitli defalar yazdık.

Mahfi Eğilmez, ‘Değişim Sürecinde Türkiye’ adlı son kitabında 1929’un Büyük Depresyonunu anlatırken: “Adeta Adam Smith’in görünmez elinin gelip ekonomiyi kurtarması bekleniyordu.” diyor(1). 1929’dan 2018 Türkiye’sine değişen maalesef pek bir şey yok. Hala ‘Görünmez el’in bir kurtarıcı değil, özellikle bizim gibi ülkeler için bir felaket anlamına geldiğini anlatmakla meşgulüz.

Türkiye söz konusu olduğunda Güney Kore ile yapılan mukayeselere hepimiz alışkınızdır. Bir zamanlar aynı seviyede olan iki ülkeden Güney Kore nasıl olmuştur da Türkiye’yi çok geride bırakmış ve bu denli öne çıkmıştır?

Prof. Ha-Joon Chang bu konuda:

“Pek çok iktisatçı için cevap basittir. Kore serbest piyasanın emirlerini izlediği için başarılı olmuştur. Ülke güçlü para, (düşük enflasyon) küçük devlet, özel girişim, serbest ticaret ve yabancı sermayeli yatırımlara dostça yaklaşım ilkelerine sarılmıştır...” der ve ardından ekler: “Neoliberal yapılanma, Kore’nin 1960’larla 1980’ler arasındaki mucize yıllarında neoliberal bir kalkınma stratejisi izlediğine inanmamızı isteyecektir; ama gerçek durum çok farklıydı...”

Profesör Chang’a göre, gerçekte Güney Kore’nin bu dönemde yaptığı şey, hükümet tarafından özel sektöre danışılarak seçilen belirli endüstrileri, tarife koruması, sübvansiyonlar ve diğer türde devlet destekleriyle, örneğin devlet ihracat kurumu tarafından sağlanan yurtdışı pazarlama bilgilendirme hizmetleri uluslararası rekabete dayanabilecek ölçüde ‘olgunlaşıncaya’ kadar geliştirmek oldu...

O dönemde Kore’de hükümet, bütün bankaların sahibiydi...

Böylelikle ticaretin can suyu olan krediyi yönlendirebiliyordu...

Ülke, devlet mülkiyeti konusunda ideolojik olmaktan ziyade pragmatik bir tavra sahip olmasına rağmen, kamu iktisadi teşebbüsleri bazı büyük projeleri doğrudan üstlendi. Bunun en iyi örneklerinden biri ise çelik üreticisi POSCO oldu.

Eğer özel sermayeli girişimler önemli alanlara yatırım yapmaktan imtina ediyorlarsa hükümet, bu alanlarda KİT kurmaktan çekinmiyordu.

Ve eğer bazı özel sermayeli girişimler kötü yönetiliyorsa, hükümet bunları genellikle önce devralıp yeniden yapılandırıyor ve sonra çoğunlukla yeniden özel sektöre satıyordu(2).

Yine, Profesör Chang’a göre “Serbest piyasanın ve ticaretin anavatanı sayılan İngiltere ve ABD dâhil, hemen hemen bugünün tüm gelişmiş ülkeleri neoliberal iktisada karşı gelen politik reçetelere dayanarak zenginleşmişlerdir...” (3)

Chang’ın bu aktardıklarının doğruluğunu Türkiye ölçeğinde, 1938 yılına kadar uygulanan politikalar ile Turgut Özal’lı yıllarla uygulanmaya başlayan iktisadi politikaları karşılaştırarak da yapabiliriz.

Neoliberalizm, dışladığı ve tarihe gömmeyi arzu ettiği kamucu yaklaşımın, inşa ettiği sanayi kuruluşlarını yok pahasına elden çıkarmış, sonuç olarak sermayeye karşı ulus devleti güçsüz kılarak, savunmasız bıraktığı emeği sömürme yoluna gitmiştir.

Türkiye bu krizden düze çıkmak istiyorsa ihtiyacı olan şey bir zihniyet devrimidir. Bu devrimin kodlarına Atatürk’ün uyguladığı iktisat politikalarını izleyerek çok açık bir şekilde ulaşabilirsiniz.

Ülkemiz artık hiç olmaması gereken bir yerde; IMF’nin kapısındadır ve kısa vadede bulması gereken yaklaşık 100 milyar dolar para için maalesef başka bir kaynak ortalarda görülmemektedir.

Bu mali yapımızla, o çok arzuladığımız güçlü Türkiye’yi kuramayacağımız, küresel rüzgârlarla savrulmaya devam edeceğimiz ve yoksullaşma serüvenimizin hız kesmeyeceği aşikârdır.

Bütün değerleri kurumları elden çıkarılmış, çiftçisi üretmekten vazgeçmiş, tüketimi ithalata dayandırılmış ve ciddi tehlikeleri haber veren mali tabloları üzerine başarı hikâyeleri yazılmaya devam edilen ülkemizin bir türbülansa girmesi için dış müdahalelere pek de gerek olmadığını söyleyebiliriz.

 

(1) Dr. Mahfi Eğilmez, Değişim Sürecinde Türkiye, s. 34.

(2) https://m.dunya.com/amp/kose-yazisi/guney-kore-mucizesini-nasil-yaratti/17518

(3) Ha-Joon Chang, Sanayileşmenin Gizli Tarihi, 2015.