Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

Türkiye’nin vaziyeti ve dünya

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

İbn-i Haldun bir toplumun çöküş belirtilerini şöyle sıralar:

- Toplumda dayanışmanın yok olması

- Üretimin zayıflaması

- Fiyat ve vergilerin artması

- Liyakatin kaybolması

- Adaletsizliğin ve kayırmacılığın artması

- Umutların kırılması, karamsarlığın hâkim olması

- Göçün hızlanması

Şüphesiz İbn-i Haldun’un yukarıdaki çıkarımları size de tanıdık geldi ve size de “Eyvah!” dedirtti.

Ancak bundan daha kötüsü olmaz diye düşünmeyin. Çünkü var. O da: bu sarsıntının yok sayılması, üzerinde durulmaması ve aksine her şeyin iyi gittiğine dair halka ümit verilmesidir.

Kamu İhale Yasası 16 yılda 186 kez değişen, üniversite mezunlarının iş bulamadıkları için intihar ettiği, insanların pazarlar dağıldıktan sonra çöplere atılan meyve ve sebzeleri toplayarak çocuklarını doyurmaya çalıştığı bir ülkenin, dünyada en çok kamu ihalesi alan 10 şirket arasında 5 şirketi varsa o ülkede her şey yeni baştan ele alınmaya muhtaç demektir.

Sadece konuşarak kalkınan bir ülkeyi tarih yazmamıştır. Kalkınma strateji ister, emek ister, akıl ister, hepsinden önemlisi milli ruha ihtiyaç duyar.

Maalesef biz yeni dünya düzeninin bir milletten istediği hiçbir şeyi karşılayamıyoruz ve her geçen gün bu düzenin dışına itiliyoruz. Silahlı kuvvetlerimizin sınır ötesinde yürüttükleri başarılı operasyonlarda olmasa; bu eğitim, üretim ve adalet seviyesiyle esamemiz bile okunmayacaktır.

Yönetici sınıfımızın hala idrak edemediği önemli bir nokta vardır. Yükselmezsek düşeriz, büyüyemezsek, küçülürüz; üretemezsek, tükeniriz; zenginleşemezsek, aç kalırız. Yani Türkiye için mevcudu korumak gibi bir durum asla söz konusu olamaz. Türkiye’nin yerinde saydığı her sene, aslında ülkemiz on sene geriye gitmiştir. Kaldı ki yerimizde de sayamıyor, maalesef her sene geriliyoruz.

Siyasetçilerimiz sürekli yeni bir medeniyet inşaasından bahsediyorlar; ancak yoksul toplumların medeniyet kurucusu ve yaşatıcısı olamayacağını unutuyorlar.

Bu imar yasasından, bu ihale kanunundan, bu eğitim müfredatından, bu vergi adaletsizliğinden, bu okuma oranlarından kısaca bu sistemin içerisinden bir medeniyet çıkmaz, çıkamaz. Bu sistem ancak medeniyet yıkar; yeni bir medeniyeti gelecek çağlara taşıyamaz.

Türkiye’nin sorunları köklü ve büyüktür; ancak bu sorunları çözmeye niyetli iradenin beslendiği kaynaklar, sorunlardan daha derinde ve şüphesiz daha güçlüdür. Türkiye gibi güçlü bir ülke için her zaman bir çıkış yolu vardır. Mesele bu çıkış yolunu, hantallaşmış ve yıpranmış kurumlara enjekte edebilmekte, Türkiye’yi yeni baştan kurabilmektedir.

Türkiye kendisini maddi ve manevi buhrandan çıkaracak kadroları bekliyor. Bu bekleyiş, bizlerin iradesiyle birleşmeli ve ülkemizi gelecek çağlara güçlü bir şekilde taşıyabilmeliyiz. Tarih, bu başarıyı bizden bekliyor!