Sakin Öner

Tüm yazıları
...

YENİ ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN YENİ BAKANDAN BEKLEDİKLERİMİZ

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Salgın döneminde üçüncü öğretim yılına, 6 Eylül’de giriyoruz. Yeni öğretim yılına yeni bakanla giriyoruz. Üç yıl önce Millî Eğitim Bakanlığı görevine atanan Prof. Dr. Ziya Selçuk istifa etti ve yerine yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Özer atandı. Yeni bakan göreve başladığı ilk haftada, sanki iktidar partisi değişmiş gibi, çok sayıda genel müdürü ve başta Ankara ve İzmir olmak üzere çok sayıda ilin milli eğitim müdürünü değiştirdi. İnşallah, kendinden önceki bakanlar gibi, Liselere Giriş Sınavı (LGS) sistemini o da değiştirmez.

Yeni bakandan 6 Eylül’de başlayacak 2021-2022 öğretim yılında ilk beklediğimiz, ilk günden öğretim yılının sonuna kadar okulları yüz yüze eğitime açık tutmanın şartlarını oluşturmasıdır. “Maske-sosyal mesafe-hijyen” kuralı dışında, sınıflardaki öğrenci sayısının azaltılması, öğretmen ve okul personeli ile okul servisi ve kantin personelinin tamamının aşılanması, PCR testi, eksik personel ihtiyacının karşılanması, sınıf ve salonlarda havalandırma sistemlerinin işler vaziyete getirilmesi, teneffüslerde mutlaka sınıfların havalandırılması gibi önlemler mutlaka hayata geçirilmelidir. Bu neslin daha büyük bir eğitim açığı ile karşı karşıya kalmaması için her türlü tedbir alınmalıdır.

Gelişmiş ülkelerin çoğu, herkese ve her yere kısıtlama getirirken, okulları açık tutmaya öncelik verdiler. UNESCO verilerine göre; 28 Haziran 2021 tarihi itibarıyla 210 ülkenin 119’unda okullar tamamen açık, 56’sında kısmen açık, 16’sında ara tatil, 19’unda ise kapalıdır. Çok yüksek ve orta düzeyde bulaş riski olmasına rağmen; Almanya, Rusya, İspanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, İngiltere, İsviçre, Fransa, İtalya, İsveç, Belçika, İrlanda, İsrail, ABD, Arjantin, Brezilya ve Kanada gibi ülkeler, okullarda rutin hızlı antijen testleri kullanarak yüz yüze eğitimi tamamen açık/kısmen açık statüsünde sürdürdüler.

Ülkemizde ise salgın seyrine göre bir açılan bir kapanan okullar nedeniyle yüz yüze eğitimde ciddi aksamalar oldu. Eğitimin yüzde 90’ı uzaktan eğitim yoluyla yapıldı. Fakat 3 milyondan fazla öğrenci bulunduğu yerleşim biriminde internet altyapısı ve öğrencilerin dersleri takip edecekleri bilgisayar, tablet, televizyon ve akıllı telefon gibi araçları olmadığı veya ailenin eğitim çağında çok çocuğu olduğu için uzaktan eğitime ulaşamadılar. Bu süreçte Millî Eğitim Bakanlığı 500 bin civarında öğrenciye tablet dağıttı, fakat bu ihtiyacın yüzde 20’sini bile karşılamadı. Bakanlığın ileride yeniden uzaktan eğitim yapma zorunda kalınabileceğini düşünerek, internet bağlantısı olmayan yer ve tabletsiz öğrenci kalmaması için gereğini yapmalıdır.

Öğrencilerimiz arasında salgından önce de aldıkları eğitim açısından bir eşitsizlik vardı. Öğretmen kadrosu tam olan merkezi okullarda okuyan öğrencilerle, öğretmen kadrosu eksik olan kırsal kesimlerdeki ve kentlerin dış mahallelerindeki okullarda okuyan öğrenciler arasında bir eğitim farkı vardı. Bakanlık, son yıllarda lise düzeyindeki okullarımızı da ikiye ayırdı ve sınavla öğrenci alan okullara “nitelikli okul”, sınavsız öğrenci alan okullara “niteliksiz okul” sıfatını verdi. Salgın sürecinde eğitimdeki uçurum iyice açıldı. Öğrenciler bu defa “uzaktan eğitime ulaşanlar” ve “uzaktan eğitime ulaşamayanlar” diye ikiye ayrıldı. Maalesef bu süreçte, varlıklı ve eğitimli ailelerin çocukları ile bazı özel okullarda okuyan öğrenciler bir şekilde eğitim aldı, fakat yoksul ve eğitim düzeyi düşük ailelerin çocukları bu eğitimden yeterince faydalanamadılar. Bunun eğitime yansımasını, 2021 LGS sonuçlarında gördük.

Bu yaz tatili döneminde öğrencilerin salgın sürecindeki ders kayıplarını karşılamak için 5 Temmuz ve 31 Ağustos tarihleri arasında okullarda zorunlu olmayan ve gönüllülük esasına göre telafi eğitimi yapıldı. Bu eğitim; fiziksel etkinlikler, sosyal duygusal etkinlikler, akademik gelişim ve özel eğitim alanlarında yapıldı. Fakat katılım çok düşük oldu ve iki yıllık ders kayıplarını karşılamaktan çok uzak kaldı. Bu nedenle yeni öğretim yılının başlayacağı 6 Eylül tarihinden sonra 30 gün veya 45 günlük süre ile okullarda bütün öğrencilerin eşit yararlanacağı bir telafi eğitiminin yapılması şarttır. Bu eğitim için gerekli zaman, birinci ve ikinci dönemdeki birer haftalık ara tatil yapılmayarak, iki haftalık sömestre tatili bir haftaya indirilerek ve Haziran ayında bir veya iki hafta fazla eğitim yapılarak karşılanabilir.

Yeni öğretim yılının sağlıklı ve verimli olabilmesi için 100 binin üzerindeki öğretmen açığının kapatılması gerekir.  Geçen öğretim yılında 70 binin üzerinde ücretli öğretmen görev yapmış iken, 2020 yılında 15 binden fazla öğretmen emeklilik ve diğer nedenlerle görevden ayrılmış iken 2021-2022 öğretim yılı için sadece 20 bin öğretmen ataması yeterli değildir. Şu anda atanmayan 600 binin üzerinde öğretmen var. Okullarımızın ihtiyacı kadar öğretmen ataması yapılmalıdır. Eğitimde tasarruf olmaz.

Milli Eğitim Bakanı’nın daveti üzerine 4 yılda bir toplanması gereken Milli Eğitim Şûrası, Aralık 2014’ten bu yana 7 yıldır toplanmadı. Millî Eğitim Bakanlığı’nın en üst organlarından biri olan ve eğitimin bütün paydaşlarının katıldığı Milli Eğitim Şûrası; eğitimdeki köklü yenilikleri, değişimleri ve reformları gerçekleştirmek üzere eylem plan ve programlarını, strateji-kalite ve vizyon belgelerini, müfredatını kısacası politikalarını görüşür ve bu konularda tavsiye kararları oluşturur. Millî Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’ in yapacağı ilk icraatlerden biri katılımcı, kapsamlı ve demokratik bir Millî Eğitim Şûrası’nı toplamak olmalıdır. Ayrıca, salgın sürecinde eğitimin daha sağlıklı yürütülebilmesi için, en kısa zamanda bakanlık merkez ve taşra teşkilatında başta okul müdürleri, öğretmen ve veliler olmak üzere eğitimin tüm paydaşlarının yer alacağı Millî Eğitim Kurulları oluşturulmalıdır.

Öğretmenlerin yeni Millî Eğitim Bakanı’ndan bekledikleri bazı acil istekleri var. Şu anda aynı eğitimi almış ve aynı görevi yapan öğretmenler arasında; ders ücretli, geçici, sözleşmeli, kadrolu öğretmen gibi ayırımlar var. Bu öğretmenler arasında özlük hakları yönünden de büyük farklar var. Bu farkların kaldırılması, hepsinin kadrolu hale gelmesi gerekir. Kadrolu öğretmenlerin adaylığı bir yıl sonunda sınavsız kaldırılırken, sözleşmeli öğretmenlerin bir yıl sonunda adaylık kaldırma sınavına sokulması adil değildir. Sözleşmeli öğretmenlere uygulanan bu adaylık kaldırma sınavı kaldırılmalıdır. Eğitim yöneticisi atanırken öğretmenler, önce EKYS (Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınavı)’ye giriyorlar, sonra da sözlü sınava sokuluyorlar. Yazılı sınavlarda alınan puanların yüzde 50’si ile sözlü sınavlarda alınan puanların yüzde 50’si alınarak karar veriliyor. Daha önce yazılı sınav puanlarının oranı yüzde 80 iken, yüzde 50’ye indirildi. Öğretmenler, yönetici atamalarında ehliyet ve liyakatten uzak olan, sözlü sınav uygulamasından vazgeçilmesini istiyorlar.

Ayrıca öğretmenler, kendilerine verilen 3600 ek gösterge sözünün tutulmasını, yıllardır uğraşılan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun bu öğretim yılında çıkarılmasını bekliyorlar. Bu arada 2013 yılında hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatılan Öğretmen Liselerinin, mesleğin akademik düzeyine katkıda bulunacağı düşünülerek yeniden açılması da eğitimcilerin istekleri arasında.

Salgın kuşağının kayıp bir kuşak olmaması için, 2021-2022 öğretim yılının her türlü önlem alınarak okulların yüz yüze eğitime açık bir yıl olması en büyük dileğimizdir.