Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Bu kişilerin affedilmesi bu suçların meşrulaşmasına yol açacaktır

Bu kişilerin affedilmesi bu suçların meşrulaşmasına yol açacaktır

Pamukkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Arş. Gör. Alparslan Dereli ile geçtiğimiz günlerde kanunlaşan infaz yasası hususunu konuştuk.

İnfaz kanunları hakkında, binlerce kişiyi etkileyecek olan kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmelerin ardından kabul edilerek kanunlaştı. Paket şeklinde kabul edilen bu kanunları, ceza hukuku yaptırımlarıyla devletimizin amaçladıklarını ve bu amaçlara yönelik tutumunu fail, mağdur ve toplumumuz çerçevesinde yorumlar mısınız?

7242 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la getirilen değişikliklere baktığımızda ilk olarak infaz hâkimliği kurumuna ilişkin değişiklikler yapıldığını görmekteyiz. İnfaz hâkimi; görev yaptığı yerde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya faaliyetleri, Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin verdiği kararlara karşı yapılan şikâyetleri incelemektedir. 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu ilgili hükümleri ve Türk Ceza Kanunu’nun 50 ve 51. maddelerinde infaz hâkimliği kurumunun daha aktif hale gelmesine yönelik bir takım değişiklikler ve ilaveler yapılmıştır. Söz konusu düzenlemeler tutuklu ve hükümlülere ilişkin işlem ve faaliyetlerin sürüncemede kalmaması ve infaz aşamasında oluşabilecek bir takım sorunların çözümü açısından olumlu gelişmedir.

Bir diğer değişiklik TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen belirli haklardan yoksun bırakılmasına ilişkindir. Hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri üzerinde bir hak yoksunluğu olamayacağına ilişkin düzenleme kapsamına ayrıca denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen kişiler de eklenmiştir. Söz konusu kişiler için de böyle bir hak tanınması kişinin çocuklarıyla olan bağının korunması açısından yerinde olmuştur.

Yine aynı maddede yer alan hapis cezası ertelenenler için “Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten” yoksun bırakılmamasına ilişkin verilebilecek olan kararın denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen kişiler için de verilebileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme bir takım sıkıntıları da beraberinde getirebilmektedir. Söz konusu güvenlik tedbiri, her suçlu için değil ağırlıklı olarak mesleğinin verdiği kolaylıktan veya güçten faydalanarak suç işlenmesi veya işlenen suçtan dolayı mesleğini icra etmesinin sakıncalı olması üzerinde uygulanan bir tedbirdir. Dolayısıyla henüz cezalarını tamamlamamış kişilerin kendi sorumluluğu altındaki bir mesleği icra edebilecek olması yerinde değildir. Nitekim 53/5’e göre kişinin mesleğinin sağladığı kolaylık veya yetkiyi kötüye kullanarak suç işlemesi halinde infazından sonra belirli bir süre daha mesleğini icra etmesi yasaklanmaktadır. Dolayısıyla getirilen düzenleme, aynı maddenin 5. fıkrasıyla çelişmektedir.

Bir diğer değişiklik, TCK’nın 86. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunda ve 87. maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunda yapılmıştır. Söz konusu değişikli bir kişinin yüzüne kezzap atılması üzerine yapılan yargılama sonucunda faile verilen cezanın kamuoyunda az bulunmasından dolayı gelen tepkiler üzerine yapılmıştır. Kasten öldürme suçunun nitelikli hali olan “canavarca hisle veya eziyet çektirerek” öldürme (m. 82) hükmünden yola çıkılarak kasten yaralama suçunun “canavarca hisle” işlenmesi nitelikli hal olarak eklenmiş ve diğer nitelikli hallerde (m.86/3) yarım kat artırılan ceza, söz konusu nitelikli halde 1 kat artırılarak verileceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme mağduriyetin giderilmesi ve toplum vicdanın rahatlaması açısından yerinde olmuştur.

Kişi, kasten yaralama suçunun 1. fıkrası ve 3. fıkrası kapsamında (yani yaralama kastıyla) hareketi gerçekleştirirken; 87. maddede sayılan neticelerin (duyu ve organlarının işlevini yitirmesi, yüzde sabit iz, kemik kırılması vs.) neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu söz konusu olur. Maddedeki neticelerden biri olan ölümün, kasten yaralama suçunun nitelikli halleriyle (Örn. silahla; üst-altsoya, kardeşe veya eşe karşı işlenmesi; canavarca hisle işlenmesi) gerçekleştirilmesi sonucu 12 ile 16 yıl arasında ceza öngörülürken, değişiklik sonrası üst sınırı 18 yıl olarak değiştirilmiştir. Ancak burada cezanın verilmesinde bir adaletsizlik söz konusu olacaktır. Silahla veya eşine karşı kasten yaralama suçunu işledikten sonra ölüm meydana gelmesi halinde de 12 ile 18 yıl arasında ceza verilirken, daha ağır bir nitelikli hal olarak düzenlenen canavarca hisle yaralama suçu sonucu meydana gelen ölüm sonucunda da aynı cezanın verilmesi adil olmamıştır. En azından mevzu bahis nitelikli hal için alt sınırın yukarı çekilmesi daha yerinde olurdu.

Yine bazı suçların cezalarında alt ve üst sınırlarında artırım yapılmıştır. TCK’nın 220. maddesinde yer alan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu her örgütü kuran ve yönetenler için hem de örgüte üye olanlar için verilen cezaların alt ve üst sınırlarında artırma yapılmıştır. Ancak aynı değişiklik paketiyle bu suçlardan mahkûm olanlar için koşullu salıverilme süresi 3/4 iken(istisnalar hariç); bu süre 2/3’e çekilmiştir. Dolayısıyla değişiklik paketindeki hükümler kendi içerisinde çelişmektedir.

TCK’nın 241. Maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun hapis cezasının alt ve üst sınırı ve adli para cezaları artırılmıştır. Ayrıca örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Ancak uygulamada tefecilik suçuna iştirak eden kişilerin de örgüt faaliyeti çerçevesinde değerlendirilmesine sebep olacağı için düzenlemenin yerinde olmadığını düşünüyorum.

Söz konusu kanunla, Ceza Muhakemesi Kanun’da da değişiklikler yapılmıştır. İlk olarak koruma tedbiri olan adli kontrolün (CMK m. 109) uygulama alanı genişletilmiştir. Ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği raporla sabit olan veya gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kişilerin tutuklanması yerine adli kontrol kararı verilebileceği düzenlenmiştir. Ancak mevcut CMK’nın 100. maddesine göre tutuklama nedenlerinden biri tutuklamanın ölçülü olmasıdır. Yani tutuklamanın ölçülü olmayacağı durumlarda zaten tutuklama kararı verilememektedir. Dolayısıyla detaylı olarak belirli gruplar sayılarak tutuklama kararı verilemeyeceğinin düzenlenmesine gerek yoktur.

Aynı düzenlemenin 2. cümlesi ve CMK’nın 112. maddesine getirilen hüküm çelişkilidir. Getirilen düzenlenmeyle dosyası istinaf veya temyiz kanun yolunda olan hükümlü hakkında ilk derece mahkemesi de adli kontrol kararı ve 112. maddeye göre koruma tedbirlerine uyulmaması halinde tutuklama kararı verebilecektir. Fakat CMK’nın 104. maddesinin 3. fıkrasında dosyanın bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki kararı, BAM veya Yargıtay’ın vereceği şeklinde düzenlenmiştir.

Diğer değişiklik Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’da yapılmıştır. Açık Ceza İnfaz Kurumlarında kimlerin infazının gerçekleşeceğine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Belirli suçlar (Terör suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar vb.) ikinci defa mükerrir olanlar ve koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen infaz edilenler hariç olmak üzere kasıtlı suçlardan 3 yıl veya daha az hapis cezası alanlar ile taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olan herkesin açık ceza infaz kurumunda cezasını çekmesi bize göre çok yerinde değildir. Bana göre burada kriter failin açık ceza infaz kurumunda ıslah olmaya uygun olup olmamasına göre değerlendirilmesi daha yerinde olacaktır. Yine her cinsel dokunulmazlığa karşı suçu işleyen kişiyi bu kurumdan muaf tutmak da yerinde değildir. Örneğin bir kişi sadece yoldan geçen birine cinsel içerikli söylemde bulunduğu için veya cinsel içerikli bir mesaj attığı için cezasını infaz kurumunda çekmemesi adil değildir. Yine aynı düzenlemede hükümlünün açık ceza kurumunda geçireceği süre, kapalı ceza infaz kurumuna gönderilip gönderilmemesine ilişkin kişinin özgürlüğüyle bağlantılı usul ve esaslara ilişkin düzenlemelerin yönetmelikte düzenlenmesi yerinde değildir.

Aynı kanunun 16. maddesinde hamile olan veya doğurduğu tarihten itibaren 6 aylık hapis cezasının infazının geri bırakılmasına ilişkin süre 1 yıla; hükümlünün yükseköğrenimini bitirebilmesi, ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü veya bu kişilerin sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle ailenin ticari faaliyetlerinin yürütülebilmesinin veya tarım topraklarının işlenebilmesinin imkânsız hâle gelmesi halinde Cumhuriyet Başsavcılığınca altışar aylık infaza ara verme süresi 1 yıla çıkartılmış infaza ara vermeden ayrıca hükümlünün eş veya çocuklarının sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle bakıma muhtaç olmaları durumu da eklenmiştir. Hükümlülerin ve ailelerinin daha fazla mağdur olmaması getirilen düzenlemelerin biraz daha esnetilmesi ve kapsamının genişletilmesi yerinde olmuştur.

Aynı kanunun 19. maddesine hakkında yakalama emri çıkarılan kişinin yakalanabilmesi amacıyla arama yapılabilmesine ilişkin hüküm eklenmiştir. Zaten hakkında yakalama kararı çıkarılan kişilerin CMK’nın 118 ve 119. maddelerine göre aranması mümkündür. Dolayısıyla başka bir kanunda var olan düzenlemenin tekrardan getirilmesinin manası yoktur.

Hükümlünün kurum dışı çalıştırılmasına ilişkin düzenlemeye “Açık ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler, ceza infaz kurumu görevlilerinin denetiminde, kamu kurum ve kuruluşlarının iş alanlarında, geceleyin bu kurum ve kuruluşlar tarafından barındırılmak suretiyle çalıştırılabilirler. Bu şekilde çalıştırılan süre, azami süre sınırına bakılmaksızın 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilecek süreye ilave edilir” fıkrası eklenmiştir. Ancak çalıştırılan sürenin, azami süre sınırına bakılmaksızın 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilecek süreye ilave edilmesiyle neyin ifade edilmek istediği çok açık değildir.

Hükümlüler için disiplin cezalarının uygulama alanı (duruşma, sağlık, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle geçici olarak kurum dışında bulunduğu yerler) genişletilmiş ve uygulamada karşılaşılan bazı sorunlardan dolayı disiplin cezasının uygulama gerekçeleri artırılmıştır. Cezaevi ve çeşitli kurumlarda bazı hükümlülerin bir takım disiplinsiz davranışlarına son vermek amacıyla getirilen düzenlemelerdir. Suça sürüklenen çocukların sosyal aktivitelere katılması ve aileleriyle daha rahat görüşmelerine ilişkin hükümler getirilmiştir. Suça sürüklenen çocukların ıslahı bakımından yerinde düzenlemelerdir. Hükümlülerin haberleşme hakkında faydalanması (salgın hastalıklarda haberleşme hakkı), hediye kabul etme gibi haklarında çeşitli ilaveler yapılmıştır.

İnfaz Kanunun Denetimli Serbestliğe ilişkin 105/A maddesinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Özellikle geçici hükümle denetimli serbestlik kurumunda geçici olarak uygulansa da büyük değişiklikler söz konusudur. Hükme bakıldığında 30.03.2020 tarihinden önce işlenen koşullu salıverilmesine 1 yıl olan suçlarda (istisnalar hariç(1)) koşullu salıverilmesine 3 yıl kala denetimli serbestlikten yararlanabilecektir.

30.03.2020 tarihinden önce işlenen sıfır-altı yaş grubu çocuğu bulunan kadın hükümlüler ile yetmiş yaşını bitirmiş hükümlüler hakkında 105/A maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “iki yıl”lık süre (istisnalar hariç(2)), “dört yıl” olarak uygulanmıştır.

Ağır bir hastalık, engellilik veya kocama nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen altmış beş yaşını bitirmiş hükümlülerin koşullu salıverilmeleri denetimli serbestlik uygulamalarına tabi olmak için herhangi bir azami süreye bakılmaksızın salıverilmeye başlanmıştır.

Denetimli serbestlik kurumu mahkûm olan kişileri topluma kazandırmak amacı gütmektedir. Denetim serbestlik kurumuna ilişkin geçici olarak yapılan değişikliklerle bakıldığında bazı hükümlülerin koşullu salıverilmesine 3 yıl veya 4 yıl; bazı hükümlüler için herhangi bir süre şartı olmadan koşullu olarak salıverilmesinin önü açılmıştır. Maalesef bu kurumun amacı dışında “gizli af” yöntemi olduğuna ilişkin endişelerimiz artmıştır.

Yine aynı maddeye denetimli serbestlik tedbiri uygulanan kişinin işlediği iddia olunan ve cezasının alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suçtan dolayı kamu davası açılmış olması hâlinde, “denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine infaz hâkimi tarafından, hükümlünün açık ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verilebilir. Kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi tarafından karar verileceği” eklenmiştir. Söz konusu düzenlemeyle kişinin bir başka suçtan infazı ile diğer suça ilişkin soruşturma ve kovuşturma süreci biri biriyle bağlantılı hale gelmiştir. Hakkında koşullu salıverilme kararı geri alınan kişi kapalı cezaevine koşullu salıverilmeye nazaran daha sıkı şartları sahip infaz rejimi olan denetimli serbestlik kararı geri alınan kişinin açık cezaevine gönderilme de ayrıca tezat başka bir husustur. Tüm bu çelişkiler uygulamada problemli sonuçlara yol açabilecektir.

İnfaz kanununda koşullu salıverilmeye ilişkin ve kamuoyunda oldukça tartışılan değişiklikler olmuştur. Süreli hapis cezaları için koşullu salıverilme süresi 2/3’ten 1/2’ye indirilmiştir. Kasten öldürme suçlarından, Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu (87/2-d), İşkence ve Eziyet Suçlarından, Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar (102/2;104/2,3 hariç) ancak tüm cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan hapis cezasına mahkum olan çocuklar için; özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlardan; uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticaretinden mahkum olan çocuklar için,  devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından (m. 326 ile 339) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar için koşullu salıverilme süresi 2/3 olarak belirlenmiştir. Cinsel dokunulmazlığa karşı bazı suçlardan (m. 102, f. 2; m. 103; m. 104, f. 2, 3) ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (m. 188) mahkum olan yetişkinler için koşullu salıverilme süresi 3/4; mükerrirler (daha önce başka suç işlemiş) bakımından bu süre 2/3 olmuştur.

Koşullu salıverilme, denetimli serbestlik gibi infaz rejimleri suçlunun tehlikelilik haline, ıslah olma haline göre uygulanması gereken rejimlerdir. Dolayısıyla koşullu salıverilmede de bu şekilde suçlara göre ayrım yapılmasını çok yerinde bulmuyorum. Yine düzenlenen suçlara bakıldığında kasten yaralama sonucu ölümün gerçekleşmesi (87/4), yağma veya insan ticareti gibi korunan hukuki değer ve haksızlık muhtevası bakımından son derece önemli suçlarda koşullu salıverilme süresi 1/2 iken; bir kişinin gizlice yatak odasının dinlenilmesi halinde (özel hayatın gizliliği suçu) koşullu salıverilme süresi 2/3 olması toplum vicdanını ayrıca zedeleyecektir. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin değişikliği yukarıda ifade etmiştir.

Sürelere baktığımızda değişiklikten önce 2/3 ve 3/4’lük süreleri varken değişiklikle 1/2’lik süre de sisteme dâhil olmuş, infaz rejimi daha da karmaşık bir hal almıştır. Bununla birlikte mükerrir suçlar bakımından koşullu salıverilme süresi 3/4 olan sürenin 2/3’e çekilirken; bazı suçlar bakımında 3/4’lük sürelerin mevcut olması daha önce suç işleyip mükerrir olarak cinsel dokunulmazlığa karşı bazı suçlarından (m. 102, f. 2; m. 103; m. 104, f. 2, 3) ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (m. 188) birini işleyen kişi için bir anlamı olmayacaktır. Zira bu kişi 2. kez suç işlediği için mükerrer hükümlere göre daha ağır bir koşullu salıverilme süresine tabi olmayacaktır.

Hükümlünün belirli şartların sağlanması halinde (İnfaz Kanunu m. 110) özel infaz usullerine göre infazını tamamlamasına ilişkin yeni yollar düzenlenmiştir. Bu değişiklikle hükümlünün hafta sonu, gece veya konutta infaz gibi düzenlemeler getirilmiştir. Söz konusu usuller ceza infaz kurumlarının doluluğu ve kişinin yeniden topluma kazandırılması açısından güzel gelişmelerdir.

Tüm bu değişiklik paketini genel olarak değerlendirdiğimizde kasten yaralama suçunu canavarca hisle işlenmenin nitelikli hal olarak değerlendirilmesi, hükümlüler için bir takım yeni hakların ve özel infaz usullerinin getirilmesi olumlu olarak görülmektedir. Ancak infaz yasasına ilişkin özellikle denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme sürelerine ilişkin yapılan değişiklikler çelişkili ve endişe verici düzenlemelerdir. Zira suçun içeriği ve korunan hukuki değer bakımından çok daha tehlikeli suçlar bakımından denetimli serbestlik veya koşullu salıverilme sürelerinde esneklik söz konusuyken, kamuoyunda oluşan tepkiden dolayı bazı suçlarda bu sürelerin oldukça katı tutulması adaletsiz sonuçlara sebep olabilecektir. Örneğin 30.03.2020 tarihinden önce kullanıcıya uyuşturucu satan bir kişi 12 yıl hapis cezası alması halinde ancak 9 yıl sonra koşullu salıverilmeden yararlanacakken; 30.03.2020 tarihinden önce rüşvet suçundan 12 yıl hapis cezası alan bir kişi yalnızca 3 yıl sonra koşullu olarak salıverilecektir. Getirilen düzenlemelerde kıstasın suçlar olması da çok adil olmamaktadır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, söz konusu kurumlar bakımından suçtan ziyade bireylerin esas alınması ona göre çeşitli infaz rejimlerin uygulanması olması gereken açısından daha yerindedir.

Toplum yalnızca bu değişiklik özelinde olmamakla birlikte son 4-5 senedir sürekli olarak ceza hukukuna ilişkin mevzuatta yapılan değişikliklerden dolayı yılmış durumdadır. Sürekli gerçekleşen değişikliklerden sonra özellikle de özel affa varan bazı düzenlemelerin yapılmış olması insanların adalete olan inancı sarsılmıştır. Nitekim bu yalnızca benim görüşüm değil; son zamanlarda yapılan çeşitli saha çalışmalarında adli kurumlara olan güvenin zayıfladığı görülmektedir. İnsanların adalete olan güveninin sarsılması, hiç kimsenin istemeyeceği; kendi adaletlerini kendilerinin sağlaması ve bunun sonucu olarak bireysel silahlanma gibi çok kötü sonuçlara yol açacaktır.

Söz konusu değişiklikle birlikte birçok hükümlünün tahliye olacak olmasından dolayı başta bu hükümlerin mağduriyetine yol açan insanlar olmak üzere toplumun genelinde endişe halinin var olduğunu söyleyebiliriz. Zira cezanın bir amacı failin ıslahı olduğu gibi diğer amacı da mağdurun tatmin olma, mağduriyetinin giderilmesidir. Maalesef 7242 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la getirilen birçok önemli değişiklik mağdur veya suçtan zarar gören konumundaki insanların mağduriyetinin giderilmesi ve tatmin edilmesi konusunda beklentilerini karşılamamıştır.

Diğer taraftan Türkiye’de cezaevlerinin özellikle malum terör yapılanmasının 2016 yılında gerçekleştirdiği darbe teşebbüsünden dolayı hızlı ve olağanüstü bir şekilde dolduğunu biliyoruz. Cezaevleri ve tevkif evleri bu duruma hazırlıksız yakalanmıştır. Bu sebeple cezaevindeki bazı hükümlüler ve tutuklular kötü şartlarda cezaevinde kalmakta, bazı koğuşlarda aynı yatakta nöbetleşe olarak uyumaktadır. Ancak cezaevlerinin bazı olağanüstü sebeplerden dolayı yoğunluk olması henüz hükümlü ıslah bile olmadan özel affa yol açacak bir takım düzenlemelerin yapılması için gerekçe olmamalıdır. Bu sorunun çözümü mevcut ve ileride muhtemel hükümlü ve tutuklu sayısı dikkate alınarak yeni ve geniş cezaevleri inşa etmek olmalıdır.

Söz konusu düzenlemelerin yapılmasındaki amaç bahsettiğimiz üzere cezaevlerindeki doluluk oranının düşürülmek istenmesinin yanı sıra cezaevinde kalan her hükümlünün devlete ekonomik açıdan bir maliyeti olması nedeniyle ekonomik yükün biraz azaltılmak istenmiş olması da muhtemeldir. Bununla birlikte cezaevlerinde karşılaşılan disipline ilişkin bazı sorunların giderilmesi de amaçlanmaktadır.

Ülkemizde ve dünyada hızlı bir şekilde yayılan virüs salgını adalet mekanizmasını da günden güne etkisi altına almakta. Özellikle cezaevlerinde bulunan hükümlüler hakkında yapılan düzenlemeler, yaşanan salgın sebebiyle mi gerçekleştirilmiştir?

Düzenlemenin gerekçesine baktığımızda koronavirüsü salgınının da kanunun hazırlanmasında gerekçe olarak sunulduğunu görmekteyiz. Birçok ülkede salgından dolayı cezaevleri konusunda sıkıntılar olduğu, hatta bu sebeple hükümlülerin firar ettiğini görmekteyiz. Ancak ülkemizde bu anlamda erken alınan tedbirlerden dolayı (ziyaretçi kabul edilmemesi, koğuşların dezenfekte edilmesi) ülkemizde cezaevleri bakımından şu an için böyle bir problem gözükmemektedir. Ayrıca Adalet Bakanı’nın en son açıklamış olduğu verilere göre kapalı infaz kurumlarında salgın sebebiyle herhangi bir hastanın olmadığı görülmektedir. Ancak cezaevlerine yeni giren hükümlü ve tutuklu için karantina gibi tedbirlerin alınması gerekir. Nitekim gelen değişiklikte açık ceza infaz kurumundaki ve bu kuruma geçmeye hak kazanan hükümlüler 31.05.2020 tarihine kadar izinli sayılmaktadır. Dolayısıyla salgın sebebiyle denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme sürelerinde değişiklik yapılması mazur görülebilecek bir sebep değildir.

Kabul edilen kanun teklifinin içeriğine baktığımızda birtakım suçların ve suçluların gerçekleştirilen düzenlemenin içerisine dahil edilmediğini görmekteyiz. Bunun sebepleri nelerdir?

Özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve uyuşturucu madde imal ve ticareti suçlarının son zamanlarda kamuoyunda sıklıkla yer alması kamuoyunda bu suçlar bakımından büyük tepkilerin olması nedeniyle saydığımız suçlar hariç tutulmuştur. Bununla birlikte korunan hukuki değer ve suçun haksızlık muhtevası açısından son derece ağır suçlar olması nedeniyle kasten öldürme veya terör suçları da hariç tutulmuştur. Ancak bazı suçlar bakımından yapılan ayrım daha önce de bahsettiğimiz üzere yerinde olmamıştır. Zira cinsel taciz gibi bir suç bu kapsama girmiyorken neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamanın birçok hali veya rüşvet, zimmet gibi birçok suçun değişiklik kapsamında olması adil olmamıştır. Biz burada cinsel taciz suçunda hüküm giyen kişiler affedilsin gibi bir düşünceyi asla savunmuyoruz ancak daha ağır olan suçlar için gelen değişikliklerin evleviyetle bazı suçlar için de gelmesi gerektiğini düşünüyorum.

Kanun teklifiyle birlikte kabul edilmeyen fakat hükûmetin son yıllarda kanunlaştırmaya çalıştığı iddiası bulunan erken yaşta evliliklere infaz indirimi düzenlemesi hakkında neler söylemek istersiniz?

15 yaşından küçük çocuğun cinsel istismarına ilişkin faile indirim yapılmasına ilişkin geçici hüküm teklifi sosyal medyada yaygın bir şekilde dolaştığını ve son derece sert tepkilerin geldiğini gördük. Sonrasında böyle bir hükmün teklif bile edilmemiş olması sevindirici gelişme olmuştur. Ancak buna benzer bir teklifin 2016 yılında da gündeme geldiği unutulmamalıdır.

Erken yaşta evlilik bahsi iki yönlü bir meseledir. Öncellikle şunu belirtelim ki; bir çocuğa cinsel organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle istismarda bulunmuş sonra mağdur çocuğun ailesi çocuğun namusunun sözde kirlendiği düşüncesiyle mağdur çocuğu, failiyle evlendirilmesi durumunda her ne şartla olursa olsun asla indirim veya affın söz konusu olmaması gerekir. Bununla birlikte 14-15 yaşında kendi isteğiyle biriyle olup, daha sonra o kişiyle evlenerek çocuk sahibi dahi olan çok fazla kişi vardır. Ancak bu kişilerin kocaları bu çocuğun cinsel istismarı veya reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarından dolayı hüküm giyerek cezaevine girmesine neden olmaktadır. Bu yönüyle erken yaşta evlenen kişiler, ailelerinin dağılması nedeniyle mağduriyet yaşamaktadırlar. Ancak diğer taraftan erken yaşta çocuklarla evlenen, cinsel birliktelik yaşayan kişilerin çocuğun cinsel istismarı veya reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarına sebep verdiği halde bu kişilerin affedilmesi veya cezalarında indirilme gidilmesi bu suçların meşrulaşmasına yol açacaktır. Dolayısıyla bu konuda daha fazla mağduriyetin yaşanmaması adına çocuğun (Medeni Kanun’da yer alan evlilik yaşlarından daha küçük yaşta) kendi isteğiyle dahi olsa başka biriyle evlenmesi hususunda sıkı denetimler yapılması gerekir.

(1) Mevcut denetimli serbestlik süresine tabi olan suçlar: Kasten öldürme suçları (madde 81, 82 ve 83), üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu, (madde 87, fıkra iki, bent d), işkence suçu (madde 94 ve 95), eziyet suçu (madde 96), cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (madde 102, 103, 104 ve 105), özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138), uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu (madde 188) ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardır.

(2) Mevcut denetimli serbestlik süresine tabi olan suçlar: Kasten öldürme suçları (madde 81, 82 ve 83), cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (madde 102, 103, 104 ve 105), özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardır.

Diğer Söyleşiler