Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
TÜRK DÜNYASI’NDAKİ ALFABE ATILIMLARI TÜRK BİRLİĞİ İÇİN ÇOK MÜHİMDİR

TÜRK DÜNYASI’NDAKİ ALFABE ATILIMLARI TÜRK BİRLİĞİ İÇİN ÇOK MÜHİMDİR

Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nergis Biray ile Özbekistan’ın Latin alfabesine geçiş meselesini ve Türk Dünyası’ndaki alfabe hareketlerini konuştuk.

Özbekistan’ın Kiril alfabesine geçiş sürecini ve 1993’ten bu yana devam eden Latin harflerine geçiş sürecini anlatır mısınız?

1920’li yıllarda Kazan’da “Rusya Halklarının İmlâ Meseleleri” isimli bir konferans yapılıyor. Bu konferansta alfabe komiteleri oluşturuluyor. Daha önceki konferanslarda genellikle alfabenin ıslah edilmesi konuşulmuştur ama burada ilk defa alfabe değişikliği ile ilgili çalışmalar yapılıyor. Ardından 1924’te hazırlıkları yapılan “Bakü Türkoloji Kongresi” Türk dili için çok önemlidir. Bu kongre, 1926’da şubat ve mart ayları arasında yapılıyor. Burada; alfabe sorunu, imlâ sorunu, terim sorunu, öğretim yöntemleri, akraba ve komşu dillerin karşılıklı ilişkileri, edebi dil, ortak edebî dil ve kök-dil teorisi gibi konular ele alınıyor. Burada alfabe konusu konuşulmuş ve ortak bir alfabe hazırlanması için 26 üyeli bir komisyon kurulmuştur. 3-7 Haziran 1927’de de bir toplantı yapılarak 4 Kiril harfi ve 29 Latin harfinden oluşan “Birleştirilmiş Yeni Türk Alfabesi” öneriliyor ve buna “Yanalif” adı veriliyor. Bu gelişmeler, Sovyetlerdeki Türk toplumlarının hepsinin Latin alfabesine geçiş sürecini de başlatıyor.

Sovyetler, Kiril alfabesini başlangıçta dayatma ile kabul ettirmemek için farklı bir politika izleyerek Latin harflerine geçişi kabul ediyor. Arkasından Türkiye de 1928’de Latin harflerini kabul ediyor. Böylece bütün Türkler arasında bu dönemde alfabe birliği sağlanmış oluyor. Daha sonra Rus hükümetinin kararı ile Türk Cumhuriyetleri Kiril alfabesine 1939-40’da geçiyorlar. Kiril alfabesine bu geçiş dayatmalarla yapılmıştır.

Türkiye’de 18-20 Kasım 1991’de Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde “Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri” sempozyumu düzenlendi. Bu sempozyumda Türkiye Türkçesinin yazıldığı Latin alfabesine 5 harfin eklenmesine kararı veriliyor ve 34 harfli ortak Türk alfabesi şeklinde kabul ediliyor.

2 Eylül 1993’te de Özbekistan 29 harfli yeni Latin alfabesini kabul ediyor fakat Özbekistan’ın kabul ettiği alfabede ünlü harflerle ilgili sıkıntılar var. Ünlü harf sayısını düşürdükleri için Türkçenin ünlü sistemine zarar veren bir alfabe uyguluyorlar. İslam Kerimov, 1993’te Latin yazısını esas alan Özbek elifbasının hazırlandığını ilan ediyor ve Latin esaslı alfabeye geçiyorlar. Yeni Özbek alfabesi 1 Ocak 1996’da ilkokul 1. sınıflardan başlayarak uygulanmaya başlıyor. Kiril alfabesinin yerine kabul edilen Latin esaslı Özbek alfabesinin 29 harf ve apostrof işaretinin 2005 yılında eğitim-öğretimde tam anlamı ile yerleşeceğini söylüyorlar.

Özbek alfabesinde, ortak Türk alfabesinde bulunmayan birçok harf var. Bu harfler kabul edilen ortak alfabe kararına da aykırıdır. 1995 yılında da İngilizcedeki -ch ve -sh sesleri alfabeye konuluyor. Bu değişiklik Özbek alfabesini ortak Türk alfabesinden uzaklaştırmış hem de alfabeyi karışık ve yazılması zor bir hale getirmiştir. Özbek edebi dilinin fonetiğine de uygun olan bir alfabe değildir. Hatta bununla ilgili olarak Özbeklerin dilinin Farslılaştığı, ses uyumunu kaybettiği gibi birçok makaleler de yazılmıştır.

Latin esaslı yeni Özbek alfabesi Türk Dünyası’nı kuvvetle bağlayan canlı bir köprüye dönüştürmekten uzak kalmıştır. 34 harflik alfabenin uygulanabilirlik şansını da bir miktar ortadan kaldırmıştır. Özbekistan, son dönemde, bu alfabede değişiklikler yapacağını ve Latin alfabesi üzerine düzenlemelerin yapılacağını duyurmuştur. Tabi ki bu haberler sevindirici. Çalışmalar şu anda ne boyutta bilemiyorum ama bu açıklamaların olması bile bizi mutlu etmiştir. İlk kabul ettikleri alfabe, aslında şimdi kullandıklarına göre çok daha iyiydi. Temennimiz tabii ki de Özbekistan’ın da Kazakistan’ın da mümkün olduğunca ortak Türk alfabesine göre hareket etmeleridir. Bu şekilde bir yol izlenirse Türk devletleri arasında anlaşma çok daha mükemmel, çok daha iyi bir şekilde olacaktır.

Kazakistan’ın ardından Özbekistan’ın da Latin harflerine geçmesi ne anlama geliyor?

Kazakistan 1940 yılından beri Kiril alfabesini kullanıyordu. 2017 yılında Nursultan Nazarbayev’in kararıyla kademeli bir şekilde Latin harflerine geçiş kabul edildi ve 32 harflik bir alfabe oluşturuldu. 2025 yılına kadar da devreye konulması öngörülüyordu. Daha sonra bu alfabe ile ilgili birçok eleştiriler oldu. Rusların eleştirileri, Türk Dünyası’ndan gelen tavırlar ve kendi içlerindeki eleştirilerle alfabede değişiklikler yapıldı. Aslında bu alfabe, Marmara Üniversitesi’nde yapılan bir anlaşma ile 1993 yılında kabul edilen alfabe olması gerekiyordu. Buraya da 5 tane yeni harf eklenmişti. Azerbaycan Latin harflerine geçerken bu kurallara uydu ama daha sonra Türkmenistan geçtiğinde 4-5 harf değişiklik yaptı ve bu kurallara uymadı. Kazakistan’ın şu andaki alfabesi bir öncekine göre biraz daha düzenli olsa bile şu andaki alfabede de anlaşmayı zorlaştıracak cinste sesler var. Bu yüzden bu alfabe değişiklikleri önemli.

Kazakistan’ın Latin alfabesine geçmesi tabii ki çok çok önemli. Buna bağlı olarak Özbekistan’ın Latin alfabesine geçiş süreci tabii ki Türk Dünyası için çok önemli bir karar. Bunun dışında Kırgızistan da geçerse zaten bütün Türk Dünyası’ndaki bağımsız olan devletlerin geçmesi anlamına gelir. Dolayısıyla anlaşma konusunda gayet iyi bir ortamımız olacaktır.

İlerleyen süreçte kurumsallığın da sağlanması gerekiyor. Şahsî desteklerle olacak bir şey değil. Uluslararası Türk Akademisi’nin, Türk Keneşi’nin, Türk Dil Kurumu’nun ve Türk Dünyası’ndaki dille ilgili kurumların ve özellikle basın-yayının bu konuda desteklerinin olması gerektiğini düşünüyorum.

Latin harfleri kullanmayan diğer Türk devletleri de önümüzdeki süreçte Latin harflerine geçecekler midir? Türk Dünyası’nda ortak bir alfabe kullanılması mümkün müdür? Fayda-zarar ilişkisi içerisinde değerlendirebilir misiniz?

Bu süreç sancılı ve uzun bir süreç olacak ama geçeceklerini düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde Özbekistan ve Kırgızistan Cumhurbaşkanları ilk defa kendi aralarında Türkçe konuşarak anlaştılar. Bu, bize artık kendi aralarında iletişim kurarken Rus dilinden vazgeçtiklerini gösteriyor. Bu anlamda yaşanan bu durum çok sevindirici bir gelişmeydi.

Türk Dünyası’ndaki değişiklikleri şöyle yorumlamamız gerekir; Birincisi, dünya ile daha fazla entegre olmak için Latin harflerine ihtiyaçları var. Bu, hepimiz için de geçerli şu anda. Özellikle bu bölgelerde genç neslin üzerindeki Rusya ve Rusça etkisini azaltmak durumundalar çünkü bu durumdan başka türlü kurtulmak bu bölge için zor.

Milliyetçilik hareketlerinin çok fazla olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Küreselleşme karşıtı olarak da millîleşme ön plana çıkıyor. Bu anlamda, millî dilin önem kazanması gerekir diye düşünüyorum. Türk Cumhuriyetleri de bunu düşünüyor çünkü bununla ilgili birçok makale yazılıp tartışılıyor. Bu durum Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin de bağlarının güçlenmesi açısından önemli.

Kazakistan ve Özbekistan’ın aldığı kararlar bizi bu konudaki hedefe tabii ki daha çabuk yaklaştıracaktır. Aslına bakarsak geç bile kalındı. Bu durum aynı zamanda siyaseten de bağımsızlıklarını perçinleyecekleri anlamına gelir. Bu anlamda Özbekistan ve Kırgızistan Cumhurbaşkanlarının aralarında Türkçe konuşması çok büyük bir önem kazanıyor. Kırgızistan’da da yavaş yavaş Latin harflerine geçilmesi konusunda konuşmalar ve kararlar söz konusu. Kırgızistan da Latin harflerine geçtiğinde Türk Dünyası’ndaki hemen hemen bütün ülkeler ortak alfabeye geçmiş olacaklar.

Harflerin de benzer veya aynı olması ve 34 harf etrafında buluşulması anlaşmayı da kolaylaştıracağı için çok önemli. Harf sayısının çok olması alfabelerin gelişmişliğini göstermiyor, tam tersine harf sayısının azlığı alfabenin çok kullanıldığını ve elverişli olduğunu gösteriyor. Atatürk, bu konuda gerçekten çok bilinçli hareket eden bir devlet adamı. Türkiye’deki Latin harfleri bu anlamda kullanıma en uygun olan ve en çabuk öğrenilebilen bir alfabe. Dolayısıyla 34 harfli alfabe iyi olacaktır diye düşünüyorum. Tabii ki, kurumsallığın işin içine girmesiyle temeli daha sağlam olacaktır. Bu anlamda, ortak alfabe kullanılması mümkündür. Bundan sonraki süreçte de ortak imlâ ve ortak yazı diline doğru geçişin sağlanması gerekecek. Burada da daha ilmî işlerle bunu yapmak lazım. Ortak alfabe konusunda kurumların destekleri mutlaka ve mutlaka şarttır. Burada olduğu gibi orada da diğer lehçelerin öğretilmesinin sağlanması gerekir. Böylece dil ile ilgili yakınlıklar da ortak söz varlığıyla birlikte hareket edildiğinde ortak dile doğru gidişte mümkün olacaktır çünkü bunu “Esperanto” gibi bir dille yapmak mümkün değildir. Doğal yollarla yapıp belki ortak kelimelerin girdiği ortak bir Türkçe oluşturmak anlamında önemlidir.

Türk Dünyası’nda ortak bir alfabe için Türkiye’nin de alfabesinde düzenleme yapması söz konusu olabilir mi?

1991’den sonra yapılan toplantılarda bununla ilgili kararlar alınmıştı. Türk Cumhuriyetleri’nde Latin harflerine geçiş süreci yavaşlatıldı ve farklı harfler uygulandığı için Türkiye bu konuda acele etmedi. Şu anda geçilip geçilmemesi konusu yetkili kurumların karar vereceği bir şeydir. Böyle bir ortaklıkta yine toplantılar yapılarak ya da kurumlarla görüşülerek yine gündeme getirilebilir. Bu karar devlet kurumlarının vereceği bir karardır.

Alfabe birliğinin sağlanması durumunda Türk Birliği hedefine katkıları nasıl olacaktır?

Özbekistan ve Kazakistan böyle bir karar vermişken bir araya gelmek lazım çünkü bu, çok sıradan bir adım değil. Kırgızistan’ın da bu konuda çok hızlı ve şaşırtıcı bir şekilde Latin harflerine geçeceklerini düşünüyorum. Yedi Türk Cumhuriyeti’nin ortak bir alfabeyi kullandığını ve dijital ortamda bu alfabe ile anlaşmalar yapıldığını düşündüğümüzde Türk Dünyası’nın birbiri ile anlaşması noktasında bir sıkıntının kalmayacağını anlamamız çok da zor olmayacaktır. Bunun için de Türk Keneşi, TİKA, TÜRKSOY, Türk Akademisi ve bu devletlerin dil kurumların bir araya gelerek 1926’daki ve 1991’deki ruhu canlandırıp bu işi bir an önce kotarması gerektiğini düşünüyorum.

Tarihte bütün Türk topluluklarının aynı alfabeyi kullandıkları, birbirlerini tam manasıyla anlayabildikleri bir dönem olmuş mudur?

Türkçe’nin ortak yazı dili olarak kullanılmış olduğu dönemleri özetleyecek olursak, Köktürk Yazıtları bunun gerçekleştiğini gösteriyor çünkü kullanılan dilde bazı özellikler var. Mesela; dilde seçilme, standartlaşma yaygınlaşmış ve Uygurlar, Kırgızlar, Tatarlar, Oğuzlar, Karluklar ve diğer Türk boyları tarafından kabul görmüştür. Bu dönemde kullanılan alfabe ile dilin ağızları olsa bile, yazı dilinin ortak olarak kullanıldığı düşünülüyor. Bütün bilim adamları bu konuda ittifaktalar. Daha sonra Uygurlar döneminde boy, alfabe, din ve sosyal hayat değişmiş ama yazı dili geleneği devam etmiştir. Bu dönemde de çok büyük bir değişiklik yaşanamamıştır. Sadece, inanç ve yeni hayat tarzı ile ilgili yeni kelime ve kavramlar dile girmiştir. Karahanlı Devleti döneminde de Hakaniye dili, Türkçe ve Türki gibi isimler veriliyor. Alfabe ve din değişikliği var ama yine yazı dili geleneğinde bir fark yok, devam ediyor. Sadece burada da dini terimler ve kavramlar dile giriyor. Kısacası 6. yüzyıl ile 10. yüzyıl arasında Türk Dünyası’nda ortak bir yazı dili ve Türkçe kullanılmıştır. Genellikle sınıflandırmalarda buna, Eski Türkçe deniliyor ama bu dönemde ortak bir yazı dili olduğunu söylememiz mümkün.

Diğer Söyleşiler