Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

Pes Dedirtti!

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Bizim medya bu lâfı sever: Pes dedirtti̇! Muhabirler yazmasını sever, spikerler söylemesini. Fazla düşünmeden kullanılabilir, pek çok habere uyar, yakışır. Çaya çorbaya limon gibi bir şey! İnternette gazeteleri dolaşın, hepsinde mutlaka bir “pes” bulacaksınız. Pes dedirtti, pes doğrusu…

Son haftalarda en çok polis-maske-vatandaş ilişkisinde duyulur oldu. Her defasında spikerler “Pes dedirtti!” diyor.

Gerçekten öyle! Ben de her defasında bu kadar da olmaz, pes yani diyorum. Ama ondan sonraki olay bir öncekini bastırıyor. Bir pes daha!

Motosikletin üzerindeki kurye delikanlıyı hatırlıyorsunuz. Polis maskesini takmasını ve kimliğini göstermesini istiyor. “Göstermem” diyor. Polis “Zor kullanmak mecubiyetinde bırakma beni.” diyor. Cevap: “Zor kullanırsan görüşürüz.” Ne bu! Polisi tehdit değil mi? Sonra “yiğit” delikanlı telefonla birini arayıp “teşkilâtın” numarasını istiyor. Hangi teşkilât bu? Polisler sabırla bekliyor. Bu ukalalık, küstahlık kimilerinde eskiden beri var mı, yeni mi peyda oldu? Ayan beyan meydanda ki, polisleri etkileyebilir miyim, geri adım attırabilir miyim diye orada teşkilât filan deyip rol kesti. Parodi gibi!

Bir seferinde, -yine maske meselesi- yolda kendisinden kimlik isteyen polise bir kadın çığlık çığlığa bağırıyordu: “Sen benden kimlik isteyemezsin! Adresimi bulacaksın, evime geleceksin, kimliği orada alacaksın!” Polis lâf anlatmaya çalışıyor.

Bir diğeri polisin copunu ele geçirmiş cam çerçeve indiriyor. Bir başkası polise tekme savuruyor. Biri kafa tutuyor. Bir diğeri kafa atıyor. Öteki ısırıyor. Bir başkası “Ederin ne senin?” diye hakaret ediyor.

İki polis bir kişiye bir türlü kelepçe takamıyorlar. Şahıs debeleniyor, bağırıyor, polisleri tekmeliyor, polisler derdest etmeye çalışıyor, iki taraf da uğraştıkça uğraşıyor. Polisin durdurduğu kadın öfkeli: “Benim canımı sıkmasınlar, polismiş, ne bunlar ya, ne sanıyorlar bunlar kendini?” Sonra polise dönüyor, alaylı: “Ne yapacaksın, tutuklayacak mısınız beni, hadi tutuklayın, valla tutuklayın hadi.”

Bir diğer maske meselesinde, polisin dakikalarca dil döktüğü kadın öfkeden çılgın gibi: “Artistliğin kime senin ya! Vermeyeceğim kimliğimi! Takmayacağım maskeyi!” Derken kendisi de bir “artistlik” mi yapıyor, anlayamadım. Polisler şaşkın.

En sonunda Beyoğlu’nda turistler de işe karıştı, “Kapa çeneni!” diyerek polise diklendiler. Yabancı bir ülkeye gezmeye gittiğinizde, polislik bir durum olursa, polise “kapa çeneni!” der misiniz Allah aşkına?

Pes artık! Hemen her gün buna benzer haberler.

Maske son aylarda hayatımızın -ve yüzümüzün!- ortasına kurulduğundan maskeden yola çıktık ama polis-vatandaş ilişkisi elbette maskeyle sınırlı değil. “Polislik bir vak’a” olduğunda çoğunlukla iki manzara ile karşılaşıyoruz:

1- Orantısız güç kullanma,

2- Orantılı güç kullanamama.

Son zamanlarda birinciden çok ikinci durum görünmeye başlandı.

Polis şiddetine, polisin orantısız güç kullanmasına hayır! Bin kere hayır! Ama ezilmesine, küçümsenmesine, hesaba katılmamasına, hakarete uğramasına da hayır!        

Polis infaz memuru değildir, kararı kesecek hâkim de değildir; zanlıyı dövmeye kalkamaz, sövmeye kalkamaz, bütün görevi derdest edip karakola götürmektir. Ama bu vazifesini de yapabilmelidir! Bunun için de “orantılı güç” kullanması gerekir. Bu gücün de bir numaralı vasıtası kelepçedir.

Sanıyorum, yeterli eğitimi alamaz olduklarından, kısa sürede üniforma giyip iş başı yaptıklarından son zamanlarda sık sık polisleri acziyet ve şaşkınlık içinde görüyoruz. Bir vakitler üç ayda öğretmen yetiştirmiştik. 1970’li yıllarda eğitim enstitülerinin 3 yıl olan eğitim süresi siyasî müdahalelerle 3 aya kadar indirilmişti; ayrıca mektupla, uzaktan eğitim yaparak öğretmen yetiştirip okullara tayin etmiştik. Muhtemelen eğitim hayatımızın geriye gidişi o zaman başladı. Şimdi, eğer ön lisans ve lisans diploması sahibiyseniz 6 aylık bir eğitimden sonra polis oluyorsunuz. Çünkü mâlum, âcil ihtiyaç var. Bu diplomalara sahip olup bitirdikleri okulla ilgili iş bulamayan gençlerin polisliği çok tercih ettikleri bilinen bir gerçek. Altı aylık eğitim yeterli gelmiyor olmalı ki, bir değil iki polisin bir şahsı bir türlü kelepçeleyip arabaya oturtamadığı veya kendisine kafa tutanlar, tekmeleyenler karşısında ne yapacağını şaşırdığı örnekleri sık görmeye başladık. Üzülüyoruz. O halde polis yetiştiren eğitim kurumları bu konuya dikkat etmelidir. Demek ki altı aylık eğitim yeterli olmamaktadır. Orantısız güç kullanmak da, orantılı güç kullanmayı başaramamak da eğitim eksikliğindendir.