Bir halk, kendi toprağında neden bu kadar dışlanır? Neden alınan hiçbir kararda sesi duyulmaz, varlığı hesaba katılmaz? Kerkük’te son günlerde yaşananlar, bu soruların ne kadar yakıcı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Türkmenlerin yıllardır sistemli biçimde dışlanması ve siyasi mekanizmalardan uzak tutulması artık sadece bir siyasi sorun değil; bu kadim halkın izlerini silmeye, varlığını yok saymaya yönelik bir girişime dönüşmüştür. Kerkük’te yerel hükümetin kuruluş süreci, daha ilk aşamasından itibaren tartışmalara yol açmış ve özellikle Türkmen toplumu tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Söz konusu hükümet, Kerkük’te değil, başkent Bağdat’ta, el-Reşid Oteli’nde bazı taraflar arasında kapalı kapılar ardında, Türkmenlerin tamamen dışında bırakıldığı bir şekilde teşkil edilmiştir. Bu yaklaşım, Kerkük’ün çok kimlikli toplumsal dokusuna ve siyasi denge anlayışına açıkça aykırıdır.
Bu süreçte Türkmenler, dışlayıcı yöntemleri ve kendilerine danışılmadan atılan adımları meşru görmedikleri için yeni yerel hükümete müdahil olmamışlardır. Akabinde, ildeki idari görevler ve yetkili makamlar, tek taraflı bir yönetim anlayışıyla belirlenmiş; adil temsil ilkesi tamamen ihlal edilmiştir.
Oysa Kerkük’te daha önce üzerinde mutabık kalınan siyasi denge çerçevesinde; Türkmenler, Araplar ve Kürtler arasında %32’şer oranında, Hristiyanlar için ise %4 oranında temsil öngörülmekteydi. Bu denge Kerkük’te siyasi istikrarın sağlanmasına yol açmıştır.
Altunköprü’de yaşananlar, yukarıda belirtilen yanlış ve dışlayıcı politikaların kaçınılmaz bir sonucudur. Peki, protestolar neden ortaya çıktı? Nahiyedeki üç temel idari makam – nahiye müdürlüğü, emniyet müdürlüğü ve belediye müdürlüğü – KYB’ye bağlı Kürt yetkililer tarafından yönetilmektedir. Bununla birlikte, tarım, itfaiye, arsa kayıt, su işleri, noter işlemleri, veterinerlik ve hastane müdürlükleri gibi diğer önemli kurumların da tamamı Kürt kökenli isimlerin kontrolündedir. Uzun bir süredir Altunköprü’de yaşayan halk ise, bu önemli idari makamlarda kendilerinden de temsil edilmesini talep etmekteydi.
Pazar günü, daha önce göreve getirilen Kürt belediye başkanı görevden alınmış; yerine yine Kürt kökenli bir başka kişi, Kerkük Valisi tarafından Altunköprü Belediyesi’ne atanmıştır. Bu gelişme, halkın tepkilerinin daha da büyümesine neden olmuştur.
Türkmen halkı bu kararı kabul etmemiş; sokaklara çıkarak barışçıl protestolar düzenlemiş ve Erbil–Kerkük karayolunu kesmiştir. Protestolara çok sayıda Türkmen yetkili de destek vermiştir. Protestocular, alana gelen Kerkük İl Meclisi Başkanı’na taleplerini açık bir şekilde iletmiştir.
Halk taleplerinin perşembe gününe kadar karşılanmaması hâlinde protestoları sürdürerek Erbil–Kerkük karayolunu tamamen kapatacaklarını ve anayasal hakları çerçevesinde daha kapsamlı adımlar atacaklarını ifade etmiştir.
Altunköprü’de yükselen ses, yalnızca bir nahiye halkının haykırışı değil; yıllardır birikmiş adaletsizliğin, yok sayılmanın ve dışlanmanın yankısıdır. Bu talepler bir kez daha görmezden gelinirse, yalnızca bir yol değil, Kerkük’teki toplumsal bağlar da ciddi şekilde zarar görür. Bu nedenle yerel yönetim, hâlâ vakit varken attığı yanlış adımlardan geri dönmeli ve Türkmenlere karşı beslediği önyargı ve dışlayıcı tutumdan vazgeçmelidir.