Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

AVRUPA ETNOSLARINA CAN SUYU

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

“Etnoslar da insanlar gibi doğar, büyür ve sonunda ölür.”

1945’ten sonra büyük güçler arasında Avrupa coğrafyasında yaşanmakta olan barış dönemi, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla büyük bir tehlike altına girdi. Bu olay, uluslararası ilişkiler tarihinde muhtemelen bir kırılım noktası; diğer bir deyişle yeni ilişkiler ve olaylar silsilesinin başlangıcı olarak gösterilecektir. 16 Ocak 2022 tarihli “Pantürkizm Perspektifinden Kazakistan Olayları” başlıklı yazımızda, zaman-mekânsal panoramaya uzak bir bakış atıldığında büyük güçler arasında 1945’ten günümüze devam eden çatışmasızlık döneminin, aşırı “ısındığı” ve sonlarına gelindiğine dair bir öngörüde bulunmuştuk. Yaşanmakta olan olaylar ve büyük güçler arasındaki gerilim, öngörümüzü destekleyen argümanlar üretmeye devam ediyor.

Ukrayna-Rusya savaşının siyasi, stratejik, taktik, uluslararası ilişkiler, savaş teknolojileri vb. pek çok açıdan televizyon ekranlarında ve sosyal medyada değerlendirildiği görülmektedir. Bu yazıda ise meseleye farklı bir açıdan yaklaşarak tarihin zaman-mekânsal ölçeğini küçülterek, çağdaş etnoslar üzerindeki uzun süreli olası etkilerine değineceğiz.

Gumilev’in sistemleştirdiği etnogenez teorisine göre etnoslar tıpkı bir insan gibi doğar, yaşar ve ölürler. Tüm bu sürece “etnogenez” adı verilmektedir. Burada bahsi geçen “etnos” kavramı,  “bazı özellikler açısından birbirine benzeyen sıradan insanlar topluluğu değil, zevk ve kişisel yetenekleri, aktivite ürünleri, gelenek, coğrafî alan ve etnik çevreye göre farklılıklar arz eden, aynı zamanda sistemin gelişiminde hâkim rol oynayan belirli eğilimlere göre birbirinden ayrılan bireylerin meydana getirdiği bir sistemdir”.(1) Yazara göre etnos, kendine özgü davranış kalıpları olan; yalnızca biyolojik, kalıtımsal, sosyolojik veya dilsel kalıplara indirgenemeyecek dinamik bir sistemdir. Buna göre, millet de kabile düzeyinde örgütlenmiş bir insan topluluğu da etnos olabilir. Ancak her kabile veya her insan topluluğu etnos olmak zorunda değildir. Buradaki satırlarımız sınırlı olduğu için bu konunun ayrıntısına girme imkânımız bulunmuyor. Ancak kısaca etnosla kastedilenin “ırk” olmadığını, “milletin” bu kavrama daha uygun bir örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Yazar, bir insan topluluğunu etnosa dönüştüren faktörleri ve süreci “Etnogenez: Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri” adlı eserinde ayrıntılı şekilde ele almıştır.

Etnogeneze göre, etnoslar hayatları boyunca farklı aşamalardan geçmekte ve akabinde yok olmaktadır. Bu aşamalar sırasıyla (a)etnos üyelerinin birbirleriyle ve bölgenin coğrafi koşullarıyla kaynaşması, (b) passionar yükseliş-kapalı dönem (0-150 yıl), (c) passionar yükseliş- açık dönem (150-450 yıl), (ç) doruk (450-600 yıl), kırılma (600-750 yıl), eylemsizlik (750-1000 yıl), silinme (1000-1150 yıl), hatıra (1150-1500 yıl)(2) ve ardından homeostaza geçiş. Sürecin sonunda etnosa mensup tüm bireylerin yok olması gerekmemektedir, farklı etnosların bileşimiyle yeni bir etnos ortaya çıkabilmektedir. Ancak bazı etnoslar, iç ve dış faktörlere bağlı olarak bu süreci 300 yılda yaşarken, bazıları 1500 yılda tamamlamaktadır. Etnosları “diri tutan” önemli faktörlerden birisi düşman çevreye karşı dirençtir. Farklı etnoslar arasındaki çatışma ve temas hatları, etnosları çoğunlukla kendi içerisinde konsolide ederken; bazen de yeni etnos oluşumlarına yol açar. Dolayısıyla etnosların ömrünü uzatan ve onların homeostaz (çöküş) evresine geçişini geciktiren önemli bir faktörün, etnoslar arası düşmanlıklar olduğu söylenebilir. Nitekim tehdit algılamayan etnosların, sonradan ortaya çıkan düşman çevreye (denge durumunu bozan [genelde] uzak coğrafyalardan gelen işgal ordularına) karşı mukavemet yeteneğini kaybettiği ve çoğunlukla ortadan kaldırıldığı sayısız tarihi vakayla sabittir.

Güncel vakaya baktığımızda, işgâlci Rusya Devlet Başkanı Putin’in açıklamalarına göre; Ukrayna saldırısının her ne kadar Panslavist eğilimler barındırdığı görülse de Ukrayna’da hâlihazırda oluşum sürecindeki etnosun kendi içerisindeki konsolidasyonunu güçlendirecektir. Dolayısıyla Ukrayna’daki yerleşik etnosun, eğer zorbalıkla yok edilemezse canına kasteden düşman tehdidi dolayısıyla daha da güçleneceği öngörülebilir.

Daha önceki yazılarda sıklıkla değindiğimiz ulus üstü bölge/kültür asabiyeti örneği açısından tarihi önem arz eden Avrupa Birliği açısından bu olayın sonuçlarının ne olacağı da bir merak konusudur. 77 yıldır devam eden çatışmasızlık süreci, AB içerisindeki etnoslar arasında (sınırların gevşemesinin de etkisiyle) etnik temas hatlarının geçişkenliğinin artmasına ve “Avrupalılık” adı verilen bir kimliğin güçlenmesine vesile olmaktaydı. Dış tehdit algısının arttığı ve askeri harcamaların hız kazandığı bu son olayın, Avrupa’nın tarihi etnoslarının devamlılığı açısından veya gelecekteki olası “Avrupalı” süper etnosu açısından ne gibi sonuçlar doğuracağını öngörmek mümkün olmasa da kesin olan bir şey vardır. Bu da Rusya’nın yayılmacı revizyonist politikalarının yarattığı tehdit algısının, Avrupa etnoslarını veya Avrupalı süper etnosunu konsolide edecek olmasıdır. Dolayısıyla Avrupa etnoslarının homeostaza (çöküş) olası geçiş süreci yavaşlayacak veya duracaktır. Bir diğer olasılık ise ortak tehdidin, Avrupa etnoslarının “Avrupalı” süper etnos yürüyüşünü pekiştirmesi ve yükselişini tetiklemesidir. Dolayısıyla etnogenez perspektifinden bir bakışla, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin Avrupa etnoslarının işine yarayacağını söyleyebiliriz.

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin, bağımsız, özerk ve esir durumdaki tüm paydaşlarıyla Türk Dünyası açısından da önemli sonuçları olacaktır. Ancak bu başka bir yazının konusu olabilecek farklı bir boyut olduğundan ileride başka yazılarda ele alınacaktır. Ancak tek cümleyle; Türk Dünyası’nın, 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni bir krize daha hazırlıksız yakalandığını söyleyebiliriz.

 

 

(1) Gumilev, L.N. (2016). Etnogenez Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri. İstanbul: Selenge, s.139.

(2) Aydın, O. (2021). Gumilyov’un etnogenez ve passionarlık kuramlarının simbiyotik ilişkisi. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22(40), 227-251.