Oğuzhan Saygılı

Tüm yazıları
...

Bilgi’sine sahip olamadığınız coğrafyalara hükmedemezsiniz

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Oğuzhan Saygılı

İngiltere Amirallik Dairesi’nde görevli İstihbarat Subayı William John Childs (1867-1951) 1911-1912 yıllarında, tamamı yaya olarak Samsun’dan başlayıp Halep’e kadar süren bir seyahate çıkar. Seyahatteki gözlem ve tespitlerinden oluşan eser, 1917’de İngiltere’de yayımlanır. Türk okurunun kitaptan 100 yıl sonra, Mayıs 2017’de, haberi olur. Eserde yazarın yolda ve şehirlerde çektiği onlarca fotoğraf bulunmaktadır.

Yazarın yol güzergâhındaki Samsun-Havza-Merzifon-Amasya-Zile-Turhal-Tokat-Sivas-Talas-Kayseri-İncesu-Nevşehir-Pozantı-Ulukışla-Konya-Ereğli-Tarsus-Mersin-Adana-Osmaniye-Maraş-Zeytun-Pazarcık-Antep-Kilis-Halep-Kırıkhan-İskenderun’a ait izlenimleri dikkat çekmektedir.

Eserde dönemin şehir, taşra, kasaba, köy hayatına ait yazarın gözlemleri yerli yerindedir. Her gittiği yerde tarihi mekânları, pazarları, varsa misyoner okullarını ziyaret etmiştir. Kaldığı han ve oteller hakkında tafsilatlı açıklamalarda bulunur. O yörenin nüfusu, etnik durumu, sosyo-ekonomik yapısıyla ilgili doyurucu bilgiler sunar. Bazı yerlerde hastane ve kahvehanelere de uğrar.

Yazar, seyahat boyunca yiyeceğini, giyeceğini, her türlü alet-edevatını yanında bulundurur. Başladığı yerden seyahati bitirdiği İskenderun’a kadar birkaç farklı at, sürücü ve araba değiştirir. Arabayı süren kişiler Türk olup aynı zamanda yazarın rehberi, yer yer de hizmetçisidir. İstisnalar hariç arabaya binmemektedir. Arabanın sürücüsü arabada, kendisi ise arabanın 30-40 metre ilerisinde yürüyerek Anadolu’yu dolaşmaktadır. Bu durumu görenler oldukça şaşırmaktadır.

Yazar, seyahat boyunca herhangi bir hırsızlık olayı veya eşkıya ile karşılaşmamıştır. Kendisinin namusuna, canına ve malına yönelik bir teşebbüs olmamıştır. Üç kez askerler kendisini durdurup kimlik sorgusu yapmıştır. Yazar, Osmanlı devletinin İtalya ile yaptığı Trablusgarp Savaşı’na denk gelen seyahatinde İtalyan uyrukluların sınır dışı edilmesine; Türklerin, Ermeni ve Rumlara olan öldüresi nefretine rağmen (Yazar, nefretin tek taraflı olmadığını, karşılıklı nefret olduğunu belirtir.) kendisine bir taşkınlık yapılmadığını beyan eder. (Birkaç basit istisna durum var. Birkaç yerde yolda kendilerinin üzerine eşek sürmeleri, bir yerde ‘şapkalı’ diye taciz edilmesi, Kilis’te de bir çocuğun ‘İtalyan’ diye bağırması gibi.)

Seyahatin yapıldığı yollarda yazar her gördüğü yolcu hakkında teferruatlı tespitlerde bulunur. Yolda karşılaştıklarının bir kısmını şöyle belirtebiliriz: Tütün kaçakçıları, cezaevi hükümlüleri, Amerikalı misyonerler, İngiliz Konsolosları, dilenciler, çingeneler, deve kervanları, İstanbul-Bağdat tren hattında çalışan mevsimlik işçiler, keçi derisinden çarıklarıyla yaya köylüler, posta arabaları, Yemen’e giden askerler, pamuk taşıyan deve kervanları, heybesine iki çuval yüklenmiş kömürcü eşekleri, tahıl çuvalları yığılmış öküz arabaları, tütün kaçakçılarını takip eden atlı zaptiyeler.

Yazar, İngiliz kimliğinin evrensel ve saygın bir referans olduğunu, Anadolu’da da geçerli bir kimlik olduğunu, bunun sadece resmi görevlilerde, Ermeni vatandaşlarda olmadığını belirtir. Sıradan bir halkta bile  ‘İngiliz’ denildiğinde, bilmeseler dahi ‘İngiliz’in bir düşman anlamına gelmeyeceğini iddia eder. Yazar, Anadolu’daki bu İngiliz itibarını anlatmaya çalışırken, aslan payını son 30 yılda Anadolu’daki görev yapmış, daha ziyade asker kökenli, İngiliz konsoloslarına verir. Konsolosların; işlerini özveriyle yapan, dürüst ve hamiyetli insanlar olduğunu Amerikalı misyonerler, Ermeni vatandaşlar, yerel halk ve Osmanlı subaylarının da teyit ettiğini belirtir. 

Yazarın, Türk askeri ve subayları hakkında rafine tespitleri bulunmaktadır. Subayların önemli bir kesiminin herhangi bir uğraşının olmadığını, kahvede oturup sigara ve kahve içerek dedikodu yaptığını, spor yapmadıklarını; kaslı, dayanıklı bir subayın nadir olarak görülebileceğini belirtir. Askerlerin uzun süre yürümeye dayanıklı olduklarını, subaylara göre daha sinirli ve daha basit yiyecekler ile yetinebileceklerini belirtir. Yazar, Türk askerinin göz yaşartıcı hamiyetli bir davranışından bahseder. Halep’ten İskenderun’a giderken Yemen’den dönen, pejmürde, yorgun, bitkin bir asker gurubuyla karşılaşır. Askerlerin durumuna çok üzülür. Bunlara bir miktar para teklif ederek sigara ikramında bulunur. Askerler tütünü alır fakat parayı kesinlikle almayacaklarını belirtirler. Yazar da çok ama çok ısrar eder, parayı almaları için. Yazarın zaptiyeyi ikna etmesiyle parayı alırlar. (s.411)

Kitabın birçok yerinde İstanbul-Bağdat tren hattının Almanlara verilmesinin İngiliz menfaatlerine zarar getireceğine vurgu yapar. Bu hattın İngilizler tarafından alınamamasına yazarın çok üzüldüğüne şahit oluruz. Tren hattı için Türkiye’de bulunan Alman çalışanlar hakkında da doyurucu açıklamalarda bulunur. Osmanlı siyasi ve askeri elitlerinin Almanlara sempati beslediğini ancak halkın Almanlara yöneticiler gibi bakmadığını, misal yanlarında bir Türk olmadan sokağa çıkamadığını belirtir. Türklerin karakteristik özellikleri hakkında bazı tespitlerde bulunur:

“Birçok bakımından Türkler dünyada geçinmesi en kolay insanlardır. Yalnızca onlara adil ve efendice davranın, dinlerine küfretmekten kaçının, savaşçı bir soyun geleneklerine sahip olduklarını ve kendilerini cihangir bildiklerini anımsayın; o zaman sizin için hemen hemen her şeyi yaparlar. Ancak, tehdit edilmeyi ve resmi görevlilerin katı yöntemlerini sakince kabul etmezler. Dik başlılıktan inatla vazgeçmezler, halledilmek üzere belleklerine kazıdıkları çok şey vardır.” (s.355)

Kitabı sindirerek okurken yazara imrendiğimi, 2017’de bu standartlarda bir vatandaş yetiştiremediğimizi söylemem gerekiyor. Bir kez daha Ramazan Korkmaz Hoca’ya hak verdim. Bu eseri, döneme ilgi duyanların vazgeçemeyeceği nitelikte bir eser olarak değerlendirmekteyim.

[*]1 Kasım 2017’de Türk Edebiyat Vakfı’nın Çarşamba Sohbeti’nde Prof. Dr. Ramazan Korkmaz’ın “Mankurtlaşma” başlıklı sohbetine katılan arkadaşımız Oğuzhan Karaduman Bey aktarmıştı bu enfes sözü. Değerli meslektaşım Oğuzhan Bey’e çok teşekkür ederiz.

[*]  John Childs, “Yürüyerek Anadolu: Samsun-Halep, 1911-1912”, Mütercim: Füsun Tayanç-Tunç Tayanç, Mayıs 2017, İstanbul, 438 s., Kitap Yayınevi, ISBN 978-605-105-169-7