Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

ETNİK DİNLENMENİN SONU VE TÜRKLÜĞÜN YENİDEN YÜKSELİŞİ

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Dünya, özellikle de Türkiye’nin çevresindeki coğrafya, olası bir kitlesel savaş tehdidiyle ısınmış durumdayken Türk milleti kritik bir dönüm noktasında bulunuyor. Kuzeyde Ukrayna-Rusya savaşı devam ederken, Yunanistan’da ABD ordusunun yaptığı ve AB ülkelerinin teçhizatla desteklediği askeri yığınak göze çarpıyor. Doğuda Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları ve İran’daki iç karışıklıklar, güneyde terör devletçiği kurulması amacıyla parçalanmak üzere olan Suriye; Irak’ta Türkmenler üzerinde kurulan baskılar; Kıbrıs’a yapılan ve yapılması düşünülen ABD askeri yığınağı; Akdeniz’deki yetki alanları ve enerji havzalarının kontrol edilmesine yönelik kriz. Muhtemelen pek çok tarih kitabının konu edineceği kritik bir süreç başlamış durumda. Bahsi geçen bu coğrafyalar, tarihi, kültürel ve mekânsal açıdan Türkiye’nin hinterlandı olarak tarif edilebilecek girift ilişkilere sahip bölgelerden oluşmaktadır. Pekâlâ, Türkiye’nin çevresindeki coğrafya, bir ateş çemberine dönmüşken; pek çok coğrafyada genel bir savaşın hazırlıklarına girişilmişken; Türk milleti, toplumsal dinamikler açısından çevresindeki milletlere ve topluluklara göre hangi konumda bulunmaktadır? Tarihi süreçte, siyasi gerginliklerin ve savaşların sonuçları üzerinde doğrudan etkisi olan bu etken, Türk milletinin ve Türkiye’nin geleceği, hatta varlığı açısından büyük önem taşıyor.

Önceki yazılarda¹ Türk milletinin, etnogenezin düşüşe işaret eden “atalet” aşamasında olabileceğine yönelik yorumlar yapmıştık. Türklerin düşüşe geçen milletler/kültürler içerisinde yer aldığı daha önceden de Türk aydınları tarafından tespit edilmiştir. ² Atalet aşaması, düşüşe geçmiş bir toplumun etnik dinlenmeyi gerçekleştirerek tekrar yükselişe geçebileceği son aşamadır. ³ Bu yükselişe geçilemediği takdirde, geri dönülemez çöküş süreci başlamaktadır. Bu çöküş, devletlerin çöküşüyle karıştırılmaması gereken, ondan daha korkunç olan etnik sistem çözülmesi şeklinde gerçekleşen bir çöküştür.

Bir milletin etnogenez sürecini belirleyen en önemli etken “uzun süreli aşırı gerilime dayanma yeteneği”ne sahip olan enerjik bireylerin popülasyon içerisindeki sayıları/oranlarıdır. Gumilev, “uzun süreli aşırı gerilime dayanma yeteneği”ne sahip bu insan tipini “passioner” (hırslı-enerjik) olarak adlandırmıştır. Hırslı-enerjik bireyler, hedefe odaklı davranış sahibi, sıkça hayali bir ideale ulaşmaya çalışan ve bu uğurda kendisinin ve başkalarının hayatlarını riske atmaya hazır bireylerdir. ⁴ Hırslı-enerjik bireylerin davranış kalıpları, Durkheim’ın “altruist intihar” ⁵ olarak tanımladığı olguyu akla getirmektedir.

Bir toplumda etnik tutkuya⁶ sahip hırslı-enerjik insanların oranının yüksek olması, o toplumun siyasi, askeri ve kültürel alanlarda yükselişini beraberinde getirmektedir. Ancak bu bireylerin risk almaya olan meyilleri, mensubu oldukları milleti yücelttikleri bu süreci, onlar için bir “ölüm-yitim” sürecine dönüştürmektedir. Risk alarak cepheden cepheye koşan askerler, milletin istikbali uğruna ömürlerini hoyratça harcayan aydınlar, siyasetçiler ve bürokratlar bir bir tükenirken, toplumun genetik havuzundan gelen yeni fertler bu boşluğu aynı hızda dolduramazlar. Dolayısıyla bir müddet sonra sistemin işleyişini devam ettirecek fedakârlıklara rastlanmaz olur, zira toplum içerisinde hırslı-enerjik olmayan insanların oran olarak hâkim olduğu bir dönem başlar. Etnik tutku sahibi bireyler, düzen bozan, huzursuzluk çıkaran uyumsuz tipler olarak algılanmaya başlanır. “Neyime lazım” anlayışı toplumun tüm kademelerine sirayet eder. Burası kırılma noktasıdır. Buradan sonra ise atalet aşaması gelir.

Türk milleti, 18. yüzyıldan itibaren hırslı-enerjik insan kayıplarının etkilerini hissetmeye başlamıştır. Almanya’daki sipahi mezarları bu konuda çok şey anlatır. Evlerinden binlerce kilometre uzakta şehit düşen Türk sipahileri, hırslı-enerjik (passioner) insan profilinin en yüksek örneklerinden birini teşkil ederler. Anadolu, Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa, Ortadoğu, Mısır, İran ve Kafkasya; Anadolu’yu yurt tutmuş Türkmen aşiretlerinin sağladığı insan gücünün, kanını oluk oluk akıttığı, kemiklerini dağlar gibi yığdığı coğrafyalar olmuştur.

Türk milleti, bu coğrafyalarda yitirdiği nice cevherlerin ve zekâların bedeli olarak atalet aşamasına girmiştir. Zira kaybedilen sadece popülasyon değil, risk alarak hayatını kaybeden hırslı-enerjik insan gücüdür. Toplumun siyasi ve askeri güvenliğini sağlayacak seyfiye; milletin kültürel inkişafını sağlayacak intelijansiya; devletin sağlıklı işleyişini sağlayacak bürokrasi kadroları çok önemli bir insan gücünü bu coğrafyalarda şehit vermiştir. Bu süreç, atalet aşamasının ilk bir buçuk asrında (20. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar) etnik dinlenmeye izin vermeyecek şekilde artarak devam etmiştir.

Çöküş sürecindeki bir millet için en tehlikeli unsur, yakınlarında yaşayan, kendisi için tehdit yaratabilecek diğer milletlerin varlığıdır. Çözülme aşamasının ayak seslerinin duyulduğu bir anda Türk milleti, kendi yetiştirdiği hırslı-enerjik insan profilinin nadir ve en yüksek örneklerinden Enver, Talat, Cemal ve Mustafa Kemal Paşalar tarafından “ipten alınmış” ve etnik dinlenmeye çekilmiştir. Enver, Talat ve Cemal Paşaların, canları pahasına Ermenileri tehcir etmesi; Mustafa Kemal Atatürk’ün Rumları mübadele yoluyla Yunanistan’a göndermesi ve buradan Türkiye’ye Türk nüfus takviyesi yapması, kültürel üretim ve kendini savunma kabiliyetini büyük ölçüde yitirmiş Türk nüfusuna kendisini toparlayabileceği güvenli bir ortam sağlamıştır. “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” bu etnik dinlenme sürecinin parolası olmuştur. ⁷

Pekâlâ, etnik dinlenmenin, çöküş sürecini durdurup tersine çevirmeyle ilgisi nereden kaynaklanmaktadır? Etnogenez sürecinde kendisini feda ederek azalan hırslı-enerjik insan gücü, toplumun genetik havuzundan gelen yeni bireylerin yetişmesiyle tahkim edilmektedir. Etnik dinlenme ortamı, toplumun bu konuda kendi kendisini düzenleyebilmesine imkân sağlayan bir iyileşme süreci olarak düşünülebilir. Türkiye nüfusunun, geçtiğimiz bir asırda yaklaşık 7 katına ulaşmış olması etnik dinlenme sürecinin başarılı bir şekilde gerçekleştirildiğini/gerçekleştirilmekte olduğunu göstermektedir. Zira aynı süreçte Yunanistan nüfusu 2, Fransa nüfusu ise yalnızca 1,5 katına yükselebilmiştir.

Türk milletinin, yeniden yükseliş konusundaki en büyük şanslarından birisi çevresindeki milletlerin yaşlılığıdır. Yunanlılar, Ermeniler ve Araplar, emperyalist kuvvetler kendilerine devlet hediye edene kadar, yüzlerce yıl boyunca devletsiz bir şekilde bakiye konumunda bulunan etnoslardır. Bugün de varlık kaynakları, emperyalist güçlerin koruyuculuğu ve aralarındaki denge siyasetidir. Türk milletinin, yeniden yükseliş konusundaki bir diğer büyük şansı ise bulunduğu muhitteki en güçlü “katı etnik sisteme” yani en güçlü devlet yapısına sahip oluşudur. Yukarıda bahsedildiği üzere, çevredeki diğer etnosların neredeyse tamamı, bugün Kuzey Irak ve Suriye’de yapılmaya çalışıldığı gibi bir zamanlar kendilerine hediye edilen devletlere sahiptir. Türk milleti ise bu coğrafyada bin yıldır devlet yaşatmaktadır, yüz yıl önce de o devlet aldığı tedbirlerle milletini yaşatmıştır. Bu durum Türk etnosu açısından, katı (devlet) ve diskret (millet) etnik sistemlerin uyumlu bir şekilde işlediğini göstermesi açısından önemlidir. Bu sistemlerin uyumlu çalışmaması durumunda olabilecekler için en yakın laboratuvarlar Suriye ve Irak coğrafyalarıdır.

Sonuç olarak, Türk milletinin ve çevresindeki diğer etnosların durumları göz önünde bulundurulduğunda, büyük bir dış müdahale ile süreç manipüle edilmediği takdirde Türklüğün yeniden yükselişi doğanın işleyişine uygundur ve mümkündür. Mevcut nüfus içerisindeki hırslı-enerjik insan birikimi, doğru yönlendirildiği takdirde tarihin sunacağı sahnede rol almaya hazırlanmaktadır. Bu profildeki insanlar, potansiyellerini toplum faydasına sağlayacak şekilde yönlendirilemedikleri takdirde hem kendilerinin hem de mensubu oldukları toplumun başını derde sokabilirler. Bunun için katı etnik sistem olan devletin, bu konuda her türlü tedbiri alması önem arz etmektedir.

Katı etnik sisteme düşen en büyük rollerden birisi zihniyet dönüşümünü mümkün kılacak eğit-politik düzenlemeleri yapmasıdır. Zira bu süreçte “zihniyet dönüşümü” çok önemli bir faktör olarak ön plana çıkmaktadır. Etnik dinlenme, “zihniyet dönüşümü” ile desteklenmediği takdirde yeni bir başlangıçtan ziyade, etnosun ömrünün biraz daha uzamasıyla neticelenmektedir. ⁸ 8.-10. asırları etnik dinlenmeyle geçiren Türk etnosunun 11. yüzyıldaki müthiş sıçraması, artan nüfusa ek olarak “yeni bir din”, “yeni bir ülkü”, “yeni bir biçimlenme” ve “yeni bir coğrafya” ile gerçekleşen zihniyet dönüşümünün eseriydi. Bu faktörleri toplum içerisinde egemen kılan ise; Karahanlı ve Selçuklu devletlerinin, İslamiyet’i resmi bir din olarak benimseyerek bunun eğitim-politiğini inşa etmeleri ve siyasi-askerî açıdan yeni coğrafyalara açılmalarıydı. Bu faaliyetler ve göçler, Türk aşiretlerinin birbirleriyle yeni kombinezonlarda birleşmelerini ve Türk milletine (Anadolu) dönüşecek yeni bir etnik biçimlenmeyi gerçekleştirmelerini sağladı. Bu durum ise Türk milleti için yeni coğrafyalarda yeni başlangıçlar yarattı. Bugün de ihtiyaç olan şey bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirebilecek olan büyük bir ülküdür.

Ataletten çıkışı sağlayacak etnik dinlenme konusunda Türk milletinin dikkat etmesi gereken belki de en önemli husus demografidir. Etnik dinlenme sürecinin sonlarına yaklaşmış olan Türk nüfusunun dengesini bozacak her türlü politika ve uygulama, bu sürecin olası kazanımlarını riske atma potansiyeli barındırmaktadır. Türk milletinin çok yakın olduğu, “ataletten başarılı çıkış” yeni bir Türk yükseliş çağını açacakken, “başarısız çıkış” dönüşü olmayan çözülme aşamasına geçilmesine sebep olacaktır.

Bilge Kağan’ın, atalet aşamasına giren bir topluluğa yüzyıllar önce söyledikleri, tekrar aynı etnogenetik döngüyü yaşayan Türk milletinin bugününe de seslenmektedir;

“Ey ölümsüz Türk milleti, kendine dön; su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol…”

Sözü Geçen Çalışmalar

Duralı, Ş. T. (2020). Felsefe-Bilim Nedir? İstanbul: Dergah Yayınları.

Farzaliev, A., & Sazak, G. (2016). Lev Nikolayeviç Gumilev ve Etnogenez Teorisi. Türkiyat Mecmuası,

26(1), 117-130.

Gumilëv, L. (2016). Etnogenez: Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri. İstanbul: Selenge Yayınları.

Hocaoğlu, D. (2015). Düşük Şiddetli Devrim. İstanbul: KOCAV Yayınları.

Ilgar, İ. (2000). Yeryüzünde Türk Mührü Şehitliklerimiz. İstanbul: Yağmur Yayınevi.

Karatay, O. (2005). Etnik Tutumun Tarihsel Kökleri ve Türk Kimliğinin Geleceği. İstanbul: Türk-Asya

Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM).

 

1 Milli Devlet Gazetesi’nin internet sitesinden ulaşabileceğiniz “Sığınmacılarla Kimeraya Doğru” başlıklı yazıya bkz. (https://www.millidevletgazetesi.net/KoseYazisi/siginmacilarla-kimeraya-dogru-4646)

2 Bkz. Hocaoğlu, 2015; Duralı, 2020 ve Karatay, 2005.

3 Bu konuda bkz. Karatay, 2005.

4 Farzaliev & Sazak (2016) s.120.

5 Milli Devlet Gazetesi’nin internet sitesinden ulaşabileceğiniz “Altruist İntihar ve Türk Dünyası” başlıklı yazıya bkz. (https://www.millidevletgazetesi.net/KoseYazisi/altruist-intihar-ve-turk-dunyasi-3505)

6 Etnik Tutku: Gumilev (2016)’in “passioner” (hırslı-enerjik) ifadesinden bağımsız olarak Prof. Dr. Osman Karatay’ın benzer vasıflara sahip insanları tanımlamak için kullandığı ifadedir.

7 Bu benzetme daha önceden Karatay (2005) tarafından yapılmıştır.

8 Bkz. Karatay (2005), s. 25.