Himmet Kayhan

Tüm yazıları
...

Sinsi Irkçıların Türk’e Saldırısı ve ‘Tarihin Hükmü’

Yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Himmet Kayhan

Malazgirt zaferinin ardından, Anadolu’ya dalga dalga akan Türk göçleri, ülkeyi hızla Türkeli’ne dönüştürmüştü.  Büyük Selçuklu İmparatorluğu bünyesinde, doğudan batıya her bölgede irili ufaklı Türk beylikleri teşekkül ediyordu. Türklerin bu yeni yurda göçleri, 16. yüzyıla kadar sürüp gitti. 12. yüzyıl ortalarından sonra Avrupa ve Bizans kronikleri ve seyahatnamelerinde, Anadolu’nun doğu bölgeleri Türkomanya (Türkmeneli), batı ve orta bölgeleri Türkiya (Türkeli) adıyla anılıyordu.

Anadolu’da Türk Devleti, 1075 yılında kuruldu. Selçukoğulları’ndan Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın kurduğu bu devletin ilk başkenti İznik’di. Birinci Haçlı Seferi sonrasında yaşanan çekilme sırasında Konya, devletin başkenti oldu.

Uluğ Keykubat’ın hükümdarlığı döneminde en parlak çağını yaşayan Anadolu Selçuklu Devleti, 1243’den sonra Moğol ordularının istilasına uğradı. Bundan sonra Moğol egemenliği altında varlığını sürdürse de günden güne eriyerek, parçalandı, dağıldı. 1308’de Selçuklu hanedanı silinirken beylikler, bağımsız devletlere dönüşüyordu. Derin siyasî parçalanmaya rağmen ülkenin her bölgesinde Türk kültür ve medeniyeti kökleşmeye, muhteşem mimarî anıtlar yükselmeye devam etti.

Güçlü beyliklerin her biri, diğerlerini kendi hükümranlığına baş eğdirip Anadolu’da Türk birliğini yeniden kurma, o büyük devleti yeniden inşa etme amacını güdüyordu. Bu yüzden, aralarında çatışmalar, uzlaşmalar ve sonra yeni kavgalar sürüp gidiyordu. En sert ve uzun çatışmalar, Karamanoğulları ile Osmanoğulları arasında yaşandı.

Batı Anadolu’da hızla büyüyen Osmanlı Beyliği, Rumeli’ye geçmiş, hızla ilerlemiş, 14. yüzyıl sonlarında Tuna boylarına dayandığı zaman artık büyük bir devlet olmuştu. Öte yandan Anadolu’daki beylikleri birer birer kendine katıyordu. 1400 yılında Anadolu’da Türk birliği tamamlanma safhasına gelmişti. Yüz yılı aşan dağınıklık sona eriyordu. Fakat 1402’de Timur’un doğudan gelip Ankara Savaşı’nda Yıldırım Beyazıt’ı yenmesi ve ardından beylikleri yeniden canlandırması, yeni bir dağınıklığı getirdi. Osmanoğulları arasındaki kanlı çatışmaların sona ermesi ve ardından Anadolu’da Türk birliğinin yeniden sağlanması için altmış yıl daha geçti.

Osmanlı Devleti (Devlet-i Aliyye), Batı Türklüğünün 1075’de temelini attığı devletin devamıydı. Osmanoğulları yerine bu birliği kurmayı Karamanoğulları başarmış olsaydı, Anadolu’daki Türk devletinin adı ‘Karamanlı Devleti’ olacaktı. Diğer beyliklerden birinin eliyle sağlansaydı, onun adı devlet adı olurdu.

Tarih boyunca, aynı dönem içinde birden çok Türk devleti hep vardı. Bu yüzden kurucu hanedan, kurucu boy veya kurulduğu yerin adı, devletlerin adı olmuştur. Göktürk Kağanlığı ve Ed Devlet’it Türkiye (Memlük) devletleri dışında diğerlerinin adı böyledir. Uygur, Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Akkoyunlu, Hazar, Timurlu, Osmanlı ve daha birçok devlet, Türk devletleriydi. Günümüzde de böyledir: Sibirya’dan Pamir’e, Hazar boyundan Tanrıdağı’na yayılan ve coğrafî adı ‘Türkistan’ olan engin alanda boy adlarını taşıyan devletler var: Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan. Azerbaycan ise kurulduğu ülkenin adını almıştır.

Altı yüzyıllık Osmanlı döneminde Türk devleti, geniş bir coğrafyaya egemen oldu. Zaferler ve yenilgiler yaşadı. Tarihin gördüğü en büyük devletlerden biri seviyesine çıktı. Üç yüz yıl dünyanın en büyük gücü olarak hüküm sürdü. Daha sonra gerilemeye başladı, zayıfladı, topraklarını kaybede kaybede küçüldü, eriye eriye çöktü. Birinci Dünya Savaşı sonunda, başkenti ve ülkenin büyük kısmı düşman orduları tarafından işgal edildi.

Bu şartlar altında, bir ölüm kalım savaşı olan İstiklal Savaşı yapıldı ve devletin silinip yok edilmesi önlendi.

***

Yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun can çekiştiği dönemde, Gladston, Llyod George gibi İngiliz devlet adamları ‘Türkleri Anadolu’dan atmak, Asya steplerine sürmek...’ kinlerini dile getirip kükrüyorlardı. Moskova’da iki asırdan beri süren ve şimdi Sazanov’un gördüğü rüya, İstanbul’u Türklerin elinden alıp ‘Çargrad’ yapmak, Anadolu’yu yutup Akdeniz’e ulaşmaktı. Yunan lideri Venizelos’un hayali, Konstantinapolis’in başkent olduğu yeni Bizans’ı kurmaktı. Kiliselerde “Türk, Hristiyanları terbiye etmek için Tanrı’nın kırbaç olarak görevlendirdiği şeytandır.” tekerlemesi; o şeytanın ölüm döşeğine düşmesinden doğan sevinçle kubbelerde çınlıyordu.

Türk’ten nefret etmek, Türk’ü kanında boğmak hıncı, yüzyıllar önce mayalanmış ve yüzyıllarca köpürtülmüş Haçlı hastalığıdır.

Türk İstiklal Savaşı, kendileri de yaralı ve savaş yorgunu olan modern Haçlıların hesaplarını bozdu ve hayallerini yırttı. Ele geçirdikleri büyük ganimetleri paylaşmak ve hazmetmek için Anadolu’yu bırakıp geri çekilmek, Türkiye Devleti’nin varlığını şimdilik kabullenmek zorunda kaldılar.

***

Büyük milletlerin kurduğu köklü devletlerin tarih boyunca yaşadıkları macerayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti de yaşadı: Sayısız zaferler kazandı, yenilgilere uğradı. İç buhranlar ve isyanlar görüp geçirdi. Büyüdü, parçalandı, tekrar büyüdü, küçüldü. Çağın biliminde, kültür ve sanatında parlak dönemler yaşadı ve sönükleşti. Hükümdar hanedanları değişti, isim ve rejim değişmeleri yaşadı. Selçuklu, Beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri, on asır boyunca akıp gelen bu büyük maceranın safhalarıdır. Aynı millet, aynı vatan, aynı kültür ve medeniyetin mayalayıp kurduğu, yaşattığı tek devletin, zamanın akışı içinde geçirdiği yapı ve isim değişmeleridir.

Bu devletin bu günkü adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Türkiye Devleti, onuncu yüzyılını yaşıyor. 2075 yılında bin yaşını dolduracak...

***

Türkiye’de 1960’lı yıllarda yaygınlaşan marksist hareketlerin ısrarla işlediği temel konu, etnisite ve mezhep farklılıklarıydı. Sol ideolojinin yayılma metodu, bu farklılıkları kurcalamak, kullanmaktı. ‘Türk Milleti’ yerine ‘Türkiye Halkları’ söylemini ısrarla kullanan ve bu halklar arasında ‘eşitlik’ mücadelesi yaptıklarını iddia eden bazı ‘sosyalist’ önderler, ortak kimlik yerine ayrışan topluluklar oluşturma çabasındaydı. Aslında onların asıl derdi sosyalizm filan değildi. Onlar, ‘sol’ şemsiye altında toplanmış sinsi ırkçılardı, bölücülerdi. Solculuk, devrimcilik rüzgârına kapılmış bir kitle ve ağızlarına verilen zehirli sakızı çatlata çatlata çiğniyor, akıntıda sürüklenip gidiyordu. 1980 öncesinde ‘sol örgüt’ olarak ortaya çıkmış silahlı çetelerin en aktifleri, en kan dökücü olanları; aslında ırkçı-bölücü çetelerdi. Bunlardan 2000’li yıllara kalmış tek miras, PKK ve onun zihniyetidir.

Türk Milleti’ne mensup olmaktan hazzetmeyen sinsi ırkçılar; farklı renklere, farklı kılıklara, farklı inançlara bürünmüş olarak görünüyor, boy gösteriyorlar. Öteden beri kendilerine ‘İslamcı’ denilen, farklı cemaatlerin, derneklerin, vakıfların, partilerin içinde yer alan Türksevmezler, büyük yaralar açmayı başardılar. Bütün unsurları, bütün kültür ve inanç değerleriyle bütün Türk milletini kucaklayan Türklük bilincini, Türk milliyetçiliğini; tarifinden aciz oldukları ‘İslam birliği’ ne giden yolda engel olarak gösterdiler.

Son otuz yıldan beri gittikçe azgınlaşan anti-Türk boşboğazlık, ‘Türk Milleti’ yerine ‘Anadolu Milleti’ denilmesini istemeye kadar dayandı. “Türk bayrağı denilmesin, devlet bayrağı diyelim.” tekliflerini dile getirdiler. “Devletin adı değiştirilmeli, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ yerine ‘Anadolu Cumhuriyeti’ olmalı.” diye kustular.  Bütün bunlar, televizyon ekranlarında, gazete ve dergilerde, nutuklarda, yıllarca işlendi.

Türk’ten nefret eden sinsi ırkçılar, ‘Sosyalist, İslamcı, Liberal, Hümanist’ gibi sıfatlar kullanmakta; ideolojik gerekçelerle ve ‘düşünce özgürlüğü’ himayesinde Türklükle savaşmaktadır. İçinde yuvalandıkları ideolojik, dinî veya siyasî yapılardan güç alarak, toplumu zehirlemeye devam ediyorlar. Bunu yaparken sosyolojik, dinî, felsefî, siyasî, tarihî, kültürel bütün malzemeleri kullanıyorlar. Her doğruyu çarpıtmayı, her yalanı mübah görüyorlar.  Türk milletine, bal şerbeti içine kattıkları zehri sunuyorlar...

Bu saldırının önüne çizdiğimiz çizgi; açıktır, aydınlıktır, tarihin hükmüdür:

Bu devlet, on asırlık Türkiye Devleti’dir.

Bu devleti Türk Milleti kurdu.

Bu devleti, Türk kültürü mayaladı, biçimlendirdi, yaşattı.

Bu devletin askeri, Türk Ordusu’dur.

Bu devletin dili Türkçe’dir.

Bu devletin bayrağı, Türk bayrağıdır...