Son dönemde ülke gündeminin merkezinde yer alan Anayasa değişikliği tartışmalarında, halka henüz değişikliğin içeriği hakkında net bilgiler verilmiyor. Sizce bu değişiklik paketinin içinde neler olacak ve süreç neyi hedefleyecek?
Yeni Anayasa içeriği hakkında halka bilgi veremiyorlar, çünkü halkın tepkisinin ne olacağını kestiremiyorlar. İlk hedefleri vatandaşlık ve ana dille ilgili maddeleri değiştirmektir, ilk dört maddeyi sonraki aşamada değiştirmeyi hedefliyorlar.
Bölücü terör örgütü PKK'nın sözde fesih bildirisinde Lozan ve 1924 Anayasasına atıfta bulunulmuştu. Bu atıfların anayasa değişikliğiyle ilişkisi nasıl yorumlanmalı?
Lozan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası meşruiyetini sağlamış, 1924 Anayasası da devletin Türk devleti olduğunu belirlemiştir. PKK veya onun ardındaki güçler, Lozan’ın intikamını almaya, Sevr’e ve Wilson prensiplerine geri dönmeyi hedefliyor. Wilson, kendi kaderini tayin hakkına dayanarak Anadolu’da bağımsız Ermenistan ve Kürdistan kurulmasını istemişti. O zaman Kürtler, Lozan’a telgraf çekerek kendi kaderlerinin Türklerle birlik olmayı gerektirdiğini söylemişti. PKK ve arkasındaki güçler, şimdi bu meşruiyeti sorgulatmaya çalışıyor...
Anayasa değişikliği denince kamuoyunda genellikle ilk dört maddenin değiştirilip değiştirilemeyeceği konuşuluyor. Ancak o maddeler kadar hayati olan Anayasa’nın başlangıç metni ile 42. ve 66. maddelerin önemi kamuoyuna anlatılmıyor. Anayasa’nın başlangıç metninin, 42. ve 66. maddelerin değiştirilmesi yahut kaldırılması Türk milleti açısından nasıl bir tehlike teşkil ediyor?
Başlangıç metninde, “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” deniliyor.
42. maddede “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır.” deniliyor…
Bütün dünyada ulus devletler, tek bir resmi dil kullanır. Yalnız ana dillerin öğretilmesi başka bir şeydir ana dilde öğretim başka... Türkiye, Türkçe dışında bütün ana dillerde eğitim-öğretim yapacak olursa, eğitim-öğretimde birlik sağlanamaz ancak fiilen çeşitli dershanelerde, kurslarda ana diller öğretilebiliyor. Yani Anayasa’nın bu maddesinin son fıkrası, fiilen uygulanmıyor zaten. Dolayısıyla bu fıkra, “Bütün kurumlarda, eğitim ve öğretim dili Türkçedir.” şeklinde düzeltilmelidir. Ana dillerin kurslarla öğretilmesinde ise bir sakınca olmadığı belirtilebilir...
66. maddede ise “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” deniliyor.
Bu madde 1924 Anayasasında, “Türkiye ahalisi din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.” şeklindeydi.
İşte bu maddeleri hazmedemeyenler, Cumhuriyetin kuruluşundan beri karşı faaliyet içindedir. Meclis’te DEM Parti, AKP’nin çoğunluğu, CHP’nin bir kısmı, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın partileri, HÜDAPAR, hatta şimdilerde MHP bile 42. ve 66. maddelerin değiştirilmesini savunuyor. HÜDAPAR, ilk dört maddenin de değiştirilebileceğini söylüyor.
Bu maddelerin kökten değiştirilmesi, Türkiye’yi Türk egemenliğinden çıkarmanın ilk adımı olur.
Bu tehlikeli süreçte Türk milleti tedirgin bir şekilde olup biteni anlamaya çalışırken Türk milliyetçilerine ne gibi görevler düşmektedir?
Şimdi, Türkler, “Terörsüz Türkiye”den sonra “Soyadımız Türkiye” denilerek, vatan topraklarının anayasal zeminde Türk egemenliğinden çıkarılmak istendiğini görmelidir. Türk milliyetçileri, önce bu durum tespitini yapmalı ve kendilerine çeki düzen vermelidir. Türk egemenliğine son vermek, ancak Türk düşmanlarının işidir. Türk tarihindeki zaferlere ortak çıkarmak, Türk vatanına ortak çıkarmaktır. Türk milliyetçileri, özüne dönmeli ve milleti devamlı bilgilendirmelidir...
Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, “Terörsüz Türkiye tanımı ile sunulan yeni projede PKK’nin amacı; Suriye’de uygulandığı iddia edilen demokratik konfederalizm modelini, Türkiye’de Fırat’ın doğusuna taşıyarak, büyük Kürdistan’a giden yolda özerk yapının temellerini oluşturmak ve böylece su zengini Fırat-Dicle havzasına egemen olmanın önünü açmaktır.” diyor.
Abdullah Öcalan da “Silahlı mücadele ulus devlet kurmak içindi. Bu amaçtan vazgeçtik ve demokratik konfederalizme yöneldik. Bunun başarıya ulaşması sadece Kürt, Kürdistan için değil bölge için de önemli başarılara yol açacaktır. Burada ulaşılacak bir başarı; Suriye, İran ve Irak'a da yansıyacaktır. Türkiye Cumhuriyeti için de hem kendisini yenileme, demokrasiyle taçlanma hem de bölgede öncülük yapma şansı olacaktır. Bölge konfederalizmi mutlak bir gereklilik olarak ön plana çıkıyor. İsrail-Filistin çatışması, mezhep çatışmaları, ulus devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir. Bu çözüm aynı zamanda yeni bir enternasyonali de gerektiriyor.” diyerek Büyük Orta Doğu Projesi’ne yani Büyük İsrail projesine hizmet ettiklerini açıklamış oldu.
Türkiye’deki Yeni Anayasa hazırlıkları, “Soyadımız Türkiye” sloganları ve Türk tarihindeki zaferlere, dolayısıyla vatana ortak çıkarmaya çalışmak, ilk planda Dicle-Fırat havzasını, Türk-Arap egemenliğinden çıkarmaya yarar.
Türk milliyetçileri, bu konuda hiç tereddüt etmemeli, Bilge Kağan ve Atatürk’ün yazıtları ışığında, Türk milletini aydınlatmalıdır.