İran ve İsrail arasında daha önce de gerginlik ve çatışmaların olduğunu biliyoruz. Bu son çatışmanın diğerlerinden farkı var mıdır? Varsa bu fark nedir?
İsrail ve İran komşu devletler değiller, fakat birbirlerine yönelik ciddi tehdit algısına sahipler. İran şimdiye kadar hem Ortadoğu’daki etkisini hem de İsrail üzerindeki baskısını sahadaki vekil güçler yardımıyla sürdürüyordu. Bu açıdan Hizbullah, Lübnan ve Suriye yönetimleri İran’ın bölgedeki en önemli müttefikleri ve İsrail üzerindeki baskı araçlarıydı. Ayrıca İran’ın İsrail içindeki Hamas’la olan teması da İsrail için göze alınması gereken bir riskti. Fakat 7 Ekim saldırılarından bu yana İsrail önce Hamas’ı, ardından Hizbullah’ı etkisiz kılmayı başardı.
İkinci olarak, Suriye’deki yönetim değişikliği de hem İsrail’i rahatlatan hem de bölgede İran’ın etkisini kıran önemli bir gelişmedir. Dolayısıyla tüm bu koşullar dikkate alındığında İsrail, İran’a olan angajmanında tarihsel bir fırsatı yakalamış oluyor. Bunun yanı sıra İran’daki yönetimden halkın memnuniyetsizliği de ciddi bir sınıra ulaşmış durumda. Anlaşılan o ki İsrail bu konuda hazırlıklı ve İran rejimine İran halkının duyduğu memnuniyetsizlik İsrail’e İran’da istediği operasyonu gerçekleştirme fırsatı sunuyor, yeteri kadar işbirlikçi bulabiliyor.
Üçüncü olarak da İran’a uygulanan ambargo İran’ın askeri teknolojisini geliştirmesini ve güncel teknolojik gelişmelere adaptasyonunu zayıflatmış durumda.
Dördüncü olarak ABD’nin Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile olan simbiyotik ilişkisi bölgedeki devletleri muhtemel bir İsrail-İran ihtilafının dışında tutacağı kanaati vermiş olmalı. Nitekim ortaya çıkan sonuçta bölge devletlerinin zayıf kınamaları bu beklentinin sahada bir karşılığı olduğunu gösteriyor.
Siyasi arenada İran'ın müttefiki olarak görülen Çin ve Rusya'nın, aynı zamanda İsrail'in müttefiki ABD'nin geçmiş kriz durumlarındaki pozisyonları değerlendirildiğinde görece pasif bir görüntü çizmesinin sebebi nedir?
Rusya ve Çin, İsrail ve İran arasında yaşanan krizlerde genellikle İran’a daha yakın duran bir tarafsızlık içinde idiler. Fakat Rusya’nın Ukrayna sorunundaki konumu ve Trump’tan gelen baskılar dikkate alındığında bu kez Rusya konuya biraz daha mesafeli yaklaşmış görünüyor. Örneğin bu şiddette bir çatışma karşısında ne Rusya ne de Çin Güvenlik Konseyine bir çağrıda bulundular. Bunun en olası sebebi bu ülkelerin İran’ı nükleer kulüpte kendi aralarında görmek istememeleri olabilir. Çin enerji konusunda İran’la iyi ilişkilere sahip olmasına rağmen İran’ın uranyum zenginleştirme konusunda önemli bir aşamaya gelmiş olmasını iyi karşılamayacaktır.
Bu çatışmada Türkiye nasıl bir rol üstlenmektedir? Üstlendiği rol uluslararası ilişkiler ve Türkiye'nin menfaati açısından nasıl yorumlanmalıdır?
Türkiye eskiden Ortadoğu’daki sorunlara daha dikkatli ve tarafsız yanaşıyordu. Fakat son yıllarda daha reaktif politika izlemesi bu krizde arabulucu rolü üstlenmesini engellemekte. Türkiye’nin Suriye’de yeni yönetimle olan ilişkisi ve İsrail’in Golan tepelerini işgal ederek Şam’a 20-25 km kadar yaklaşması her iki ülkeyi sahada karşı karşıya getirdi. Türkiye’nin Suriye’de bir askeri üs kurmak istemesine karşın İsrail’in olası alanları bombalaması Türkiye-İsrail angajmanının tarihte ilk kez ciddi ve fiili bir gerginlik seviyesine ulaştığını gösteriyor. Bu nedenle İran-İsrail çatışmasında Türkiye’nin krizi yatıştırıcı bir rol oynaması mümkün gözükmüyor. Türkiye’nin İsrail karşısında İslam ülkelerini ve Arap ülkelerini arkasına alarak diplomatik bir baskı cephesi oluşturma imkânı da pek yok. Ayrıca İran’ın nükleer bir güç haline gelmesi Türkiye için de ciddi bir tehdit oluşturur o nedenle İran’ın nükleer silah konusunda geri adım atması Türkiye’nin bölgedeki çıkarları açısından uygun olur. Fakat bu gerginliğin giderek tırmanması ve nereye doğru evrileceği belli olmayan bir gerilim boşalması da Türkiye sınırları açısından ciddi bir güvenlik sorunu. Tüm bu nedenlere bağlı olarak Türkiye bu krizde bekle-gör stratejisi uygulamak durumunda gibi görünüyor.
İran, İsrail ve bölgemizi bekleyen olası krizler ve fırsatlar nelerdir?
İsrail’in bu kez hedefi İran’da bir rejim değişikliğine neden olmak. Suriye’de tecrübe edilen bu durumun İran özelinde de iyi sonuçlar getireceğini bekliyor olabilir. Fakat bu çok iyimser bir beklenti bence. Bu kapsamda İsrail, İran’da bir rejim değişikliğine neden olamasa bile İran rejimini zayıflatarak toplumsal bir kaos ortamının önünü açabilir. İran’da yaşanacak bir iç karışıklığın Türkiye açısından riski göçmen akımı olur. İran rejiminin zayıflaması ve özellikle nükleer kapasitesinin dizginlenmesi Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak varlığını ve çıkarlarını güçlendirecektir.
Türkiye'nin herhangi bir savaşın içine çekilme ya da doğrudan bir ülkenin saldırısına uğrama riski ve ihtimali var mıdır? Özellikle bir süre önce hem Milli Savunma Bakanı Güler'in hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İsrail, Türkiye'ye saldırabilir." şeklindeki açıklamalarını, son olayları da dikkate alarak nasıl okumamız gerekir?
İsrail’in Türkiye’ye saldırma ihtimali olmadığını düşünüyorum. Çünkü bunun için ortaya sürebileceği bir neden yok. Ayrıca Türkiye’nin bir NATO ülkesi olduğunu unutmamak lazım. Fakat bunun yerine Suriye’deki PYD ile olan ilişkisi bağlamında Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını ve varlığını baltalayacak hamleler yapması mümkün. İran rejiminin uluslararası alanda itibarı ve meşruiyeti oldukça düşük. Ayrıca gerek Suriye ve Lübnan’da Hizbullah gibi, gerekse Yemen’de Husiler gibi uluslararası arenada terör örgütü olarak tanınan yapılarla olan ilişkisi İran’ı uluslararası alanda haz edilmeyen bir devlet durumuna sürüklemiş durumda. Ayrıca İran’ın, İsrail’in yok edilmesi gereken bir devlet olduğu yönündeki resmi çıkışları da İsrail’e adeta ontolojik bir savunma hakkı tanıyor gibi izlenime neden oluyor. Dolayısıyla Batı ve Dünya kamuoyunda bu konuda İran aleyhine negatif bir algı halihazırda var. İran’ın insan hakları konusundaki kötü sicili de İran’ı uluslararası arenada yalnız bırakan başka bir konu. Fakat tüm bunlar Türkiye için söz konusu değil.
Cumhurbaşkanı’nın bu yöndeki sözleri kamuoyunu teyakkuzda tutmayı ve savunma sanayisine yapılan yatırımların isabetli olduğunu vurgulamayı amaçlıyor olabilir.