Terörsüz bir ülkeyi anlayabilmek için terörlü ülkedeki örnekleri incelemeye ihtiyaç vardır.
Terörlü bir ülke sadece mermilerin atıldığı, bombaların patlatıldığı, kurşunların uçuştuğu, sabotajların yapıldığı bir ülke değildir. O ülke mutabakatların zayıfladığı o millete mensubiyet şuurunun zayıflatıldığı, cinayetlerin birbirini izlediği, örf ve adetlerde ve ahlak anlayışında zaafların ortaya çıktığı bir ülkedir. Bu ülkeye süper güçlerce ayrılıkçı akımların sokulduğu görülebilir. Terörlü ülke hoşgörünün tükendiği, çatışmaların çözüm zannedildiği, yargıya güvenin sarsıldığı ve bazılarının yargıdan ümidini keserek kendi işini kendisinin görme yanlışına girişmedir. Andımızın mahkeme kararına rağmen, okullarda okutulmaması, geleceğe olan güvensizlik ve ümitsizliğin teşvik edilmesidir. Sağlık ve eğitimin ticarileşmesi de terördür. Terör dıştan çokkültürlülük dayatmalarının ortaya çıktığı bir yapıdır. Böyle bir yapı milli eğitim politikasının sürekli değiştirilmesinin doğurduğu karmaşa ile karşılaşır. Bazı siyasilerin aşırı partizanca ve doğan tehlikelerden sanki habersiz gibi tutumları görülebilir. Kamuda işe alınmada liyakatten çok sadakat öncelik taşır. Doğum yerine göre işlem yapılabilir. Geçmiş tecrübeler unutularak Lozan yerine Sevr Antlaşmasına uygun bir yapılaşma merakı doğabilir. Yeni Osmanlıcılık hortlatılır, hiç de uygun olmamasına rağmen, Osmanlı sosyal yapısına ülkemizi dönüştürme çabaları görülebilir. Milletleşme sürecinden geriye doğru sosyolojik açıdan kalabalıklaşma öne çıkabilir. Bilhassa kamuda suiistimal, rüşvet ve benzeri yasa dışı işler sıradan hale gelebilir. Kuralları çiğneme kural olur. Özellikle trafikte kavgasız gün geçmez. Emekliye kaynak bulunamazken İstanbul Kanalına engel tanınmaz. Batı’da aile önem kazanırken ahlaki değerlerimize ve Türk ailesine saldırılar, dıştan kumandalı olarak sürdürülür. Kayıt dışılık ve devlete vergi ödememe hastalığı sürdürülür. Başta gençliğimize yönelen uyuşturucu terörünün yanı sıra vatandaşımız telefon aracılığıyla online kumara alıştırılır.
Bütün bu ve benzeri örneklerle karşılaşırken bilhassa hayali AB üyelik sürecinde etnik taassup ve çözülme öne çıkarılmıştır. Bir de buna eşitlikçi ve dengeci bakış doğmuştur.
Nobel ödülü kazanan milli gururumuz Prof. Dr. Aziz Sancar Türk olduğu, Mardin’de doğduğu için ödüle layık görülmemiştir. Sahasında önde gelen, başarılı olan, dünya çapında görüşlerine itibar edilen bir ilim adamı olduğu için ödülü kendisine isteksizce verilmiş de olabilir.
Mesela, eşitliği sağlamak için farklı branşlardaki milli takımlarımıza oyuncu seçerken Kürt, Zaza, Çerkez, Gürcü, Rum, Ermeni vatandaşlarımız gibi mahalli farkları olanlar arasından eşit sayıda oyuncu seçecek değiliz. Bu örnek çoğaltılabilir. Efendim toplumda böylece eşitlik sağlanırmış. Eğer bunların arasında kalite ve özellikleri itibariyle bize faydası olabilenler varsa etnik sıfatları ne olursa olsun takıma alır ve görev veririz. Mahalli ve etnik isimleri dolayısıyla tercih yapmayız. Aksi bir tutum eşitlik ve denge değil; dengesizliktir. Bunların hepsi Anayasamıza göre eşit T.C. vatandaşıdırlar. Anayasamızın 66. maddesinde bundan dolayı ayırıma tabi tutulmadan kucaklanırlar ve Türk kabul edilirler. Burada seçim ve öncelik kalite ve başarıdır. Mahalli ve etnik farklar vatandaşlarımızın milli kimliğinin Türk olduğunu da değiştirmez. Milli kimlik ile etniklik birbirine rakip de değildir. Bir milliyet içinde farklı etnisiteler bulunabilir. Değişik farklılıklar yaratıp bunları kutsallaştırmak toplumu ayırımcı ve federal yapıya hazırlamadır. Toplumu çatışmaya itmektir.
Almanya’da yabancı düşmanları tarafından aileleriyle birlikte evleri yakılıp öldürülenler ele alınırken onların etnik özellikleri ve isimleri değil; milliyetleri öne çıkar. Bizleri çıkmaz sokaklara yöneltecek teferruatlarla uğraşmayalım. Yine Almanya’da önde gelen futbol takımlarında yer alan Türk asıllı oyuncular, kabiliyetleri ve özellikleri dolayısıyla Alman milli takımına bile girdiler. Almanlar aman denge bozulmasın, eşitlik olsun diye her yabancı gruptan eşit sayıda oyuncu seçmediler. Kimse Türk oyuncuları da bu yolla seçip görev vermedi. Türk oyuncularının seçimi Türk hayranlığı dolayısıyla değil; onların yeteneklerindendir. Türkiye’de bazıları ne yaptığından habersiz çok değişik yanlışlar yaparak çamları deviriyorlar. Etniklik, milliyet, milli kimlik üzerine epey eser var da artık TV ve internet varken faydalı eserleri pek okumuyoruz. Yorucu oluyor herhalde!