Mustafa E. Erkal

Tüm yazıları
...

ETNİK SORUN MU YOKSA EMPERYAL GÜCE ALAN AÇMAK MI?

Mustafa E. Erkal

Rahmetli Ali Tayyar Önder Bey’in “Türkiye’nin Etnik Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler” isimli önemli eserini ilk çıktığından beri takip ederim. Eser haklı olarak 56. baskısını yaptı. Rahmetli Önder millî hassasiyet sahibi değerli fikir adamı ve iyi bir araştırmacı olarak dikkat çekmiştir. Özellikle “Türkiye’nin Etnik Yapısı” isimli kitabının ilk baskısı çıktığından beri zevkle takip etmişimdir. O dönemlerde kendi ülkesinin gerçeklerine karşı ısmarlama ve sonucu önceden belli sözde bazı araştırmalar ve maksatlı sonuçlar ele alınır ve ülke aleyhine yanlış propagandalar yapılırdı. Rahmetli Ali Tayyar Bey Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi’nde dekanlık ve İta Amiri Yardımcılığı yapmıştır. İsmini yukarıda verdiğimiz değerli eserde terör konusunu ele alırken İRA, BASK ve ETA gibi terör gruplarıyla Türkiye’deki PKK örgütü arasındaki farkları da ele almıştır. Günümüzde malum komisyonun İrlanda’ya giderek İRA’yı inceleyeceği ve ondan dersler çıkaracağı haberini alınca bu konuya öncelikle yaklaşmayı gerekli gördüm. Genelde bizim bir metot hatamız var: Birbirinden çok farklı ülkelerde ortaya çıkan terör gibi önemli sorunları sanki birbirinin aynısı gibi kabul ederek yanlışlar yaparız. Oysa bu ülkelerdeki sorunlar ve sebepleri birbirinden çok farklıdır. Aslında İrlanda’ya gidip konuyu incelemek zaman kaybından başka bir şey değildir. Teröre eğilirken ve çözüm ararken İRA ile benzer olmayan bizdeki ırkçı ve bölücü, Ortadoğu’daki ülkelerin ufalanmasını, millî ve üniter yapıdan çıkmasını bekleyen çevrelere bu çabalar adeta fırsatlar hazırlamaktadır.

İRA gerçeğinde İngiltere bir başka ülke üzerinde haksız bir şekilde egemenlik iddiasında bulunmuştur. Böylece çok farklı bir kültürel ve siyasi kimliğe sahip İrlanda’yı kendine bağlama çabası içine girmiştir. Katolik nüfus İngiltere’ye bağlanmak istememiştir. Protestanlar ise aksini düşünmüşlerdir. Bizim bu örneği seçmemiz aslında yanlış bir adreste buluşmaktır. Burada terör örgütü bizde olduğu gibi İngiltere’nin birlik ve bütünlüğünü hedef almamıştır. Tersine İngiltere toprak kazanma peşine düşmüştür. İspanya’da ise BASK’lar bölgenin zenginliklerini İspanyollarla paylaşmak istememektedirler. BASK hareketinin temelinde, merkezi İspanyol Katolik Kilisesi ile BASK Kilisesi arasındaki tarihi çatışma da İspanyol iç savaşı ve Franko rejiminin tesirleri vardır. Burada İspanya’ya has yerel savaş geleneğinin izleri görülmektedir.

İspanya komşularından veya Batılı ülkelerden teröre karşı gerekli desteği görmüştür. Bizde ise; terör örgütü batılı çevrelerden tam tersi olarak ilgi ve destek görmüştür. Türkiye uzun bir süredir teröre destek olan ABD ve sözde müttefiklerimizle savaşmıştır. Türkiye PKK ile oyalanmış (bilhassa ülke içinde) bunun sonucu Irak’ın kuzeyinde mahalli Kürt yönetimi ortaya çıkmıştır. Şimdi ise; aynı tertip ve süreç Suriye’nin kuzeyinde tekrar edilmeye ve örgüt silah bırakıp bırakmama, Suriye ordusuna PKK’nın devamı olan YPG örgütünün katılıp katılmayacağı gibi konularla oyalanmaktayız. Zap’tan çekilen PKK Suriye içlerinde varım diyor ve savaşıyor. Çelişkilerle dolu beyanatlar veren saygı hudutlarını aşan yeni ABD büyükelçisi özel görevle gönderilmiştir. Bize bu şahsı geri göndermek düşer.

Bizim dışımızdaki bu ülkelerde teröristler, çok açık olarak halktan da önemli desteği görmüşlerdir. Bizde ise farklıdır. Araştırmalarda yoğun propagandaya ve dış desteğe rağmen, örgüt başarılı olamamıştır. Bu bakımdan, bölücü teröre “Kürt sorunu” diyerek belirli bir etnisiteye mal etmek yanlışına siyasiler dahil çok kimse düşmüştür.

KONDA tarafından 1993 yılında İstanbul’da 15.667 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada kendilerini Kürt hissedenlerin %49’u PKK’yı terör örgütü olarak görmüş; %15’i ise aksi görüş belirtmiştir. PKK’yı ayrı bir devlet kurma yolunda görenler %51’dir. Aksini savunanlar ise %12’dir (Millîyet 03.03.1993). Türkiye’deki sorun etniklikten doğan bir sorun değil, Türkiye’nin millî birlik ve bütünlüğüne, egemenliğine dış desteklerle göz koymuş bir harekettir. Türkiye üniter ve millî devlet olmaktan dönüştürülme sorunu ile karşı karşıyadır. Kaldı ki PKK örgütünde mücadele edenlerin önemli bir bölümü de Kürt değildir. Terör örgütü ise; Kürtlere ve Türklere karşıdır. Nitekim, para, yiyecek ve çocuğunu örgüte vermeyenler çok zor duruma düşürülmüşlerdir. Güneydoğu’da malum partinin ileri gelenleri 2015-2016 yıllarında düzenledikleri halk savaşını reddedip Diyarbakır’da örgütün eylemine katılmayı büyük bir kesim kabul etmemiştir. ETA’da ve diğer örgütlerde ise etnisiteden ve İra’da olduğu gibi mezhep farkları desteği zayıflatmıştır. Türkiye’de Kürt sorunu Kürtlerin sorunu olmaktan çok, onları dönem dönem bize karşı kullanan, günümüzde Ortadoğu’da çıkarları uğruna sınırları değiştirme peşinde koşan ABD ve onun emir kulu olanların güdümünde yürütülen ve desteklenen, kırk seneden fazla süren terörle mücadele ile karşı karşıya kaldık. Amaç Türkiye’yi zayıf düşürmek, laf dinler hale getirmek, direncini kırmak, örgüt lehine kamuoyu yaratmak, patron devletlerin dış müdahale ve işgallerine imkan hazırlamak, taban genişletmek ve buna uygun iktidar değişikliğidir. Kürtlerin askere gitmesi, gerekli durumlarda vatanı için şehit olmaları, örgütü kabullenmemeleri, Diyarbakır Annelerinin çocukları için sürdürdükleri eylemler, korucu, asker, az olmakla beraber terör örgütüne üye çıkması etnik bir sorun mudur? Terörist örgütle iç içe olan bir siyasi partiye özgürlük sağlanması ve yaşatılması herhalde Türkiye’ye has bir istisnadır. Ayrıca etnik kimlik, doğuştan sahip olunan genetik, biyolojik, ırki bir özellik değildir. Aile, yakın sosyal çevre, toplumdaki sosyalleşmeye göre şekillenen, öğrenilen bir özelliktir. Artık ana dil ve köken farkları, etnik kimlik ve etnik nüfus belirlemelerinde geçerli ölçütler olmaktan çıkmıştır (Türkiye’nin Etnik Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, Ali Tayyar Önder, 56. Baskı sh.125) Rahmetli Ziya Gökalp bundan dolayı “Kürt veya Arap olmuş olsaydım bile kendimi yine Türk olarak ifade edecektim. Çünkü kimliğin kültürel olduğuna araştırmalarım sonucunda kabul ettim” demiştir. Sayın Önder de bu özelliği kitabında sosyo-kültürel bir olgu olarak ele almaktadır.

Yine KONDA tarafından yapılan bir araştırmada İstanbul halkının %90,11’i kendini Türk olarak, %5,39’u ise Türklük dışında kabul etmiştir. Ayrıca halkımızın %99’unun Müslüman olması etnik guruplar arasında kaynaşmayı, bütünleşmeyi sağlayan bir faktördür. Bundan dolayı millî kimliği reddedenler Kürtçeyi resmi dile ilave ettirme çabası içindedirler. Araştırmalarda Türklükle bir ilgim yoktur diyenlerin oranı %6 civarında çıkmaktadır. Nitekim, Dünya Değerler Araştırmasının Türkiye bölümünde, Türk değilim diyenler %6, Türklükle gurur duyanlar %92’dir. AB’nin Eylül 1995 tarihli Eurobarometer adlı yayınında ana dil yüzdelerinde Türkçe %93 çıkmaktadır. Türkiye Değerler Araştırması 2011’de de millî kimliğimiz olan Türklüğümüzle iftihar edenlerin oranı %74, oldukça iftihar edenler de %18’dir. İki rakamın toplamı %92’yi bulmaktadır. Kimse yediği kabı kirletmemelidir. T.C. vatandaşlığının değerini bilelim.

BİLGESAM’ın Terörle Mücadelede Toplumsal Algılar (2012) raporunda da ortaya konduğu gibi, Kürt kökenli vatandaşlarımızın Türk Bayrağı ile, İstiklal Marşı ile, Türk tarihinin Anadolu’da yaşayan herkesin ortak tarihi olduğu, Kürtlerin Türklerle ortak bir geleceğinin bulunduğu konularında herhangi bir sorun gözükmemekte; bunlar %90’ın üzerinde tasvip görmektedir (Mustafa E. Erkal, Sosyoloji (Toplumbilimi) 18.baskı, Der Yayınları, İstanbul 2016, sh.372).

Olmadık şekilde suçlanan Rahmetli Nihal Adsız ve Necdet Sancar, Batı’daki ırkçılık hareketlerinin taklidi olmadıklarını belirtmişler ve “Türk, Türk ırkından gelenlerle, en az onlar kadar kendini Türk hissedenlere denir” demişlerdir (İskender Öksüz, Millet ve Milliyetçilik, Ankara 2016, sh.117). Etnisite ve kimlik konusunda işgüzarlık yapılmamalıdır. Emperyal güce Ortadoğu’da alan açmakla uğraşanlara dolaylı destek olmamalıyız. Zaten Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi tecrit etmeyi hedefleyen İsrail, Yunanistan, Güney Rum Kesimi ittifakı doğmaktadır. Ülkemizi tanıyalım. Kolay dolduruşa gelmeyelim. Orta ve yüksek öğretimde “Türkiye’nin Sosyal Yapısı” ve “Türk Dünyası” derslerini okutalım. Çekinilecek bir şeyimiz yoktur. Terörsüz Türkiye çalışmalarında danışılabilecek yerlere danışalım.