Osman Kepenek

Tüm yazıları
...

Bir casus suikastı üzerinden istihbarat ve Soğuk Savaş’a dair

1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.

İletişim: osmankepenek26@gmail.com

Osman Kepenek

İstihbarat, basit manada karşı tarafta bulunan muhatabınızın atmayı planladığı adımları önceden tespit etmek ve muhatabınızın planlarına karşı hamleler üreterek onu boşa çıkarma sanatıdır. 2500 yıl önce ‘Savaş Sanatı’ isimli eserini kaleme alan Sun Tzu, istihbaratı, ‘savaşmadan yenmek’ olarak ifade ederek büyük oranda bugün de kabul gören bir tanımlama ortaya koymuştur. Soğuk Savaş yılları olarak ifade edilen dönemde (1947-1991) önemini iyiden iyiye hissettiren casusluk faaliyetleri bloklaşan ülkelerin birbirlerine karşı en etkili silahı konumuna gelmiştir. Öyle ki, ülkeler birbirlerinin istihbarat elemanlarını kendi saflarına çekmeye çalışmış ve taraflar bu yarışta karşılıklı başarılar elde etmişlerdir.  Soğuk Savaş’ın resmen sona ermesi ile, casusluk faaliyetlerinin artık eski önemini yitirdiği ya da daha basit şekilde görevlerine devam edecekleri ifade edilse de, bugün bütün dünyanın yeniden gözünü bu noktaya diktiğine hepimiz şahit olmaktayız. Uzunca sayılabilecek bir süredir Rusya’nın, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere çeşitli Batılı ülkelerin milli güvenlik politikalarını tehdit edecek boyutta siber casusluk saldırıları yaptığı iddiası yüksek sesle dile getiriliyordu. ABD’de gerçekleşen başkanlık seçimlerinden tutunda pek çok ülkedeki seçimlerde ve toplumsal olaylarda Rusya’nın parmağı olduğu algısı Batı medyasında karşı konulmaz bir kabul haline geldi. Moskova yönetimi ise, bu iddiaları kesin bir dille yalanlamaktan öteye gitmemişti. Batı dünyasının bu iddialarına çok sağlam bir dayanak olarak kabul ettikleri Segrei Skiripal suikastı ise, Rusya’yı bugüne kadar ortaya atılan iddialardan çok daha fazla zorlayacağa benziyor. İngiltere ile beraber pek çok ülke daha şimdiden Rusya’ya ateş püskürürken, alacakları yaptırımların hazırlıklarına çoktan başlamış durumdalar.

Segrei Skipiral suikastının öncesi ve sonrasında Soğuk Savaş çığlıkları

Rus istihbarat servisinin eski bir elamanı olan ve çift taraflı casusluk suçu sebebiyle 2006 yılında Rusya tarafından 13 yıl hapse mahkûm edilen Skipiral, serbest bırakıldıktan sonra İngiltere’ye yerleşerek resmen İngiliz gizli servisi adına çalışmaya başlamıştı. Segrei Skipiral ve kızının Londra’da bir alışveriş merkezinde bilinçleri kapalı şekilde bulunmasının ardından İngiliz uzmanlar sinir sistemi üzerinde ciddi tahribata neden olan askeri bir gaz tarafından zehirlendiklerini açıkladılar. Zehrin muhtevası ise henüz net olarak tespit edilemedi. İngiltere Başbakanı Theresa May tarafından yapılan açıklama ise doğrudan Rusya hedef gösterildi ve 23 Rus diplomatın en kısa sürede ülkeyi terk etmesi gerektiğini duyurdu. Rusya’da aynı sertlikle karşılık vererek 23 İngiliz diplomatı sınır dışı etme kararı aldı. İngiltere ile beraber ABD, Fransa ve Almanya da Rusya’yı kınayan açıklamalar yaparak diplomatlarını geri çağırdılar. Önümüzdeki günlerde pek çok ülkenin benzer adımları atması bekleniyor. Rusya’nın soruşturmayı beraber yürütmek için yapmış olduğu çağrı ise şimdilik itibar görmüş değil. İkinci Dünya Savaşı yıllarının ardından ilk kez kullanılan bu tür bir zehirli gazın Rusya tarafından geliştirildiği ve kullanıldığı biliniyor. İngiliz uzmanların ifadelerine bakılırsa suikast tam bir Rus örtülü operasyonu. Çok kısa bir süre önce ülkesindeki seçimlerde ezici bir çoğunlukla yeniden başkan seçilen Putin’in bu suikast sonrasında ülkesindeki popülaritesinin daha da artacağını söylemek mümkün. Zaten bilindiği üzere Putin, bütün seçim politikasını güvenlik paradigmaları üzerine kurarak, dünyada kendilerine meydan okuyacak ülkenin olmadığını söylemişti. Putin bu siyasi nutukları atarken, Rusya’nın özellikle son 5 yıldır savunma ve silah sanayine ayırdığı bütçenin de devasa şekilde arttığını söylemekte yarar var. Konuya bu açıdan bakılırsa seçimlerden büyük bir zaferle çıkan Rus liderin hiç ihtiyacı olmasa da böyle bir örtülü operasyon emri vererek Rus kamuoyuna ne kadar güçlü(!) bir lider olduğunu ispatı açısından önem arz edebilir.  Söz konusu yaptırımların boyutu ve Moskova yönetiminin buna nasıl karşı koyacağı merak konusu. Öte yandan Soğuk Savaş’ın yeniden başlaması olarak ifade edilebilecek olan, İngiltere’nin karşı bir örtülü operasyon yapıp yapmayacağı da akıllardaki bir diğer soru işareti olarak önümüzde duruyor. Dünya yeni ve baş döndürücü bir sürece doğru ilerlerken gizli servislerin buna ne derece hazırlıkları oldukları ve ne tür casusluk politikaları izleyecekleri şimdiden tartışma konusu.

Yeni dönemde casuslar ve Türk istihbaratı

Dünyanın en eski meslekleri arasında sayılan casusluk, gizemli dünyaları sebebiyle şüphesiz ki en merak edilen meslek olma özelliğini sürdürüyor. Dünya da peş peşe yaşanan birçok hadise ise istihbarat örgütlerinin kendisini sürekli yenilemesini zaruri hale getiriyor. Gizli servis elemanlarının yetişme sürelerinin uzunluğu ve her birinin farklı meziyetlerle donatıldığı gerçeği herkesin malumu. Soğuk Savaş yıllarında kullanılan pek çok yöntemin bugün bir işe yaramayacağı göz önünde bulundurulduğunda istihbarat servislerinin yeni dönemde yeni mücadele yöntemlerini sahaya sürmesi ve bir manada kendilerini güncellemesi kaçınılmaz gözüküyor. Günümüz dünyası ise artık devletler haricinde birçok aktöre sahip. Sınır tanımaksızın dünyanın farklı yerlerinde kanlı eylemlere imza atan terör örgütleri, devletler üzerinde lobi faaliyetleri yürüten uluslararası güçler, ekonomik güçlerini kullanarak baskı unsuru olan çok uluslu şirketler yeni dönemde istihbarat örgütlerinin çalışma sahası içerisinde başrolde yer alacak. Siber casusluğun tartışılmaz bir istihbarat silahı olacağı bu dönemde Türk istihbaratının da kendisini hızla güncellemesi ve rakipleri ile mücadele edecek bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olması hayati önem arz ediyor. Yakın dönemde Türk istihbarat servisinin en başarısız sınavı olarak ifade edebileceğimiz 15 Temmuz hain darbe girişiminden habersiz kalınması akıllarımızda soru işaretlerine sebep olmuştur. Darbe teşebbüsünün olduğu günden bu yana bu soru işaretlerinin giderilmesi noktasında bir adım atıldığına Türk milleti şahit olmamıştır. Tarihi geçmişi itibarıyla dünyanın en eski istihbarat kurumu olan ve Türk devletlerindeki devamlılık ile hafıza aktarımı sebebiyle muazzam bir veri havuzuna sahip olması gereken istihbarat servisimizin aksi halde bulunması hiçbir Türk vatandaşının rıza göstereceği bir durum değildir. Soğuk Savaş yıllarında NATO’nun güdümünde hareket etmek zorunda kalan istihbarat teşkilatımızın bir takım tahribatlara uğradığı da bilinmektedir. Son yıllarda ise Fetullahçı Terör Örgütü tarafından tarihinin en büyük tahribatını yaşayan Milli İstihbarat Teşkilatımızın bir an evvel Türk milletinin kuvvet ve kudretine yakışır şekliyle küresel siyasette yer almasını temenni ediyorum.