Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

BÖLGESELCİ YENİLGİNİN İDRAKİ

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Bölgeselcilik/bölgecilik (rejyonalizm) Türkçe literatürde temel olarak iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan birisi bu kavramı, birbirlerine coğrafi olarak yakın ülkelerin çıkar ve amaçları doğrultusunda girdikleri işbirliği ilişkileri olarak açıklar.[1] ABD, Meksika ve Kanada arasındaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Birliği (NAFTA) ve Avrupa Birliği bu açıklamaya örnek olarak gösterilebilecek oluşumlardır. Bölgeselciliğin bir diğer tanımı ise birlikten ziyade bölücülüğe işaret eder ve bir veya daha fazla ulus altı bölgedeki insanların siyasi gücünü, etkisini veya kendi kaderini tayin hakkını artırmayı amaçlayan siyasi bir ideoloji olarak tanımlanır.[2] Bu yazıda kavram, ikinci kullanımı açısından ihtiva ettiği anlam ile değerlendirilmiştir.

Türkiye’de gerçekleşen milletleşme deneyinin kendisine özgü ve genelde gözden kaçırılan bazı özelliklerinden daha önceki “Doğu Türklüğü” ve “Milliyet Çağında Doğu Türklüğü” başlıklı yazılarımızda bahsetmiştik.[3] Kısaca özetleyecek olursak, Türkiye’de oluşan Türk milletinin (etnosunun), Hopa-Tarsus fiziki coğrafi hattının ikiye ayırdığı iki büyük temel Türk kültür havzasının kaynaşması ile ortaya çıktığı üzerinde durmuştuk. İki farklı Türk kültür havzasının yüzlerce yıl boyunca önceleri birbirinden bağımsız olarak kültürel evrim sergilemiş olmaları (hattın doğusu, diğer bölgelere nazaran geç bir tarihte Osmanlı kontrolüne geçmiştir) pek tabii bazı kültürel farklılıkların da ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bunun en bariz örneği kendisini dil üzerinde gösterir. Hopa-Tarsus hattının doğusundaki Türkiye Türkçesi’nin, şive olarak hattın batısındaki Türkçe’den çok Azerbaycan Türkçesi’ne benzemesinin nedeni de budur. Hopa-Tarsus hattının doğusundaki (Doğu Türklüğü) Türk kültür havzasının doğu sınırları Hazar Denizi ve Elbruz dağlarına; kuzey sınırı Kafkas dağlarının güney eteklerine; güney sınırları ise Halep-Musul hattına kadar uzanır. Buna göre günümüzde Doğu Anadolu, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Doğu ve Batı Türkmeneli olarak bölünmüş olan kültürel coğrafya, tarihi süreçte birlikte kültürel evrim sergilemiş olan “Doğu Türklüğü”nün (Akkoyunlu-Karakoyunlu-Safevi vd.) yekpare coğrafyasıdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türklerinin kendilerine has bu kültürel özellikleri, Tanzimat sonrasında ortaya çıkan milletleşme deneyi esnasında eğitim, ulaşım ve ortak pazar ile ilgili hizmetlerin sağlanması konusunda görülen dengesiz coğrafi dağılım nedeniyle kendisini muhafaza etmiştir. Diğer bir deyişle Hopa-Tarsus hattının batısındaki mikro Türk kültür havzaları bu enstrümanlarla içtimai kültür karışmasını gerçekleştirirken, Doğu Türklüğü bu sürece de yarım asrı aşan bir gecikmeyle girmiştir (bölgeye demiryollarının gelişi, eğitim kurumlarının açılışı vb. hizmetlerin gelişindeki gecikmeler sebebiyle). Dolayısıyla bu gecikme kendisine has bazı küçük kültürel farklılıkların günümüze kadar ulaşmasına vesile olmuştur.

Doğu ve Batı Türklüğü arasındaki küçük kültürel farklılıklar (ki bu hattın batısında başka mikro Türk kültür havzaları arasında da görülen ve hemşehriciliği besleyen farklılıklardır), zamanla farklı oluşumların bölücü bölgeselci politikalarına hizmet edecek şekilde kullanılmaya başlanmıştır. İşin ilginç yanı bunun bizzat Batı Türklüğü olarak tabir ettiğimiz Hopa-Tarsus hattının batısındaki vatandaşlar tarafından gerçekleştiriliyor oluşudur.

Son birkaç on yılda Türkiye’nin çevresinde meydana gelen savaşlar, Doğu Türklüğü’nün yaşadığı coğrafyaya dışarıdan göç gelmesine sebep olmuş ve özellikle Körfez Savaşları sırasında bölgenin demografisi üzerinde etkili olacak nüfus hareketlilikleri yaşanmıştır. Kuzey Irak’tan Güneydoğu Anadolu’ya gerçekleşen Kürt göçü, bölgede sosyo-ekonomik bazı sorunlara sebebiyet vermiş. Pkk gibi bölücü terör örgütlerinin faaliyetlerine de ortam hazırlamıştır. Bu tip bir ortamda bölgedeki Türklerden imkânı olanların bir kısmı batıdaki illere göç etmiştir. Ülkemizde ve güney sınırlarımızda meydana gelen terör olayları, Batı Türklüğünde önce bölücü terör örgütünün ekmeğine yağ sürecek bir şekilde Kürtlere yönelik imajın haksız bir biçimde değişmesine sebep olmuştur. Bunun arkasından gelen ise daha ilginçtir; Doğu Türklüğünün kendisine has karakteristik kültürel özelliklerinden gelen farklılıkların da bu potaya atılmasıyla, tüm bölgenin “Kürtlük” ve “Pkk” imajıyla ötekileştirilmesi şeklinde olmuştur. Zamanında bölgedeki sorunlardan uzaklaşmak için batı illerine göç eden Türkler de “Kürt” olarak algılanmaya başlamıştır. Orta ve Batı Anadolu’dan daha önce Türk yurdu olan bölge, adeta “Kürt” kimliği ile özdeşleştirilmiştir. Pkk terör örgütünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yönelik bölücü bölgeselci yaklaşımları, Batı Türklüğü tarafından zihni olarak kabul edilmiş ancak kuvvede güçle elde tutulan bir bölge algısına indirgenmiştir. Bu süreç, biz içerisinde yaşarken tarih açısından kısa sayılabilecek bir sürede (birkaç on yılda) gerçekleşti. Elbette entelektüel açıdan donanımlı ve feraset sahibi vatandaşları (eğitim düzeyini kastetmiyorum, eğitimli hatta Türkçü olan vatandaşlar içinde de aynı anlayış görülebilmektedir) bu genellemenin içerisine katmak yanlış olur. Ancak doğduğumdan beri karış karış içinde olduğum Batı Anadolu’nun köylerinde, kasabalarında ve şehirlerinde yaşayan ortalama bir Türk’ün idrakinin ne yazık ki bu yönde olduğunu üzülerek belirtmek durumundayım. Bu fikrî cephenin çökmüş olduğunu, ortada bölgeci politikalar konusunda ideolojik bir yenilgi olduğunu açık yüreklilikle kabul etmeden bu cepheyi tekrar tahkim etmek mümkün değildir. Çöküşün nasıl gerçekleştiği etüt edilebilirse belki nasıl tahkim edileceği de (eğer mümkünse) öngörülebilir diye ümit ediyorum. Bunun için etnogenez, eğitpolitik, sosyoloji ve sosyal psikoloji gibi disiplinlerin işe koşulduğu ciddi çalışmalara ihtiyaç duyulduğu açıktır. Ancak çok daha basit konular karşısında dahi Türk intelijansiyasının içerisinde bulunduğu durum ve yukarıda sayılan disiplinlerden bazılarının Türkiye’ye henüz girememiş olduğu göz önünde bulundurulduğunda bunu kimler yapacak diye sormadan edemiyor insan.

Türkiye’nin üniter yapısının muhafazası, sadece Türkiye’nin geleceği açısından değil; giriş kısmında sunulan bölgeselciliğin ilk anlamı açısından “Türk Birliği”nin inşası için de önem taşımaktadır.

 

[1] E. Fuat Keyman, Bölgeselcilik, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi (Ankara: TÜBİTAK, 2021; Cilt: 1, s.173).

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%B6lgeselcilik

[3] Önce bu yazıların okunması önerilir.

“Doğu Türklüğü” başlıklı yazıyı okumak için tıklayınız.

“Milliyet Çağında Doğu Türklüğü” başlıklı yazıyı okumak için tıklayınız.