Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Entelijansiya, sosyal krizler ve milli bilincin inşası(1)

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

İnsan zihni, olay ve olguları tikel karakterlerinden soyutlayıp kategorize ederek çalışma eğilimine sahiptir. Her bir kategori için oluşturulan cins isimler ise kavramlara hayat vermektedir. Kavramlar, her birini birbirinden ayırt etme işine yarayan ‘ayırt edici özellikler’ vasıtasıyla kategorizasyon sürecinin de bir parçası olurken; insanoğlu dünyayı bu sözcüklerle anlamlandırır. Düşünme süreçlerinin içerisine sirayet eden bu unsurlar, en basit maddi gerçekliği anlamlandırmaktan, soyutluğun en üst mertebelerine kadar tefekkürün en önemli bileşenlerindendir.

Milli kimliklerin zihinde yapılandırılması da benzer bir epistemolojik sürecin ürünü olarak nitelendirilebilir. Zira insan düşüncesinin yoğunlaştığı olgular her ne kadar çeşitlilik gösterse de; bilişsel sistem benzer yolları takip ederek bilgiyi yapılandırmaktadır. Türk, Arap, Fransız, İngiliz vb. milliyet isimlerinin zihinde kavram inşa sürecinin bir ürünü olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.

Bu epistemolojik açıklamanın yanında, kavimlere ve milliyetlere ayrılma olgusu, Tevrat ve Kur’an-ı Kerim gibi kutsal kitaplarda yer alması münasebetiyle dini referans noktalarına da sahiptir. Ancak diğer tüm kavramların ve bilgilerin zihinde yapılandırılması gibi ‘milliyet’ esasının da zihinde yapılandırılması ve benimsenmesi, eğitim ve kültür çalışmaları tarafından şekillendirilen bir entelektüel sürecin ürünüdür. Milliyetçilik araştırmaları bütün milli hareketlerin en güçlü bileşeninin ‘entelijansiya’ olarak nitelendirilen grup olduğunu göstermektedir. Entelijansiya, milliyet oluşumunun ilk aşaması olan; millet olacak olan toplumsal unsurun komşularından açık bir şekilde ayırt edildiği, dilin sistemleştirildiği, ‘milli’ geçmişe dair temel bilgi sunabilen akademik ilgi dönemini tek başına inşa eder. Daha sonra ise söz konusu ‘millet’ için inşa edilmiş olan ‘ayırt edici özellikler’, milli ajitasyon ile kitlelere ulaştırılırken en büyük rol yine entelijansiyaya düşer. Milli ajitasyon evresi başarılı şekilde ilerledikçe, milli harekete katılım artar ve dolayısıyla entelijansiyanın milli hareket içerisindeki oranı azalır. Ancak buna rağmen, dinamo işlevini yine entelijansiya görür. Bu durum millet inşasının başarılı bir şekilde işlediğinin en önemli göstergelerindendir. Eğer bir toplumda, milliyetçiliği yalnızca aydın kesim sırtlamış ise o toplumun milletleşme sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemediği söylenebilir.

Milli hareketin başarıya ulaşmasında en etkili unsurlar; yaygınlaşmış bir okul eğitimi ve iktisadi unsurlardır (mahalli veya ulusal pazarlar). Bu unsurlar, 19. yüzyıldan günümüze toplumsal iletişimi güçlendiren yegâne enstrümanlardır. ‘Milli’ karakterdeki okul eğitiminin ve mahalli/ulusal pazarların erişemediği coğrafyalarda milli kimlik inşası sekteye uğrar. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ adlı eserinde sunduğu Türk entelijansiyası ve Türk köylüsü arasındaki milliyet idraki farkının temelinde de aslında bu unsurlar yatmaktadır. Karaosmanoğlu, yukarıda anlatmaya çalıştığımız hususları sade bir dille ve çok yalın bir şekilde sunmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’nda kolunu yitirmiş olan Ahmet Celal isimli bir subay, Anadolu’nun ortasındaki meçhul bir köyde, kendisi gibi yıllarca cephelerde koşturmuş Bekir Çavuş ile sohbet ederken şöyle bir diyalog geçmektedir:

“-Biliyorum beyim sen de onlardansın emme.

-Onlar kim?

-Aha, Kemal Paşa’dan yana olanlar…

-İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa’dan yana olmaz?

-Biz Türk değiliz ki, beyim.

-Ya nesiniz?

-Biz İslamız, elhamdülillah… O senin dediklerin Haymana’da yaşarlar.”(2)

Yaban’ın birçok vurucu satırı vardır, içlerinde etkileyici olanlarından bazıları yukarıda sunulmuştur. 1921 yılında geçen roman, Kurtuluş Savaşı devam ederken, Türk İnkılabı’nın karşı karşıya olduğu insan kitlesinin özelliklerini yalın bir şekilde okuyucunun yüzüne çarpmaktadır. Türk İstiklal Harbi’nin ve Türk İnkılabı’nın ana sermayesi olan toplumun içerisinde bulunduğu ‘kimlik’ kargaşası, Türk aydınının bugüne kadar çözemediği bir dizi problemi bağrında taşımaktadır. Karaosmanoğlu, yukarıdaki satırları yıllarca cepheden cepheye koşmuş Bekir Çavuş’a söyleterek attığı tokadın şiddetini arttırmaktadır. Dünya’yı ve Cihan Harbi’ndeki düşmanları görmüş bir vatandaşın görüşleridir bunlar. Ya görmeyenler? Onları da gayet açık bir dille anlatmaktadır. Tanzimat’tan o güne kadar Türk aydını ‘Bekir Çavuş’lara ulaşamamıştır. Karaosmanoğlu, ‘Yaban’da iğneyi Türk köylüsüne batırsa da çuvaldızı Türk aydınına batırmaktadır. Buradaki satırlarımız sınırlı olduğu için ilgili okuyuculara, hala okumamışlarsa ‘Yaban’ı önermekle yetinmek zorundayız. Ancak şu hususu kesinlikle akılda tutmakta yarar var; Türk İnkılabı, her ne kadar Türk toplumunu büyük ölçüde dönüştürmüş olsa da Anadolu’nun kırsal kesimleri hala büyük ölçüde milliyet nazariyesine sahip değildir. Türk aydını bunu açık yüreklilikle tespit ve ifade etmedikçe, bu soruna çözüm bulamayacaktır.

Milletleşme süreçlerinde entelijansiyanın temel vazifesi; milleti o millet yapan vasıfları tespit ve inşa etmek suretiyle ortaya çıkarıp, milli ajitasyon vasıtasıyla toplumun geneline endoktrine etmek olarak tespit edilmişti. Bazı tarihi deneyler, bu süreçte entelijansiyanın işini kolaylaştıran çeşitli unsurlar olduğunu göstermektedir. Örneğin entelijansiyanın hitap ettiği millet, milli ajitasyon evresinde başka bir millet veya topluluk tarafından siyasi, askeri, sosyal veya ekonomik saiklerin herhangi birisi vasıtasıyla tehdit altında tutuluyorsa; milli ajitasyonun başarıya ulaşması çok daha kolay olmaktadır. Bu durum genel kitlenin, farklı sosyal unsurları görerek kendi milli benliğinin ‘ayırt edici özellikleri’ni idrak etme işini kolaylaştırmakta ve entelijansiyaya yardımcı olmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunun ‘milliyet’ fikrini benimsemesinde göstermiş olduğu gecikmeyi ve benimseme şeklini Karaosmanoğlu’ndan geri kalmayacak bir sadelikte vurgulamıştır: “Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tembellik göstermiş bir milletiz. Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesi, millet ülküsünü inhilâle(eritmeye, dağıtmaya) çalışmakta olan nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kabiliyetleri kalmamıştır. Bizim milletimiz, milliyetinden gaflet edişinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı Devleti’nin dâhilindeki çeşitli kavimler hep millî akidelere sarılarak, milliyet ülküsünün kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış.

Atatürk’ün de yukarıdaki sözünde vurguladığı gibi Türk milleti milliyet bilincini; 93 Harbi, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi gibi kendi varlığına Türklüğünden dolayı kastedildiğinde geliştirmiştir. Özellikle anavatanın kalbine kadar sokulan düşman olgusuyla yüzleşilen İstiklal Harbi bu konuda ‘milli ajitasyon’ için müthiş bir argüman kaynağı sağlamış ve Türk İnkılabı’na merhale atlatmıştır. Ancak buna rağmen Türk entelijansiyası Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki motivasyonunu kaybetmiş ve bu toplumsal evrim bugüne kadar oldukça yavaşlamıştır.

Bugün Türkiye’nin çevresinde yaşanan olayların Türkiye üzerindeki yansımaları, genel kitlenin milli ajitasyon ile endoktrine edilmesi konusunda Türk aydınının işini kolaylaştıracak bir durum sunmaktadır. Bu konuda özellikle Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar mevzusuna dikkat edilmesinde fayda var. Suriyeli sığınmacılar mevzusunu bu konu bağlamında değerlendirirken siyasi, askeri, ekonomik vb. boyutlarını bir yana bırakıp, bu meselenin sosyal yönünün sadece bu yazıda bahsedildiği kısmına odaklandığımızı belirtmek gerekir. Milli benliğini inşa ve idrak hususunda acziyet içerisinde olan ve kendisini tıpkı ‘Yaban’daki gibi yalnızca ‘İslam’ kimliği üzerinden tanımlayan geniş bir toplum kesimi, Suriyeli sığınmacıları gördüklerinde ‘İslam’ paydasında birleşebildikleri bu kardeşleri ile kendilerinin aynı olmadıklarını hiçbir Türk aydınının katkısı olmaksızın idrak ettiler/etmekteler. Dolayısıyla kendileri ile Suriyeliler arasındaki ‘ayırt edici özellikler’ gün yüzüne çıktıkça Bekir Çavuş’un ‘biz İslamız’ diyerek kendisini tarif etmesi yetersiz kalacaktır. İşte bu tip toplumsal krizler, milli bilincin teşekkülü ve evrimi konusunda entelijansiyanın elini güçlendirmektedir. Tabii ki doğru şekilde idare edilebildikleri ölçüde…

 

(1) Metindeki milliyetçilik kuramı tariflerinde Miroslav Hroch’un çalışması kullanılmıştır. Bkz. Miroslav Hroch (2011). Avrupa’da Milli Uyanış: Toplumsal Koşulların ve Toplulukların Karşılaştırmalı Analizi. İstanbul: İletişim Yayınları

(2) Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1981). Yaban. İstanbul: Birikim Yayınları, ss.203