Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Hopa-Tarsus Hattı: Transkafkasya Dosyası

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

3000 yıl boyunca devletlere sınır çizen Hopa-Tarsus fiziki hattının, tarihi süreç içerisinde sergilediği siyasi ve beşeri özelliklere ‘Hopa-Tarsus Hattı: Türkiye Dosyası’ başlıklı bir önceki yazımızda değinilmişti. Anadolu’nun Türkleşme sürecinde bu hattın doğusu ile batısının farklı Türk siyasi teşkilatları tarafından Türkleştirilmesi olgusundan da bahsetmiştik. Buna göre Hopa-Tarsus hattının doğusundaki Türk vatanının, Büyük Azerbaycan’ı (kuzey-güney) da içerisine alan bütün bir Türk kültür havzasından teşkil olunduğu söylenebilir. Doğu Anadolu’da yaşayan Türklerle, Azerbaycan’da yaşayan Türkler arasındaki kültürel benzerliğin önemli sebeplerinden birisi de budur. Bu coğrafya uzun yıllar boyunca aynı Türk siyasi teşkilatları tarafından yönetilmiştir (Karakoyunlu-Akkoyunlu-Timur vd.). Bahsi geçen havza, batıda Hopa-Tarsus hattından başlayıp, doğuda Hazar denizi ve Elbruz dağlarına kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır. Kafa karışıklığını önlemek için bu havzaya Bozkurt Güvenç’in sınıflandırmasından esinlenerek ‘Yüksek Yayla Dağlar Türk Kültür Havzası’ adını verebiliriz. Bu havza, Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda Doğu Anadolu’yu kontrol altına alınca siyasi bir sınırla ortadan ikiye bölünmüştür. Bu tarihten sonra Doğu Anadolu’daki Türk kültür havzası, Azerbaycan’dan siyasi bir sınırla, Orta ve Batı Anadolu’dan ise fiziki coğrafi bir sınırla (Hopa-Tarsus hattındaki dağ kuşağı) ayrılmıştır. Büyük Azerbaycan ise aynı siyasi sınırla batıdaki hinterlandından ayrı düşmüştür. Doğu Anadolu için yaklaşık beş asırdır aynı süreç devam etmektedir. Son iki asırda formal eğitim hizmetleriyle birlikte; iletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesi, Hopa-Tarsus hattının batısı ve doğusu arasındaki entegrasyonu arttırmıştır. Buna rağmen farklı etnik unsurların kullanımıyla Hopa-Tarsus hattının doğusunda yaşanan tehditlerden bazılarına önceki yazıda değinilmişti. (Ermeni meselesi)

Genç Türkiye Cumhuriyeti de, büyük bir badire atlatıp istiklalini elde ettikten sonra ilk sınavını Hopa-Tarsus hattının doğusunu kontrol altında tutma konusunda vermiştir. Önce 1926’da Şeyh Said isyanı, sonrasında ise 1937-1938’de Dersim isyanı, Türkiye’nin üniter yapısının karşılaştığı ilk tehditler olmuştur. Bölgenin Türkiye açısından taşıdığı önem üzerinde daha önceden durulduğundan, bu sefer Türkiye ve Türkistan arasındaki koridoru teşkil eden Transkafkasya açısından taşıdığı önem üzerinde durulacaktır. Zira bu bölge Türk Dünyası açısından önemli bir kavşak noktası ve Türk birliğinin kilit taşıdır. Rusya, Ermenistan ve İngiltere’nin bu mevzu üzerindeki bilinçli politikaları ve müdahaleleri, sağlama yapılması açısından ipucu verebilir.

Yüksek Yayla Dağlar Havzası ikiye bölündükten sonra, batıda kalan Doğu Anadolu, gücünün zirvesindeki Osmanlı İmparatorluğu sayesinde dış tehditlere karşı mevcut durumunu sürdürmeyi başarmıştır. Ancak kuzeyde Kafkas, güneyde Elbruz dağları; doğuda Hazar denizi ve batıda Osmanlı sınırı ile çevrelenerek hinterlandını kaybeden Azerbaycan, mevcut durumunu ne yazık ki sürdürememiştir. Önce kendi içerisinde hanlıklara ayrılmış, sonrasında ise Rusya ve İran arasındaki güç mücadelesinde kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüştür. Kuzey bölgesi Rus hâkimiyetine girerken, güney bölgesi İran hâkimiyetinde kalmıştır. 19. yüzyılın sonunda gerçekleşen bu ayrılık halen devam etmektedir. Transkafkasya’daki Türk kültür havzasının çilesi bununla da bitmemiştir. Doğu Anadolu’daki Ermeni projesi akamete uğratılan Rusya ve İngiltere, bu bölgeyi Osmanlı topraklarından koparıp Hopa-Tarsus hattını tahkim edemeyince; gözlerini Transkafkasya ve Anadolu’yu ayıran siyasi sınıra çevirmişlerdir (Osmanlı/Türkiye - Azerbaycan sınırı). Doğu Anadolu’da Ermenilere biçtikleri rolü oynatamayan bu güçler, aynı oyunu sınırın doğusunda tezgâhlamışlardır. İran ve diğer bölgelerden, Iğdır ve Kars’ın doğusuna göç ettirilen Ermeniler silahlandırılmış ve bölgedeki silahsız Azerbaycan Türklerinin üzerine salınmıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşen katliamlarla sınır bölgesinin demografisi değiştirilmiştir. Ardından Rusya, sınırdaki Zengezur bölgesini yeni kurduğu uydu devlet olan Ermenistan’a bırakarak; Anadolu Türklüğü ile Azerbaycan Türklüğü arasına siyasi ve demografik bir set çekmiştir. 20. yüzyılın sonunda Kuzey Azerbaycan bağımsızlığını kazandığında, bu hattın zorlanmasını önlemek için Karabağ’ın Ermenilere işgal ettirilmesi suretiyle Zengezur koridoru tahkim edilmiştir. Bu şekilde, işgal ve katliam politikası ile Türk Dünyası’nın ortasında köprü vazifesi gören Transkafkasya’da yapay bir set meydana getirilmiştir. Bugün Azerbaycan Türkleri Karabağ için milli refleksler geliştirirken, Zengezur koridoru akıllara dahi gelmemektedir. Oysa haritaya bakıldığı zaman, Karabağ’ın işgalinin ne işe yaradığı daha net bir şekilde anlaşılacaktır.

Tarihi düşmanları stratejik hamleler yaparken, Türkler de bölünen ‘Yüksek Yayla Dağlar Kültür Havzası’nı tekrar birleştirmek için girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerin en önemlisi Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında iktidarda olan İttihat ve Terakki yöneticilerinden gelmiştir. Bölgenin, Türkiye ve Türkistan arasındaki konumunu doğru tahlil eden yönetim, Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde dahi Kuzey Azerbaycan’da tarihi bir askeri harekât icra ederek Bakü’yü kurtarmıştır. Güney Azerbaycan ise, Teşkilat-ı Mahsusa’nın operasyon sahası olmuş ve bölgenin Türk Birliği’ndeki jeopolitik önemini fark eden Türk devlet adamlarının girişimiyle bölgedeki Türk milli uyanışı tetiklenmiştir. Bu müdahalenin ardından Güney Azerbaycan, 6 Nisan 1920’de Azerbaycan Demokrat Partisi ve Şeyh Muhammed Hiyabani’nin liderliğinde özerkliğini ilan etmiş, 13 Eylül 1920’de ise bu devlet tarih sahnesinden silinmiştir. Şeyh Muhammed Hiyabani Tebriz valisinin emriyle öldürülmüştür. Hiyabani’nin ‘Azadistan’ adını verdiği bu devlet projesi, Güney Azerbaycan Türklüğünün 1828’de Rusya ve İran arasında yapılan Türkmençay anlaşmasından sonra ilk defa gerçekleştirdiği bağımsızlık hareketidir. İkinci girişim ise 1945-1946 yıllarında Tebriz merkezli kurulan Azerbaycan Milli Hükümeti’dir. Bu girişim de Amerikan destekli İran operasyonlarıyla akamete uğratılmıştır. Bugün Güney Azerbaycan hala Fars devletinin egemenliğindedir.

Hopa-Tarsus hattı ile Hazar denizi arasında teşekkül eden ‘Yüksek Yayla Dağlar Türk Kültür Havzası’ Osmanlı ve Safevi devletleri arasında bölündükten sonra, yukarıda görüldüğü üzere paramparça olmuştur. İtilaf devletlerinin Hopa-Tarsus hattını sınır olarak alıp, Türkiye’den koparma faaliyetleri başarısız olunca, benzer bir ‘yapay hat’ta hayat verdikleri ve Zengezur koridorunu oluşturdukları görülmektedir. Bugün ‘Yüksek Yayla Dağlar Türk Kültür Havzası’nın yalnızca Doğu Anadolu ve Kuzey Azerbaycan’ın bazı kesimleri bağımsızdır. Bu durum ise, Türk Konseyi’nin kurulmasından sonra ivme kazanan Türk Dünyası bütünleşme sürecinin önünde önemli engeller sunmaktadır.

Hopa-Tarsus arasındaki dağ kuşağını, Türkiye’den Transkafkasya’ya yükselen bir merdivenin ilk basamağı olarak görebiliriz. İlk birkaç basamağı çıktıktan sonra karşımıza gelmesi gereken Büyük Azerbaycan’ı ne yazık ki göremeyiz, hatta bağımsız Kuzey Azerbaycan’ı da göremeyiz. Doğu Anadolu’daki hinterlandını yitirdikten sonra eski şenliğini kaybeden bu Türk kültür havzası, Zengezur ve Karabağ koridorları ile bir kez daha bölünmüştür. ‘Yüksek Yayla Dağlar Türk Kültür Havzası’ndaki bütünlüğün bozulmasının ardından parçalanan Transkafkasya, Türk bütünleşmesinin önündeki en büyük engelleri muhafaza eden bir cadı kazanı haline gelmiştir. Bu yönüyle 3000 yıl boyunca devletlere sınır çizen Hopa-Tarsus hattının, Türk Dünyası’nın bugününü ve geleceğini şekillendiren tarihi tesirlerde bulunduğunu söyleyebiliriz.