Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

İMRALI

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Edebiyatta söz sanatları vardır. Liselerde bilmem şimdi de okutuyorlar mı? Bizim zamanımızda müfredatta vardı. Örnekleriyle anlatırdı hocalarımız.  Biri de “istiare”dir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle açıklanıyor: “Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma.”              

Yani, anlamı ödünç almak. En basit tarifiyle, bir kelimenin gerçek anlamı dışında kullanılması.

Şöyle de tarif edebiliriz: Aralarında bir ilgi bulanan iki kelimeden birini diğeri yerine kullanmak. Geçici olarak ödünç alıp kullanmak.

İstiare ikiye ayrılır. Açık istiare. Kapalı istiare.

 Açık istiarede sadece “benzetilen” vardır. Dil bilgisi dersi havasına girmeyelim ama, örneksiz olmaz. Meselâ “Aslanım benim!” dediğinizde, ormanlar kralı, dört ayaklı, yeleli aslanı kastetmezsiniz. Söz ettiğiniz cesur, korkusuz, kuvvetli biridir, aslan benzetilendir ve bu açık istiaredir. Pazardaki kavun satıcısı “Bal bunlar, bal!” derken açık istiare yapmaktadır. Kavunların ne kadar tatlı olduğunu bal benzetmesiyle anlatır, bal benzetilendir.

İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

demişti Âşık Veysel, “iki kapılı han” burada “otel” değil, insan ömrüdür, hayattır; yani iki kapılı han benzetilendir, açık istiaredir.

Mehmet Âkif “Bir hilâl uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor!” diye haykırmıştı Çanakkale Şehitleri’nde. Açık istiaredir. “Güneşler” benzetilendir, “Türk askeri, Mehmetçikler” yerine kullanılmıştır.

İstiare sanatı az sözle çok şey ifade etme sağlar.

Çok güncel bir örneği var. Medyada her gün karşımızda: İmralı!

İmralı ne demek? İmralı Marmara Denizi’nde bir ada mı? Hayır, İmralı artık bir ada değil!

İmralı artık “terörist başı”nın, “bebek katili”nin yeni adıdır! İmralı, benzetilendir! Siyasîler, devlet adamları, medya ona bu ismi uygun görmüştür. Herkes “kurucu önder” diyecek kadar dönemedi! Terörist başı, bebek katili ifadeleri de gündemden düşürüldü. Adını soyadını söyleseler halkta zaten var olan nefreti, öfkeyi, küllenmeyen acıları büsbütün depreştirecek. Ne yapalım? Adanın adını adama veriverdiler! Nasıl olsa orada ikâmet etmiyor mu? Aralarında ilgi var işte! İstiarenin kuralları mevcut!

İmralı notları… İmralı ziyareti…  Cumhurbaşkanının İmralı uyarısı… İmralı’nın mesajları… İmralı’yla tarihî görüşme. Heyet İmralı’ya gitti. İmralı’nın detaylı beyanları alındı. İmralı ziyareti polemiği…

Marmara’daki ada not mu tuttu? Heyet İmralı adasına gezmeye mi gitti? Ada dediğin toprak parçasıyla görüşme mi yapılır? Adanın beyanı mı olur? Hayır! Bu “İmralı” mükemmel bir istiare sanatı örneğidir!

İstiare için ‘az sözle çok şey anlatma’ dedik. “İmralı” lafzı da çok şey anlatır: Gizleme, gizlenme, örtme, kamufle etme, unutturma, yumuşatma, utanma, çekinme, kaçma, baskı, korku…

Yalnız istiarenin tarifinde, “bir kelimeyi geçici olarak ödünç alıp kullanma” yazar ya… Bu “İmralı” istiaresi de geçecektir, geçicidir, eğretidir. İmralı adası aziz vatan toprağının bir parçasıdır; oradaki mahkûm bugün var, yarın yoktur!