Osman Kepenek

Tüm yazıları
...

İşgal altındaki Türk yurdu ve Türk Akımı Projesi

1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.

İletişim: osmankepenek26@gmail.com

Osman Kepenek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 19 Kasım 2018 tarihinde Türk Akım Gaz Boru Hattı Projesi’nin denizden geçen kısmının (910 km) tamamlanması sebebiyle gerçekleştirilen törene katılmak üzere Türkiye’ye geldi. 27 Ekim’de de Suriye zirvesine katılmak için İstanbul’da bulunan Putin, bir aydan kısa bir süre içinde Türkiye’ye ikinci ziyaretini gerçekleştirmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus lider Putin’in bu yıl içerisinde de altı kez görüştükleri ve muhtemelen yılsonuna kadar farklı vesilelerle tekrar bir araya gelecekleri hem Rus hem de dünya basınında yer alan haberler arasında ilk sıralarda bulunmaya devam ediyor. İki ülkenin farklı konu başlıkları altında yürütmüş olduğu uluslararası projelerin başında ise yazımıza da konu olan Türk Akımı projesi geliyor. Ukrayna ile yaşadığı çeşitli krizlerin ardından, bu ülke ile olan ilişkilerini yeniden düzenleyen Rusya, topraklarından çıkan doğalgazı Ukrayna üzerinden değil de farklı güzergâhlarla Avrupa pazarına ulaştırmanın yollarını aramaya koyuldu. Bu noktada temelleri 2014 yılına dayanan ve literatüre uçak krizi olarak giren hadise sebebiyle imzaları 2016  yılında atılan proje kapsamında; büyük bir bölümü Karadeniz’in altından geçen ve Türkiye toprakları üzerinden Rus gazının Avrupa’ya taşınmasını öngören Türk Akımı’nın çalışmalarında boru hattının denizden geçen kısmı tamamlandı. İsim babalığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı ‘Türk Akımı’ projesinin detaylarına ve ülkemizin elde edeceği muhtemel kazançlara geçmeden evvel, bilhassa biz Türk milliyetçilerinin hatırından çıkmaması gereken bir hususa değinmek istiyorum. 

Kırım’ın ‘İlhakı’ ya da işgali meselesi 

Yukarıdaki satırlarda kısaca ifade ettiğimiz Ukrayna ve Rusya arasındaki krizin temel sebebinin Kırım olduğunu söylemek mümkün. 16 Mart 2014 tarihinde Ukrayna’ya bağlı bir yarımada olan Kırım, Rusya tarafından tertip edilen gayrimeşru bir referandum neticesinde Rusya’ya ilhak olmuş ancak bu durum Ukrayna tarafından asla kabul edilmemişti. Rusya’nın yapmış olduğu bu sözde referandumu Ukrayna ile birlikte pek çok ülke de kabul etmemiş ve referandumun uluslararası hukuk kurallarına uymadığı dile getirilmişti. Bunların yanında, söz konusu ilhak kararı ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler  Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) beş kez toplanmış ve beklenildiği üzere bu zirvelerden de Rusya’ya geri adım attıracak herhangi bir yaptırım kararı çıkmamıştır. Rusya, Kırım Tatarlarının lideri Abdülcemil Kırımoğlu başta olmak üzere pek çok ismin Kırım’a girmesini yasaklamış, Kırım Tatar Milli Meclisini kapatmış, Kırım Türklerinin ev, işyeri ve ibadethaneleri Rus ordusu tarafından basılmış ve çok sayıda insan hakkı ihlali söz konusu olmuştur. Ne yazık ki Türkiye Kırım’ın sözde ilhakı hakkında başından itibaren Rusya’ya karşı bir tavır alamamış, konunun takipçisi olamamıştır. Bugün itibari ile de görülmektedir ki; kadim Türk yurdu Kırım’ın Rusya tarafından tek kurşun atılmadan işgal edilmesi ne kamuoyumuzun ne de hükümetimizin gündeminde yer almaktadır. İşgal edildiği günden bu yana dünya ile irtibatı sıfır noktasına getirilen Kırım’ın, Rus emperyalizmi karşısındaki çaresizliğine karşı koyacak yegâne gücün Türkiye olması gerekir. İki ülke ilişkilerinin olumlu yönde seyretmesi, uluslararası boyutta ses getirecek projelere imza atılması, sadece Batı bloğu ile değil; Rusya ile de yakın ilişki içerisinde olan bir dış politika anlayışına sahip olmamız muhakkak ki müspet hadiselerdir. Ancak; bütün bu gelişmelerin yanında Kırım meselesini Rusya’ya hatırlatmak, en azından Kırım’ın dünya ile irtibatını yeniden sağlamak, insan hakları ihlalleri başta olmak üzere her türlü mütecaviz hareketlerin son bulmasını temin etmek devletimizin omuzlarındaki vicdani ve tarihi bir sorumluluktur. 

Türk Akımı’nın önemi

Söz konusu projeden en kazançlı çıkan ülke hiç şüphesiz Rusya’dır. Rusya bir yandan yeni bir enerji nakil hattına sahip olurken diğer yandan da AB ve ABD güdümlü politikalar izlemekle suçladığı Ukrayna’yı saf dışına itip bölgedeki nüfuzunu bir kat daha güçlendirmeyi başarmıştır. Proje kapsamında Karadeniz’in altından geçecek 910 km’lik bölümün tamamının Rus gaz şirketi Gazprom tarafından Türk topraklarında karaya çıktıktan sonraki kalan kısmının ise Rus-Türk ortaklığında yürütülecek bir çalışma ile hayata geçirileceği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’deki müteahhitlik firmalarının bu projeden beklentilerinin çok altında bir kâr elde ettiklerini söylemek mümkündür. Rusya’nın teklifiyle hayata geçirilen Türk Akımı’nın iki ülke arasındaki işbirliğini arttıracağı ve güven bunalımı kavramını daha az duymamızı sağlayacağı aşikârdır. Ancak; Türkiye’nin bu proje kapsamında elde edeceği kazanımların neler olacağı ise uzun vadede netleşecek. Rus gazına olan bağımlılığımız sonlanmamakla birlikte sadece gazın Türkiye’ye geliş güzergâhının değiştiğini söylemek mümkün. Projenin hayata geçmesinin ardından bilhassa kış aylarında yaşanılan ve ne hikmetse müsebbibi bir türlü bulunamayan Türkiye’ye gelen gazın kapatılması hadisesi sona ermiş olacaktır. Çünkü Türkiye ihtiyacını doğrudan üretici ülke olan Rusya’dan temin edecek, olası bir olumsuzlukta da tek bir muhatabı olacaktır. Şu aşamada Türkiye sadece bir geçiş ülkesi konumundadır. İlerleyen yıllarda geçiş noktası olmanın da ötesine gidilerek bir ticaret merkezi haline gelebileceğimiz adımların bir an evvel atılması da bu konudaki temennimiz olarak ifade edilebilir.