Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Ortak Türk tarihinden yeni bir haber var mı?

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Türk dili konuşan topluluklar, doğal birleştirici unsurların toplamı bakımından Arap halklarından sonra birbirine en yakın grupları teşkil etmektedir. Bu Türk topluluklarının büyük kısmı bağımsız Türk devletlerinde yaşarken, milyonlarca Türk de farklı devletlerin hâkimiyetinde yaşamaktadır. Bağımsız Türk devletlerinde yaşayan topluluklar arasındaki doğal birleştirici faktörleri işlevsel kılması öngörülen bazı tedbirler, 1991’den bu yana uygulanmakta veya uygulanmaya çalışılmaktadır. 1991 öncesi düşünüldüğünde, bugüne kadar katedilen mesafe kesinlikle küçümsenmemelidir. Ancak diğer yandan dil, tarih ve muhtelif kültürel unsurlardan müteşekkil doğal birleştirici faktörleri işler hale getirecek; bu faktörlerin ateşlenmesiyle yüzlerce yıl müstakil kültürel değişmelere maruz kalmış Türk toplulukları arasında, birlik ruhunu zedeleyen oluşumların üstesinden gelecek tedbirleri işe koşacak adımlar ne yazık ki nihayete erdirilememiştir.

Türk topluluklarının kimliklerinin önemli bir bileşenini ‘tarih bilinci’ veya ‘tarih algısı’ olarak niteleyebiliriz. Zira bugün gömlek gibi giyilen mikro milli kimliklerin teşekkülünde bu unsurun güçlü tesirleri bulunmaktadır. Bu bakımdan Türk Dünyasının geçmişe ortak bir perspektiften bakışını sağlayacak olan ‘Ortak Türk Tarihi’ büyük önem arz etmektedir.

Ortak Türk Tarihi’nin ders olarak okutulması hususunda 1991’den bu yana birçok kez girişimde bulunulmuş olup, sonuncusu 2010 yılında kurulmuş olan Uluslararası Türk Akademisi tarafından hazırlanan ve 2014 yılında öğretim programının onaylandığına dair haberler çıkan projedir. Aynı proje hakkında 2016 yılında ders kitabının hazır olduğuna, 2017 yılında ise “önümüzdeki sene” okutulacağına dair haberler çıkmış olmasına rağmen, bu dersin öğretimine henüz geçilememiştir.

Ortak Türk Tarihi, sanıldığı gibi sadece ‘kardeşlik’ veya ‘dostluk’ hikâyesi değildir. Bu sebeple de yazımı zordur. Zira mevzu ‘birlik ruhu’ olunca; Türk tarihi, kardeş kanının oluk oluk aktığı, iç savaşların eksik olmadığı, diyakronik ve senkronik derinliğe sahip olay ve olgularla mündemiç zor bir çalışma alanına dönüşmektedir. Aynı zorluk bu tarihi konuların öğretimi açısından da geçerlidir. İhtilaflı konuları gündeme getiren bu gerçeklik, Ortak Türk Tarihi’nin yazımı ve öğretimi hususunda dikkate alınmadığı takdirde kimi Türk coğrafyalarında kabul gören ama kimisinde de kabul görmeyen metinler ortaya çıkacaktır. Nitekim devletlere ayrılan sayfa sayılarının eşit olmaması sebebiyle ortaya çıkan anlaşmazlıklar bizi görmeye meyilli olmadığımız bu gerçeklikle karşı karşıya getirmektedir. Uluslararası Türk Akademisi’nin hazır etmiş olduğu ‘Ortak Türk Tarihi’ ders kitabı, ancak bilimsel bir eserin konusu olabilecek epistemolojik, kuramsal ve pedagojik sebeplerden dolayı ne yazık ki başarısızlığa mahkûm bir proje olarak görünmektedir. Büyük ideallerle başlanan ve büyük umutlar doğuran, tüm Türk Dünyası için önem arz eden böyle bir projenin akamete uğraması veya uğrayacak olması büyük bir talihsizlik olarak tarihe geçecek ve gelecek nesiller için bir hayıf kaynağı olacaktır. Tıpkı 1990’larda yine büyük umutlarla başlanan ve benzer sonuçlar doğuran aynı isimli projeler gibi. 1991’den bu yana 28 yıldır Ortak Türk Tarihi’ni yazamamayı, ortaokul ve ortaöğretim düzeyinde öğretim programlarını, ders kitaplarını hazırlayamamayı kim nasıl açıklayabilir? Ancak ‘Ortak Türk Tarihi’ alanında ümitlerimizi yeniden yeşertecek gelişmeler de yok değil.

Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi bünyesinde Türkiye’nin seçkin tarihçilerinin katılımıyla yürütülen Ortak Türk Tarihi’nin yazımı projesinin yakın zamanda tamamlanması beklenmektedir. Yaklaşık 4000 sayfalık dev bir esere hayat verecek olan proje, “Ortak Türk Tarihi’nin Öğretimi” alanında da kaynak bir eser teşkil edecek olması bakımından kıymet arz etmektedir. Zira Uluslararası Türk Akademisi’nin belki de en büyük hatası Ortak Türk Tarihi ders kitabının yazımından önce, Ortak Türk Tarihinin yazımını gerçekleştirmemiş olmasıdır. Oysa “Uluslararası Ortak Türk Tarihi’nin Yazımı Sempozyumu”, ardından da “Uluslararası Ortak Türk Tarihi’nin Öğretimi Sempozyumu” gerçekleştirilerek bu iş tüm Türk Dünyasına açık bir şekilde gerçekleştirilseydi, çok daha nitelikli bir projeye dönüşebilir ve senelerdir hazır olmasına rağmen öğrencilerle buluşamayan bir kitap ortaya çıkmazdı, buluşabilecek nitelikte bir eser doğardı. Okullarda okutulması öngörülen tüm tarih içerikli ders kitapları, tarihçiler tarafından hazırlanmış referans eserlerine dayanarak hazırlanır. Ama tarih eğitimcileri tarih disiplininin ürünü olabilecek nitelikte bir eser kaleme alamaz, diğer yandan tarihçiler de ders kitabı yazamaz. En başta bu husus etik değildir. Bu sebeple, bu tip çalışmalarda etkin eserler ortaya koyabilmek için disiplinler arası çalışma esaslarını hâkim kılmak esastır.

‘Yeni Türkiye’ tarafından hazırlanan esere geri dönecek olursak pür tarih çalışması olacak gibi durmaktadır. Ancak en azından tarih eğitimcilerinin etkinlik veya ders kitabı hazırlarken kullanabilecekleri gerçek bir kaynak teşkil etmesi bakımından, ‘Ortak Türk Tarihi’ şuurunun kitlelere sirayeti konusunda eğitim açısından da önemlidir. Tabii ki bu aşamada da Sosyal Bilgiler ve Tarih içerikli öğretim programlarını ve ders kitaplarını hazırlayacak olan eğitimcilere büyük bir iş düşmektedir; milli kimlikleri müstakil bir şekilde gelişim göstermiş topluluklara, çok geniş bir coğrafya ve zaman aralığında vuku bulmuş ihtilaflı konuları öğretebilecek tasarımları ortaya koymak. Bu iş kolay değildir, ancak doğru epistemolojik ve kuramsal temeller üzerine inşa edilecek pedagojik tasarımlar da imkânsız değildir.

Ortak Türk Tarihi alanındaki bir diğer sevindirici gelişme, Prof. Dr. Mehmet Saray tarafından yayıma hazırlanan “Ortak Türk Tarihi Metinleri” başlıklı kitaptır. 1994-1996 yılları arasında Türk Cumhuriyetleri tarihçileri tarafından ortak tarih yazımı için hazırlanan metinleri toplayarak kitap formatında yayıma hazırlayan Saray da, eğitimcilere Ortak Türk Tarihi’nin öğretiminde kullanılabilecek kaynak metinler sunması bakımından önemli bir görevi yerine getirmiştir. Artık Ortak Türk Tarihi’nin öğretimi hususunda ilk kaynak metinler, (her ne kadar 1990’larda üzerinde uzlaşılamayan metinler olsa da) herkesin ulaşabileceği şekilde piyasaya sürülmüştür. Diğer yandan Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi’nin projesi de tamamlandığında bu alandaki eksiklikler biraz daha azalacaktır.

Bir Sosyal Bilgiler eğitimcisi olarak tüm Türk Dünyası eğitimcilerini hayati bir göreve davet ediyorum. Türk Dünyasının geleceği açısından beka meselesi olacak kadar önemli bir mevzuyu (Ortak Türk Tarihinin Öğretimi), Türk Dünyasının eğitimcileri ve tarihçileri ile ortak aklı işletecek şekilde meşveret etmeden “ben yaptım oldu” edasıyla hazırlayanları bu işin müellifi ve hamisi olarak addedip, elinizi eteğinizi bu işten çekmeyiniz. Bu iş, ışıltılı, şaşalı toplantı salonlarından, portakal sularının süslediği masalardan veya bürokrasi koridorlarından çıkmayacaktır; bu iş, Bakü, Ankara, Semerkant, Bişkek, Almatı, Tebriz ve Kerkük’teki çalışma masalarında ve dimağlarda yakılan çoban ateşlerinin ışığında tamama erecektir. Bireysel veya kurumsal çalışma, çaba ve üretimlerle bu alana yapılacak her türlü destek, Türk Dünyasının atisinde ve esir Türk yurtlarının bağımsızlık bayraklarını dalgalandıracakları aydınlık semalarında yankısını bulacaktır.