Osman Kepenek

Tüm yazıları
...

Suriye Meselesinde Geçen Hafta

1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.

İletişim: osmankepenek26@gmail.com

Osman Kepenek

Suriye krizi başlığı altında devam eden ve Türkiye’nin sınır güvenliğine tehdit oluşturan meseleler yumağı hem dış politikamızın hem de ülke gündemimizin ilk sırasında yer almaya devam ediyor. Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte PKK himayesinde bir siyasi teşekkülün sınır hattımızda yer almasına müsaade edilmeyeceği net olarak ortaya konmuş oldu. Bu kapsamda önce ABD sonra Rusya ile yapılan mutabakatlar harekâtımızın gerekliliğini bir kez daha ortaya koydu. Rusya ile yapılan Soçi mutabakatı kapsamında Türkiye, Rusya’nın da açık desteğini almış oldu. Bu mutabakatla birlikte Rusya ve Türkiye’nin Suriye üzerindeki düşüncelerinin ortak zemininin biraz daha genişlediği yorumunda bulunmak mümkün. Moskova ve Ankara uzun süredir Suriye’de bir an evvel yeni anayasanın yürürlüğe girerek, normalleşme sürecinin hızlanması yönünde görüş beyan ediyor. Bu noktada Suriye’nin toprak bütünlüğü ve en az toprak bütünlüğü kadar önem arz eden şey Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönmeleridir. Terör örgütlerinin belli bir bölgede hâkimiyet kurmak için önce o bölgede yaşayan insanları hayatlarından bezdirdikleri, yurtlarından kaçırarak bir daha geri gelmelerine vesile olacak bütün imkânları ortadan kaldırdıkları öteden beri bilinen bir hakikattir. Suriye özeline bakıldığında PKK’nın siyasi bir organizasyon halinde bölgede varlık gösterebilmesi için gerekli altyapı çalışmalarının özenle yerine getirildiği görülüyor. Terör örgütü, kendi sempatizanlarını yerleştirdiği bölgelerde güya halk böyle istiyor diyerek tek taraflı bir özerklik yolunu tek çare olarak görmüş ancak bu şekilde de başarı sağlayamayacağını kısa sürede anlamıştır. Suriye toprak bütünlüğü ancak Suriyelilerin ülkelerine geri dönerek topraklarına sahip çıkmaları yani savaştan önce ikamet ettikleri yerlere yeniden yerleşmeleriyle mümkün olacaktır. Esad rejiminin iç savaş öncesindeki nüfus yoğunluğunu geri kazanmak isteyip istemediği noktasında ortada net bir ifade yoktur. Ancak; Türkiye, sınır güvenliğini tesis etme isteğinin yanında topraklarındaki Suriyelilerin de ülkelerine yeniden kavuşmalarını temin etmeyi amaçlamaktadır. Her hâlükârda Esad yönetimi ile doğrudan yahut dolaylı bir iletişime geçilme zarureti ortaya çıkmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yöneltilen bu minvaldeki bir soruya “Şu anda en iyisi Rusya üzerinden irtibat kurma yoludur.” Şeklinde verdiği cevap bundan sonraki süreçte Türkiye’nin Suriye meselesinde Esad’ın da görüşlerini değerlendirmeye alınacağının sinyali şeklinde yorumlanmıştır. Putin tarafından sürekli gündeme getirilen 1998 yılında Şam ve Ankara arasında imzalanan Adana Mutabakatının yürürlüğe girmesi halinde Esad rejimiyle Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin başlama ihtimali de yükselecektir. Yaşanan tüm bu gelişmeler Türkiye’yi bölgesinde daha güçlü bir ülke konumuna getirmektedir. Esad rejimi ile doğrudan görüşmeler başlar mı, ne zaman başlar gibi sorulara cevap aranmaya devam ederken Suriye haricindeki bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimizde yeniden gözden geçirilmelidir. Doğu Akdeniz meselesinde karşımıza dikilen ve Orta Doğu için önemli ülkeler olan Mısır ve İsrail’de büyükelçiliklerimizin yeniden açılması yerinde bir karar olacaktır.

Öte yandan Suriye’nin normalleşmesi için büyük önem taşıyan Anayasa komisyonu çalışmalarını sürdürmektedir. Uzun bir hazırlık sürecinin ardından bu ay sonunda çalışmalarına resmen başlaması beklenen komisyonun Suriye’nin siyasi bütünlüğünü tesis edecek bir anayasa metnini ortaya koyması beklenmektedir. Hatırlanacağı üzere Rusya, İran ve Türkiye Astana görüşmeleri esnasında Suriye’nin toprak bütünlüğü için ortak karar alarak, garantör ülke olduklarını ifade etmişlerdi. Geçtiğimiz hafta imzalanan Soçi mutabakatında da Anayasa komisyonunun çalışmalarına bu manada bir atıfta bulunularak Türkiye ve Rusya’nın desteği olmadan Suriye’nin bütününü içine alan bir siyasi çözümün ortaya çıkmayacağı ifade edildi. Suriye Anayasa komisyonun Cenevre’de yürüteceği çalışmalarının Türk diplomatlar tarafından gerekli hassasiyetle takip edileceğinden şüphemiz yok. Söz konusu komisyonun ortaya koyacağı çalışmaların sekiz yıldır devam eden iç savaşın sona ermesine katkı sunmasını ümit ediyorum.