Osman Kepenek

Tüm yazıları
...

Tarihi İpek Yolu ve Türkiye-Çin ilişkileri

1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.

İletişim: osmankepenek26@gmail.com

Osman Kepenek

Dünya ekonomisinin en önemli üreticisi ve aynı zamanda çok büyük bir pazarı halinde bulunan Çin’in, dünya siyasetindeki yeri ve önemi her geçen gün biraz daha fazla konuşulmaya devam ediyor. Çin üzerinden bölge hakkında yapılan çeşitli yorumlarda dünyanın yeni güç merkezinin Asya - Pasifik istikametine doğru kaydığı yorumları yapılırken, oluşacak yeni güç merkezinin liderliğini de Çin’in üstlenmesi bekleniyor. Türkiye -Çin ilişkileri ise tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlanmasıyla birlikte yakın tarihimizde hiç olmadığı kadar ivme kazanabilir.

Çin, bilindiği gibi 1.5 milyarlık nüfusu ile dünyanın en büyük ülkesi olma özelliğini açık ara elinde bulunduruyor. Bunun yanında devasa satın alma gücü, sürekli modernizasyon içerinde olan ordusu, nükleer silahları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri olması sebebiyle de dünya siyaset sahnesinde bugün itibariyle güçlü bir aktör. Çin, bugüne kadar küresel ölçekteki meseleler karşısında net bir tavır sergileyerek doğrudan olaylara müdahil olmasa da, geldiğimiz noktada bu politikasını değiştirdiğine dair emareleri net şekilde gözlemlemek mümkün. Başta Suriye krizi olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki ihtilaflı konularda açıkça tavır belirlemeye başlayan Çin, küresel siyasetin en iddialı ülkesi durumunda. Küresel siyaseti büyük oranda tekelinde bulundurduğu kabul edilen ABD ise, Çin’in bu yükselişinden en fazla rahatsız olan ülkelerin başını çekiyor. Bilhassa iktisadi ve askeri sahalarda Çin’in üst üste yapmış olduğu devasa hamleler ABD tarafından bir ‘tehdit’ olarak algılanarak şimdiden çeşitli ‘çözüm’ yolları aranmaya başlamış durumda. Bölgesindeki ülkelerin hemen hepsiyle çeşitli sıkıntılar yaşayan Çin’in, önümüzdeki dönemde bu meseleleri halletme noktasında attığı adımlarda ABD’nin gölgesi ile karşılaşma ihtimaline kesin gözüyle bakmak mümkün. İki ülke arasındaki kaçınılmaz rekabetin ayak sesleri ise bugünden duyuluyor. Ticaretinin büyük bir kısmını deniz yolu üzerinden gerçekleştiren Çin’in, bu alanda bir kısıtlama ile karşılaşması ya da erişiminin tamamen kesilmesi durumunda ortaya çıkacak tablo, Pekin yönetimi için tam bir iflas olarak ifade edilecektir. Bu sebeple de Çin, ticaretinin büyük bölümünü karadan gerçekleştirmek ve Avrupa pazarına bu şekilde ulaşmak için çeşitli alternatif yolları hayata geçirmenin ve bu güzergâhtaki ülkelerle olan ilişkilerini daha da geliştirmenin gayreti içerisinde. Oluşturulan Yeni İpek Yolu projesinde ise Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik konum, ülkemizi doğrudan daha fazla pay ve söz sahibi yapmaya yetecek nitelikte. Dünya ticaretinin büyük bir kısmının güzergâhını değiştirmesi beklenen bu projeden rahatsızlık duyan ülkelerin varlığını da göz ardı etmemekte fayda var. Oluşacak yeni güzergâhta Rusya’nın bazı noktalarda bulunmayacak olması ve Kafkasya bölgesinde bizzat Moskova yönetimi tarafından dizayn edilmeyen bir yakınlaşma sürecinin başlaması Rusya tarafından pek de hoş karşılanmayacaktır. ABD ve Batı bloğunda bulunan ülkelerle üst üste yaşamış olduğumuz krizlerin ardından, Rusya-Türkiye ilişkilerin de böylesi bir tablo sebebiyle tuz buz olmasına müsaade edilmemelidir. Çin’le oluşacak ikili ilişkilerde her an aklımızda olması gereken en önemli mesele ise; Doğu Türkistan’dır.

Bahsi geçen yeni ticaret yolunda Çin için en vazgeçilmez ve en güvenli ülke Türkiye’dir. Bu konuda atılacak adımlarda Türkiye’nin izleyeceği makul stratejileri gelecek yıllarda da sıkça konuşacağız. Ancak; Pekin yönetiminin ülkesinin şartlarını ve güvenliğini öne sürerek, Uygur Türkleri üzerinde yapmış olduğu çeşitli asimilasyon politikalarına son vermesi, bu projenin sağlıklı şekilde devamı ve hem Türkiye hem de diğer Müslüman ülkeler karşısında Çin’in mevcut konumu güçlendirmesi açısından hayati öneme sahiptir. Bu konuda Türkiye’nin izleyeceği diplomasi ve dünya kamuoyunda bu konuda çıkarılacak ses her zamankinden daha mühimdir. Bu konuda Çin’in günübirlik ve meseleyi halletmekten uzak politikalardan ziyade, kalıcı ve güven tesis edecek adımlar atması sağlanmalıdır.