Konuk Kalemler

Tüm yazıları
...

Timurlenk-İslam’ın Kılıcı, Cihan Fatihi

Zafer Saraç

Dünyanın kaderine etki eden bazı isimler vardır. Üzerinden yıllar geçse de zihinlerdeki çarpıcı etkisi hiç kaybolmayan, tarih anlatısının köşe başına oturan bu isimler bazen zembereğinden çözülmüş bir efsaneyi peşine takarak destanlaşır. Yıllar boyu anlatılanların etkisiyle gerçeğin dozu zamanın küllenen nefesiyle iyice azalır. İllaki her gerçeğin zamanla efsaneleşmesi mukadderdir. Bu nedenle zaman içinde gerçek ve sahteyi adeta bir turnusol kâğıdı testiyle göstermek bazen bir zarurettir. Bu yüzden devrinde deyim yerindeyse dünyayı parmağına bir yüzük misali takan büyük isimlerin hayatı daha bir dikkatli ele alınmalıdır. Justin Marozzi zor bir işin üstünden gelerek Türk ve dünya tarihinin en önemli cihangirlerinden Timur’un hayatını ele alır. Bu yazımızda Marozzi’nin “Timurlenk-İslamın Kılıcı Cihan Fatihi” isimli eserini ele alacağız.

Justin Marozzi, ülkesi İngiltere’de gazeteci ve seyahat yazarı olarak tanınır. Cambridge’te aldığı tarih eğitimi sonrasında Asya, Afrika ve Orta Doğu’da yaptığı uzun seyahatlerindeki izlenimlerini gazeteler ve kitaplar vasıtasıyla okurlarına ulaştırır. Hatta bu seyahatlerini bir yerde öylesine içselleştirir ki Büyük Sahra Çölü’nü deve kervanıyla geçme hayalini 1998 yılında gerçekleştirir. Böylece tarihi seyahatlerin o kendine has doğasını 20. yüzyılın modern dünyasında yaşayarak, bu hislerini okurlarına ulaştırır. Kraliyet Coğrafya Topluluğu üyesi olan Marozzi entelektüel kimliği ile elde ettiği tarihi verileri seyahatleri sonucunda husule gözlemleriyle kaynaştırarak okurlarına sunar. Bu manada yazar sentezi önceleyen yazım üslubuyla okurunu kendisine çekmesini bilir(1).

Timurlenk eserinin ilginç bir yazılma öyküsü vardır. Marozzi, arkadaşı Vic Hutcinson’dan aldığı bir kitap (Umulmadık Bir Pırıltı: Afganistan’da Gezintiler) sayesinde Timurlenk ismine rastlar. Okuma, araştırma ve bilme güdüsünün etkisiyle Timur hakkında bir eser yazmaya karar verir. Yapmış olduğu ön araştırmalar kendisini büyük ve engin bir dünyanın içine çeker. Bir ismin büyüklüğü karşısında heyecanı ve merakı durdurulamaz boyuta ulaşmış olmalıdır ki Timur isminin tarihte geçtiği, mekân olarak dokunduğu her noktayı en girift kısımlarına varıncaya kadar aşikâr etmeyi amaç edinir.

Marozzi’nin eseri; iyi bir çalışmanın üst düzey husule getirilmiş önemli bir nüshasıdır. Eserin girişindeki teşekkür kısmı aslında çalışmanın oluşumunun sözlü bir haritasını andırır. Teşekkür kısmındaki isimler ve bağlantılar öylesine yoğundur ki yazar coğrafyanın ve bilginin şifrelerini nasıl çözdüğünü sanki aleni ilan eder. Zaten yazarın yazdıklarından dersine çok iyi çalıştığı ilk bakışta anlaşılır. Günümüzün popüler sorusu “Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?” sorusuna Marozzi’nin cevabı açıktır: “Okuyarak gezen bilir.” Zira Marozzi’nin her satırında ya gezdiğinin ya da okuduğunun vurgusu vardır.

Marozzi’nin eseri bilinen klasik biyografi kalıplarının dışındadır. Çünkü Marozzi, Timur’un izini coğrafyada sürerek anlatısının çatısını oluşturur. Sadece Timur’un hayatı değil, bir coğrafyanın geçmişi de anlatının merkezindedir. Bu manada ilk aşamada Timur’un hayatının kesiştiği coğrafi bölge tüm yönleriyle ele alınır. Bir taraftan coğrafyanın tarihi geçmişi verilirken diğer taraftan Marozzi’nin gözlemlerine dayanan gezi yazısının tüm incelikleri satırlar arasında kendisini gösterir. Ele alınan bölge genelden özele doğru anlatılır. Yüksek gözlem gücüyle adeta bir sanat tarihçisinin anlatımı okuyanın hayal gücünde sanat eserine can verir. Timur’un hayatında önemli yeri olan Semerkand, Kabil, Delhi, Herat, Bağdat, Halep, Şam gibi şehirler genel olarak anlatılırken, bu anlatının içinde şehrin ruhuna işleyen merkezi sanat eserleri dikkatli bir şekilde mercek altına alınır.

Her ne kadar Timur’un hayatı çevreden merkeze doğru iyi bir şekilde dile getirilmişse de direkt ünlü başbuğa dair bir biyografik metinde olması gereken kişilik özellikleri de es geçilmemiştir. Timur’un sosyal hayatı, siyasi yaklaşımı, dini anlayışı, prensipleri, askeri ve stratejik uygulamaları tafsilatlı bir şekilde anlatılmıştır. Bu detaylı anlatım yazarın yorumlarıyla kallavi bir betimlemeyle sunulurken, Timur hakkında bilgi birikimine bağlı olarak okurun ufkunun genişlemesi muhtemeldir. Yaklaşık altı yüzyıl önce yaşamış birinin dünyaya bakış açısını çözümlemek kolay değildir. Fakat Marozzi’nin bunu çok mahir bir şekilde yaptığı, anlattığı Timur sayesinde büyük cihangir hakkında birçok bilinmezin aşikâr kılındığı söylenebilir.

Eserin iyi bir kaynakçadan süzüldüğünü söylemek mümkündür. Yazar, döneminde yazılan kaynakları sıkça satırlarına taşımıştır. Tabiî tanıklığına sığındığı eser sahiplerinin yazdıklarını da ince eleyip sık dokuduktan sonra anlatısının kilit noktalarına yerleştirmiştir. Sözü direkt dönemi gören yazara bırakırken içten içe yazılanların güvenirliğini de tahlil etmiştir. Döneminin en önemli kaynakları İbn Arapşah, Şerafettin Ali Yezdi ve Ruy Gonzales Clavijo’dan(2) bol yapılan alıntılarla yazar adeta okurunu Timur’un yaşadığı dünyaya götürmüştür. Tabiî ki yazar sadece geçmişteki kaynaklara bağlı kalmamıştır. Günümüzde Timur hakkında yazılan kaynaklar da hakkıyla takip edilmiştir. Timur hakkında söylenen kilit sözler, kıymetli yorumlar düzenli olarak satırlara taşınmıştır.

Tabiî eserin sadece gözlem ve tarihi bilgiyle şekillenen bir anlatısının olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira çok yönlü anlatının bütün özellikleri eserde kendisini gösterir. Marozzi, bilgi birikimini aktarırken bir yerde gezi anılarını, başka bir yerde Timur’la ilgili bir hikâyecik ya da Timur’u merkeze alan bir konuyu okuruna sunar. Misal İngiltere’de gösterime giren Christopher Marlowe’un oyunu “Büyük Timurlenk” ayrı bir başlık altında detaylı ele alınır(3). Hatta öyle ki 12 bölümden oluşan eserin ikinci kısmı tamamen Marlowe’un oyununa ayrılır.

Marozzi’nin üstün bir gözlem gücüyle birlikte görülen canlı yorum üslubu da fazlasıyla cezbedicidir. Olaylar hikâye edilirken bazen bir kurguyu andıran pasajlara bakıldığında, anlatımın gayet etkili bir hal aldığı dikkatten kaçmaz. Bu yönüyle tarih girdabının en dibine çekilen okur, tarihi olayı hayalen yaşar ve adeta tarihi maceraya tanıklık eder. Her biyografik metinde görülmeyen bu edebi üslubun pek de sevimsiz olduğu söylenemez. Çünkü salt klasik akademik metinlerin bile hayal gücünü harekete geçirici yönünün olduğu düşünülürse; Marozzi’nin tahayyülün sınırlarını zorlama konusunda okura biraz daha fazla yardım ettiği savunulabilir.

Eserin en güçlü yönlerinden birisi de tarafsızlığı destur edinmesidir. Her biyografik metinden beklenen aslında budur. Fakat genelde yazar, biyografisini yazdığı karaktere -üzerinde uzun çalışmasına bağlı olarak- bir yakınlık hisseder. Zamanla ele alınan hayat, yazar tarafından örnek alınacak bir idol haline getirilir. Deyim yerindeyse kantarın topuzu kaçar. Artık biyografik bir metinden ziyade bir övgü silsilesinin yazın haline getirilmiş hali mevcuttur. Marozzi’nin eserinde Timur’un aleyhine ya da lehine gelişen bir tutumun aksine objektif bir yaklaşım söz konusudur. Bu üslubun yansımasına örnek verilecek olursa; yazar kullandığı kaynaklardan Timur’a karşı Arapşah’ın fazla ön yargılı ve saldırgan olduğunu, Yezdi’nin resmen dalkavukluk ettiğini belirttikten sonra Clavijo’nun objektif olduğu söyler.  Yezdi ve Arapşah’ı olumsuz olarak etiketleyen yazar, olayları olduğu gibi anlatan Clavijo’yu ön plana çıkarır. Tabiî Timur hakkında yazılanların birçoğunun kan, dehşet, barbarlık ve gaddarlık içermesi okurun aklını ideal liderin görünümü açısından çelse de bunun bir olumsuzlamadan ziyade kaynakları konuşturmak olarak algılanması mümkündür.

Sonuçta Türk tarihinin büyük bir başbuğunun hayatı Marozzi’nin yorumuyla ortaya koyulur. Sovyet Rusya’da uzun yıllar adı yasaklanan büyük Türk cihangirinin Türkiye’de beklenilen ilgiyi gördüğünü düşünmek zordur. Bayezid ve Ankara Savaşı ile ilgili tarih anlatısında zamanla ortaya çıkan ön yargıların etkili olduğu düşünülse de Türk tarihine bütüncül bakmaktan aciz yaklaşımdan kaynaklanan olumsuz tabular her daim dikkat çeker. Fakat Türk tarihi geçmişi geleceğe bağlayan büyük zincir terkibine sahiptir. Bu zincirin halkalarından birini çıkarmak, tarihi kimliğimize ihanettir. Timur da doğrusuyla, yanlışıyla dünya tarihine yön veren yenilmez Türk savaşçılarından birisidir. Timur’un kurduğu devlet de medeni üslubuyla dünyaya damgasını vuran bir abidedir. Bu yüzden Timur ve devleti; Türk tarihinin diğer büyük devletleri Osmanlı ve Selçuklu kadar iyi bilinmelidir.

 

(1) Yazarın ülkemizde çevrilen ikinci bir eseri daha bulunmaktadır. Heredot ve seyahatlerini ele aldığı bu kitabı da en az Timurlenk kadar ilgi çekicidir. Bkz. Justin Marozzi, Tarihi İcat Eden Adam Heredotos’la Seyahatler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015.

(2) İbn Arapşah’ın Acaibu’l Makdur, Şerafettin Ali Yezdi’nin Zafername, Ruy Gonzalez Clavijo’nun seyahatnamesine bakılabilir. Bkz. İbn Arapşah, (Çeviri: Ahsen Batur), Acaibu’l Maktur- Bozkırdan Gelen Bela, Selenge Yayınları, İstanbul, 2012. Şerafettin Ali Yezdi,(Çeviri: Ahsen Batur), Emir Timur-Zafername, Selenge Yayınları, İstanbul, 2013. Ruy Gonzalez Clavijo, (Çeviri: Ömer Rıza Doğrul), Timur Devrinde Kadiz’den Semerkand’a Seyahat, Köprü Yayınları, İstanbul, 2016. Clavijo’nun seyahatnamesinin tanıtımı için- http://www.kitapsuuru.com/timur-devrinde-kadis-ten-semerkand-a-seyahat.html

(3) İngiliz Oyun yazarı Christopher Marlowe (1564-1593) etkilendiği Başbuğ Timur'un hayatını oyun haline getirip ''Tamburlaine The Great'' (Büyük Timur) ismiyle 1590 yılında yayımlamıştır.  Bkz. Christopher Marlowe, Büyük Timurlenk, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2018. Ayrıca Erkan Türkmen, “Christopher Marlowe’a Göre Timur”, Erdem Dergisi, Cilt-15, Sayı-43, 2005, s. 1-14.