Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Türk Dünyası Eğit-politiği 3: Arketipler ve Stereotipler

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

“Türk Dünyası Eğit-politiği” yazı dizisi kapsamında kaleme alınan önceki yazılarda, ortak coğrafya (mekân) algısı ve ortak tarih bilinci ile ilgili hususlara değinilmişti. Bu yazıda da ortak tarih bilincinin tesisi ile ilgili diğer unsurlardan bahsetmeye devam edeceğiz. Zira ortak mekân ve zaman algısı, kimliği oluşturan en başat etmenler arasında sayılabilir. Türk Dünyası bütünleşmesi de, daha önceden belirtildiği üzere en başta bir kimlik meselesidir.

Ortak Türk tarihi ve tartışmalı konular

İngiliz Tarih Derneği’nin, Eğitim Bakanlığı için hazırladığı ve kısa adı TEACH olan “3-19 Yaş Grubuna Duygusal ve Tartışmalı Tarih Öğretmenin Zorlukları ve Fırsatları” başlıklı raporda tartışmalı tarih ile ilgili yapılan tanım şu şekildedir:

Tarih eğitimi insanların geçmişte bir kişi ya da grup tarafından gerçekte ya da algıda haksızlığa maruz bırakıldığı durumlarda duygusal ve tartışmalı bir hale gelmektedir. Bu durum aynı zamanda okulda anlatılan tarihle evde/toplumda ya da diğer tarihçiler tarafından anlatılan tarih arasında farklar olduğunda da meydana gelebilmektedir. Bu tür konular ve anlatılardaki farklılıklar belli eğitim kurumlarında öğrencilerde güçlü yankılar bulmaktadır (Historical Associaton, 2007).

Türk Dünyası’nın geçmişine bakıldığında, çevredeki farklı devletlerle ve topluluklarla yapılan mücadelelerden daha az olmayan sayıda iç savaşlara rastlanılmaktadır. Burada iç savaş ile kastedilen, Türk devletlerinin kendi aralarında gerçekleştirdikleri hâkimiyet mücadeleleridir. “Coğrafya” ile ilgili ilk yazıda değinildiği gibi Türk Dünyası bugün farklı siyasi teşkilatlar (devletler) altında örgütlenmiş parçalı bir yapıya sahiptir. Bu farklı siyasi teşkilatlar, kendi hâkimiyet alanlarında mikro milli kimlikleri tahkim edici bir tarih eğitim politikası uygularken; “tek doğru”ya dayalı bir tarih anlatımı/yazımı yolunu seçmişlerdir. Her bir Türk devletinin kendi perspektifine göre yazılan “milli” tarihler, Türk Dünyası’nın iç savaşlarını tartışmalı konular haline getirmiştir. İlk yazıda sunduğumuz coğrafya/mekân tasavvurumuza göre ifade edecek olursak; Orta ve Batı Anadolu Türkleri ile Türkistan Türkleri arasındaki Ankara Savaşı (1402), Orta ve Batı Anadolu Türkleri ile Doğu Anadolu ve Azerbaycan Türkleri arasındaki Otlukbeli Savaşı (1473), Azerbaycan Türkleri ile Türkistan Türkleri arasındaki Merv Savaşı (1510) ve Orta ve Batı Anadolu Türkleri ile Azerbaycan Türkleri arasındaki Çaldıran Savaşı (1514) gibi savaşlar tek perspektifli ve tek doğrulu şekilde ele alındığında tartışmalı tarihi konulara hayat vermektedir.

Tartışmalı konuların sıhhatli bir şekilde öğretimi için tarih eğitiminde paradigma değişikliğine ihtiyaç vardır. Pozitivist bilim paradigmasının verdiği motivasyon ile şekillendirilen tarih yazımı ve tarih eğitimi, her ne kadar milli kimlikleri güçlendirmede işe yarasa da; mesele ulus üstü birlikler ve ulus üstü kimlik yaratımı olduğunda geri tepen bir silaha dönüşmektedir. Bunun için izlenmesi gereken yol, post-pozitivist yorumlamacı bilim paradigmasının sunduğu imkânları, milli kimlikleri zedelemeyecek şekilde, tarih yazımı ve eğitimi içerisine dâhil etmektir. Kanıtlara dayalı çok perspektiflilik ve eleştirel düşünme becerisi üzerine inşa edilecek böyle bir ortak Türk tarihi eğitimi; tartışmalı konuları görmezden gelmeden, birlik ruhunu zedelemeden ve milli kimlikleri tahrip etmeden ele almayı kolaylaştıracaktır.

Ortak Türk tarihinin ve milli tarihlerin öğretimi kapsamında ele alınacak olan tartışmalı konular hususunda yapılması gereken önemli bir diğer mesele; Türk dünyasının muhtelif coğrafyalarında okutulan ders kitaplarına hâkim olan arketip ve stereotiplerin tespit edilmesi işidir. Zira tartışmalı konuyu, tartışmalı hale getiren veya görmezden gelinmesine sebep olan etkenler bizzat bu faktörlerdir.

Aslında arketipler, insan düşüncesinin olmazsa olmaz araçlarıdır. Düşüncenin yapıtaşları olan arketipler, insan topluluklarının kuşaklar boyunca karşılaştığı benzer olayları ve olguları kategorize ederek oluşturdukları belirli davranış ve düşünce kalıpları olarak tanımlanabilir. Stereotipler ise, belirli gruplar veya bireyler için geliştirilmiş yaygın düşünce kalıplarıdır. Bir topluluğa karşı geliştirilebilecek olan stereotip olumlu olabileceği gibi, olumsuz da olabilmektedir. Bu tip durumlar, tarih anlatısında tartışmalı konuların doğuşuna sebebiyet verebilmektedir. Aynı durum arketipler için de geçerlidir.

Türk Dünyası genelinde okutulan ders kitaplarına hâkim arketip ve stereotiplerin tespit edilmesinden sonra yapılacak olan işlem ise; ortak Türk tarihi açısından tartışmalı konuların neler olduğunun katalog çıkartılarak belirlenmesidir. Literatürde bu hususlarda yapılmış herhangi bir çalışmaya rastlamak mümkün değildir.

Türkiye’de kullanılan Sosyal Bilgiler ve Tarih ders kitaplarına baktığımızda şu arketiplerin varlığına rastlamak güç değildir: Zafercilik, savaşın gerekçesinde gaza ve cihat anlayışı, Sünni İslam çizgisi, Osmanlı barışı, Osmanlı hoşgörüsü, doğrusal ilerleme (modernleşme) vb.

Ayrıntılı bir incelemede bu arketiplerin sayısını arttırmak mümkündür. Bu arketiplerin Türk tarih yazımı ve eğitimi üzerindeki etkileri tartışmalı konular meselesi açısından mühimdir. Zafercilik arketipini ele alacak olursak; bu arketip, Türk tarihini bir zafer anlatısı üzerine kurup, yenilgileri, geri çekilmeleri, toprak kayıplarını görünmez hale getirmektedir.

Sünni İslam çizgisi, Osmanlı barışı ve hoşgörüsü ile ilgili arketipler ise; tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan Celali İsyanlarını ve Şii Safevi devletini arka planda bırakan bir anlatıyı beslemektedir. Celali İsyanlarının bastırılmasında izlenen metotlar, Osmanlı hoşgörüsü arketipi ile çelişmektedir. Bu sebeple bilinçli veya bilinçsiz bir müdahale ile bu konunun, tarih anlatısında kendisine yer bulamadığı görülmektedir. Doğrusal ilerleme (modernleşme) arketipi ise; büyük ölçüde gerilemeye sebep olan gelişmeleri görünmez kılmaktadır. Bu satırlarda Türkiye örneği üzerinde durulmuş olsa da; Türk Dünyası’nın geri kalanındaki durum da benzerdir. Türk Dünyası’ndan kasıt yalnızca bağımsız Türk devletleri değildir. Daha önceden de belirtildiği üzere, burada sunulan tüm bilgi, görüş ve öneriler, kaybedilmiş vatanlar da dâhil olmak üzere Türk Dünyası’nın tümü içindir. Yukarıda yapılması gerektiği belirtilen çalışmaların sahası bu bağlamda değerlendirilmelidir. Türkmeneli için Suriye ve Irak, Güney Azerbaycan için İran, Kırım için Ukrayna, Batı Trakya için Yunanistan ders kitapları da aynı amaçlarla incelenmelidir.

Ders kitabı yazarları çoğu zaman arketiplerin farkında olmadan, arketipe uygun bir anlatı oluşturmaktadır. Bu durum üzerinde her zaman kasıt aranmaması gerektiği söylenebilir. Ancak meselenin önemine binaen bu arketiplerin araştırılması ve tartışmalı konular konusundaki etkinlikleri belirlenerek; tartışmalı konuların öğretimi bu etkenler üzerinden, tıpkı Avrupa Birliği deneyinde görüldüğü üzere eleştirel düşünme becerisine dayalı olarak çok perspektifliliği esas alacak şekilde tasarlanmalıdır. Kaybedilmiş vatanlarda, örgün eğitim içerisinde böyle bir girişimde bulunulamayacağı için o bölgelerde ortak tarih şuurunu besleyecek farklı tedbirler ve politikalar üretilmelidir. Bu konuya sonraki yazılarda değinilecektir.

Türk tarihindeki tartışmalı konular bağlamında, arketip ve stereotipler üzerinden gerçekleştirilmesi gereken çalışmalar icra edilmeden, ortak tarih bilincini tesis etmenin bir yolu yoktur. Ortak Türk Tarihi’nin yazımı ve eğitimi ile ilgili çalışmalarda bu hususun şimdiye kadar göz ardı edilmiş olması bir talihsizlik olarak değerlendirilip, en kısa sürede gerekli tedbirler alınmalıdır.